Biz, çok çeşitliyiz

Rümeysa Çamdereli ile 2016 yılındaki Dijital Topuklarda tanıştım; ardından bir sene sonra yine Dijital Topuklar’da aynı oturumda konuşmacıydık. 28 yaşında, bir çocuk annesi, Boğaziçi Üniversitesi bilgisayar mühendisliği mezunu, kadın çalışmalarında yüksek lisans yapan, bir yanda müzikle uğraşan aynı zamanda Reçel-Blog isimli bir web sitesinin kurucularından Rümeysa. Kendini feminist, Müslüman bir kadın olarak tanımlıyor. Bu sohbet reçel yapmaktan çok toplumsal normlarla ilgili kazan kaynatmak üzerine...


Bize biraz Reçel’i anlatır mısın?


Reçel’i 2014 yılında kurduk. Sevdiğimiz, çok önemli içerikler üreten 5’harfliler gibi siteler vardı. Ama oraya içerik göndermeye cesaret edemeyen; kendi gündeminin bir nebze ayrıştığını düşünen, ve kendini kamusal alanda Müslüman olarak tanıtan kadınlardık. Bir blog kuralım dedik.


Reçel ismi nereden geliyor?


Dücane Cündioğlu’nun 90’larda yazdığı bir yazı var: Müslüman kadınlar artık hiç reçel yapmıyorlar; çocuklarına bakmayı, ev hayatlarını bıraktılar diye. Biz de bundan ilhamla “Reçel kaynatmıyoruz ama reçel yazıyoruz” dedik. Biraz kazan kaynatma imgesini de kattık.




Dayatılmış olanın dışına çıkmayı misyon edinmişlik mi var bunda? Müslümanız ama sizin söylediğiniz gibi olmak zorunda değiliz gibi?


Müslümanlığın ataerkil yorumlarıyla mücadele ediyoruz dedik biz. Aslında genel olarak erkekliğin Müslümanlığa dair kadınları kısıtlayan, kapatan yorumlarıyla mücadele etmeye çalışıyoruz. Sadece sözde değil de, farklılaşan hayat deneyimlerimizle de yürüyor bu mücadele.


Sizin bu anlayışınızla mücadele edenler var mı peki?


Bolca var. Hem gündelik hayatlarımızda hem blogda çokça tepki alıyoruz. Yakın zamanda mesela Orhan isimli kişi var hayatımıza giren. Orhan bizim siteye yazılara gelip yorum yapan bir karakter. Bize “Özgür Müslüman kadın denen şeyin bir savsata olduğu, Müslüman kadının yerini bilmesi gerektiği, bizim için üzüldüğü gibi yorumlar bırakıyordu. Ona tepki olarak yazıları okuyanlar ilginç takma isimler almaya başladılar: Orhan git, Orhan bence de git, Orhan gitsen, Orhan bekleme yapma gibi isimler türedi. Sonra bu bir tavıra dönüştü. Twitter’da mesela Müslüman kadınlara yönelik tavır takınan ve had bildiren erkeklere “Orhan bekleme yapma” hashtag’iyle ile paylaşımlar yapılmaya başlandı.


Orhan adam olmaktan çıktı ve bir kavram oldu diyorsun!


Evet bir kişi de değil. Orhanlar her yerde. Orhan ile mücadele ediyoruz biz de.


Kadın Orhan’lar da var mı?


Onlar da bol. Bu erkeklik dediğin şey sadece erkeklerde olan bir şey değil; kadınlarda da var. Özellikle kadınların kendini var etme, var ederken o içinde bulunduğu kısıtlı dünyayı anlamlandırma ihtiyacı var. Kadın dindarsa ve kendini onunla tanımlıyorsa, o kısıtlanmayı kendine anlamlı kılmak için de erkeksi bir dil kullanıyor. İçselleştiriyor ve bunu yansıtması gerekiyor. Bunu yapamazsın demesi gerekiyor başkalarına; çünkü kendisi yapamıyor.





