İnsandan sadeleşmek

Hep çekmeceleri boşaltmak geliyor aklımıza. Eşyanın fazlası gözümüze takılıyor. Kalabalık eden, yerimizi dar eden onlar, işe yaramadıkları halde hanemizde tuttuklarımız onlar. Bir atsak da versek de kurtulsak. Mutfaktaki hediye ikiz borcamların birkaçını, oğlanın kızın artık giymediği botlarını, zayıflarız da giyeriz diye sakladığımız pantolonlarla elbiseleri elden çıkarsak da rahatlasak.


Genellikle işe yarıyor dolap çekmece boşaltmak. İnsan hafifliyor. Ağda yaptırmış gibi, banyo yapmış gibi, banyodan sonra içi geçmiş yatağında sızmış gibi. Uykudan yeni uyanmış gibi, ev yeni temizlenmiş pencereler açılıp havalandırılmış gibi. Omzunu aşağı çeken çantayı çıkarıp sandalyeye koymuş gibi. Gelen kutusunu ayıklamış gibi.


Sadeleşmek güzel şey. Yerlerini hemen doldurmaya da çalışmıyorsan iyi yoldasın.


Biz sadeleşmekten eşya azaltmayı anlıyoruz. Ama aslında evimizdeki eşyalar gibi hayatımızdaki insanları da gözden geçirebiliriz, hatta geçirmeliyiz. Sevmeyip giymediğimiz bir elbiseyi nasıl sevene veriyorsak, artık sevgi hissetmediğimiz birini de onu sevecek birilerine yol alsın diye bırakabiliriz. Bu kişi arkadaşımız, akrabamız, çevremizden herhangi biri olabilir. İlişmediğimiz eşyalarımız nasıl kalabalık ediyorsa evi, artık ilişmek istemediğimiz insanlar da hayatımızda aynı şekilde gereksiz yer kaplıyor.


Bize iyi gelmeyen, iyi hissettirmeyen, bizim iyiliğimizi istemeyen, kalbimizi fazla kıran, bilerek kıran kişileri hayatımızdan yolcu edebiliriz. Buna hakkımız var. Kaç yaşından beri birbirimizi tanıdığımızın, bugüne kadar paylaştıklarımızın, beraber mutlu ve mutsuz olduğumuz zamanların, birbirimize ettiğimiz iyiliklerin bir yerden sonra önemi kalmıyor.


Bugün bu insan bana neden iyi hissettirmiyor? Önceden iyiydi, şimdi mi kötü oldu? Belki o aynı, ama ben değiştim. Belki ben artık mutlu olmayı seçtim ama o mutsuzluktan beslenmekte ısrarlı. Artık buluşunca eksileri dertleri az, artıları iyileri konuşmak istiyorum belki, ama o her şeyden hep şikayet etmekte ısrarlı. Belki görmezden geldim geldim, bir gün öyle bir şey yaptı ki artık yüzünü göresim yok.


Belki benim sevindiğime sevinmiyor, ben sevinince yüzünde alenen mutsuzluğu görüyorum. Güvenebilir miyim ona? Güvenemediğimle samimi bir ilişki kurabilir miyim? İnsanın sadece mutsuzluklarını değil, mutluluklarını da paylaşmaya ihtiyacı var. Benimle sadece mutsuzluk paydasında birleşmekte ısrar eden biriyle bir arada vakit geçirmek zorunda mıyım?


Bu tür arkadaşlık, akrabalık, insan ilişkileri devam eder mi? Devam etsin diye ısrar etmeli mi eski günlerin hatırına, birlikte geçirilen iyi zamanların? Neden? Hayat iyi hissetmeyecek, sana iyi hissettirmeyen insana, zaman dilimine, yere tahammül edecek kadar uzun mu?


Hayatımızdaki insan sayısını azaltmak ayıp olmadığı gibi vefasızlık da değil.


Hayatımızdan çıkması gerekenler çıktıkça rahatlarız. Kalabalığımız, gürültümüz, yorgunluğumuz, mecburiyetlerimiz, istemeden yaptıklarımız azalır.


İnsandan sadeleşmek de arınmadır, yenilenmedir.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Harika bir de yazı ..
    CEVAPLA
  • Misafir çok doğru
    CEVAPLA
  • Misafir yüreğinize sağlık
    CEVAPLA
  • Misafir Bilakis çok doğru
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.