Hep benden gidiyor – ya kimden gitsin?

Yemek bitmiş, kendine içmek için sıcak su hazırlayacak. Soruyor.

“Çay ister misin?”

Hadi yemekten sonra ya da günün herhangi bir saatinde bir şey içerken insan sorar yanındakine, paylaşmaktır neticede.

Ama sofrada kendi yemeğine tuz serptikten sonra, “Tuz ister misin?” demek doğal mı? Zaten önünde durmuyor mu?


Gözü, ekmekle sıyırdığı tabakta. “Biraz daha koyayım mı?”


Yemeğini o önce bitiriyor. Normaldir, erkekler biraz hızlı yer. Duramıyor.

“Benimkinden ister misin?” Tabii ki istiyor. Yemeğe ve sekse hayır diyen erkek görülmüş mü ki hayır desin?

Gerçekten yiyemediğini teklif edersin, fakat aynı sahnenin her yemekte tekrarlanmasında bir tuhaflık yok mu?


Kadınların “Hep benden gidiyor” yakınmalarıyla, birlikte oldukları erkeklere sordukları bu sorular arasında demirden bir bağ var.


Hep senden gidiyor, çünkü hep ve her an vermeye hazırsın. Hayatındaki erkeği hep ona bir şeyler vermeye alıştırmışsın. Senden almaya öyle alışmış ki, sana bir şey vermek aklına gelmiyor. Bir demet papatya, küçük bir hediye paketi içinde gizlenmiş sevdiğin bir şey, küçük bir öpücük. Hiçbirini vermiyor. Güzel bir söz. Yok, kerpetenle çeksen ağzından alamazsın.


Sana söylediği en güzel söz muhtemelen iki kelime. “Eline sağlık.” Çünkü onun karnını doyuruyorsun. Sofrasını hazırlayıp topluyorsun. Ona en son annesinin ya da ona bakan bir başkasının, ama mutlaka onu büyüten kadın figürünün yaptıklarını yapıyorsun. Hayatında hep veren, istemeden veren, koşulsuz veren kadınların yaptıklarını.


Hep senden gidiyor. Çünkü konuşmadan neye ihtiyacı olduğunu anlamaya ve o ihtiyaçları karşılamaya çalışıyorsun. Kendini buna adamışsın.


Üşüyen ellerini mi ovuşturdu, “Üstüne bir şey getireyim mi?” diye soruyorsun. Kendi gidip alamaz mı? Ya da televizyon karşısında, kanepenin örtüsünü omuzlarına örtmeye çalışıyorsun. Altındaki örtüyle üşüyen gövdesini örtmeyi o akıl edemez mi?


Burnu mu akıyor, “Al bak, mendil” demeden duramıyorsun. Burnunu sileceği mendili kendi başına bulamaz mı?


Hep senden gidecek elbette, başka kimden gidecek ki sen değişmedikçe? Veriyorsun, veriyorsun, sonra onun sana bir şeyler vermesini bekliyorsun. Mümkün değil. Hayatta insanları “alıcılar” ve “vericiler” diye ikiye ayırabilirsin ve emin ol mıknatıs gibi “alıcılar” hayatlarına “vericiler”i çekerler, “vericiler” de alıcılar”ı. Çünkü birinin verdikçe veresi, diğerinin aldıkça alası vardır. “Alıcı” vermeyi, “verici” almayı bilmez, dahası kabul etmez. Bak vericilere, bir hediye uzatıldığında “Ayy ne gerek vardı?” derler.


“Hep benden gidiyor” diye sızlanmayı bırak. Kendin için basit bir adım at. Kendini tut, tabağındaki yemek bitince “Benimkinden ister misin?” deme mesela. “Kendime az koydum, sana vermeyeceğim bak ona göre” diye ona fazladan bir kaşık koy yemeye başlamadan önce. Maksat, onu da kırmadan yeni duruma alıştırmak. Veya otur oturduğun yerde, burnunu silsin diye mendil aramaya kalkma. Ya da üşüdüğünü görsen de üstüne bir şey getirmeyi teklif etme. Bütün verdiklerini bir anda durdurmak zorunda da değilsin. Birinden başlasan yeter. Yeter ki bir adım at. Kendin için küçük bir adım.


Burada karşılaşacağın durum şu olacak büyük ihtimalle. “Burnum akıyor, bir mendil versene” diyecek. “Bir çay getirsene” diyecek. Tabağını uzatıp “bir kepçe daha koysana” diyecek. Terslemek işe yarar mı? “Yorgunum, çayını sen alabilir misin bu sefer?” diye karşılık verebilirsin. Mendilin yerini söyleyebilirsin. Amaç ona artık hiçbir şey vermemek değil, aynı çatı altında yaşarken vermekle almak arasında bir denge bulmak.


Şu hayatın en güzel yanlarından biri de, insanın öğrenebilmesi. Alıcılar biraz vermeyi, vericiler de dozunda verip biraz almayı öğrenebilir. Küçük adımlarla yumuşak ve kalıcı geçişler sağlanabilir. Biraz kendine bakmak, değişmeye karar vermek, acele etmeden yeni alışkanlıklar benimsemek. İşin sırrı bu galiba.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Bu eski kadınların yaptığıdır. Veren şimdikiler yatı katı almadan hiiiiç bişey vermez. Butür yazılar kutuplaştırmaktan başka biley vermez okadar uzun yazıda bir paylaşmak yok. Sen yapıyosan oda yapsın demek yok karşılıklı değer vermek yok. Sadece bir erkekten çekmiş bir kadının kin kusması var.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.