Kadın kendine dayatılmış kısıtlamayı hemcinslerine yansıtıyor, öyle mi?


Bunu blogda çokça görüyoruz. Bir gezi yazısı yayınladık mesela. Coğrafyalar gezmiş bir kadın, başına çok enteresan şeyler gelmiş. Yorumlayanlar arasında “Sen nasıl gidersin oralara, yanında içki içilmiş bak, nasıl Müslümanlık bu” diye sayıp döküyorlar. Kadınlardan gelen yorumlar büyük kısıtlanmışlığın hikayesi.


Reçel dışarıdan gelen yazılara açık bir platform. En çok ne demeye çalışıyorsunuz?


Biz çok çeşitliyiz demeye çalışıyoruz. Baş örtülüsü baş örtüsüzü, müzik seveni sevmeyeni, gezmeyi seveni sevmeyeni onlarca farklı Müslüman kadın profili var. Bu çeşitliliği var etmemiz için bizim dışarıdan yazı almamız gerekiyor zaten. Yoksa kendimizi anlatmış oluruz. O yüzden elimizden geldiğince çeşitli, farklılıklara açık, cinsiyetçi olmayan, had bildirmeyen insanların neyi daha güzel yapması gerektiğini söylemeyen, kendi hikayesini anlatan yazılar reçellik oluyor.


Annelik, doğum gibi konular nasıl yer alıyor Reçel’de?


Mesela normal doğum hikayem üzerinden bir şey yazmıştım “kahraman değilim” diye. Normal doğumdan sonra böyle sanki davullar zurnalar gelecek falan gibi oldu; onu yazmıştım mesela doğumdan sonra. Hep böyle bir anti hikaye, anlatılmayan hikayeye yer vermeye çalışıyoruz. Bir de annelik - kutsallık bunlara başka türlü bakıyoruz. Müslüman olmak, dindarlık vs. onlarla da birleşince kadınların üzerinde inanılmaz bir baskı oluyor. “Annelik kutsal mıdır” diye bir yazı yayınlamıştık mesela. Bir de evlat edinen bir annenin hikayesini paylaşmıştık. Annelik dediğimiz şey de tekil değil. Eğer bir şey kutsalsa o kadının yaptığı kutsal bence 5 çocuğun 3’ü evlatlık 2’si kendinin “Hepsini gönlümden doğurdum” diyor kadın.


Kamusal alanda Müslüman olarak var olma hali zaman içinde bir çok değişimden geçti. Bunu yorumlar mısın?


Yeni kuşak bunu bilmeyecek ama eskiden bizim için çok başka bir tecrübeydi. Ne bileyim çalışma iznimiz yoktu, insanlar iş vermiyordu başörtülü olduğum için. İş veren de “bak işte zaten iş bulamıyorsun yarı fiyatına çalışacaksın yarı paraya çalışacaksın” diyebiliyordu. Ben mesela müziğe başladığımda “Türbanlı gitarist” diye manşetlere çıktım. Şimdi böyle bir durum söz konusu değil. Yeni gelen kuşak için ne ifade ettiğini bilmiyorum gerçekten. Ama hepsinin keşfedilmesi gerekiyor. Elimizden geldiğince doğru anlamaya çalışıyoruz. Şu an sıkıntı belki de başörtüsüz bir Müslüman kadın olarak kamusal alanda var olmak.


Problemin ekseni değişiyor yani?


İki kutuptan birine geçmen gerekiyor gibi bir durum var. Ya ordasın ya burada ikisinde de olmamanın başka bir tezahürü de başörtüsü takmayı tercih etmeyen Müslüman kadınlar. Onların var olma mücadelesine dair yazılar da geliyor. Çok çeşitli yani; biz de bütün çeşitleri yansıtmak isteriz reçelde.


Çok teşekkürler, çok keyifli bir sohbetti...


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.