Çocuğun sinyallerini dinlemek hayat kurtarır mı?

Esra Sert'in Meryem Uzerli ve "Hayır" diyen kız çocukları yetiştirmek yazısını okudum biraz önce. Ebeveyn olarak modellemenin önemi ve çocukların ailede ne görüyorlarsa onları yaptıkları üzerine yazdıkları çok çarpıcı.


Sonra yapmam gereken işlere daldım. Ancak bu yazı bir türlü aklımdan çıkmıyor. Ve ben bu konuda içimde oluşan yazma isteğine artık karşı koyamayacağım.


İşte kalemimden dökülen satırlar...


5-6 yaşlarındasın. Bir yetişkin seni kucağına oturtuyor ve sana dokunmaya başlıyor. İçerlerde bir yerlerde bu dokunuşlarda yanlış bir şey olduğunu biliyorsun; ancak bir şekilde o kucakta oturmaya devam ediyorsun.


14-15 yaşlarındasın. Gece karanlık. O yoldan sapmamanla ilgili garip bir his var içinde. Ama dinlemiyor, o yola doğru yürümeye devam ediyorsun. Ertesi gün gözünü açtığın hastanede iç sesini dinlememekle ilgili tek hissettiğin suçluluk duygusu.


20'li yaşlardasın. Çıktığın erkeğin sana olan davranışlarındaki sorunları görmezden geliyorsun. Etrafındaki herkesin görüp de söylediği şeylere karşı erkeğini koruyan cevaplar bulup ilişkiyi bitiremiyorsun.


Şimdi bu senaryolara küçük bir ara verip size bu yaz Kampa gidelim mi baba'nın düzenlediği Dedetepe Çiftliği kampında gözlemlediğim bir anne ve bebeğinden bahsedeceğim. Bebek 6 aylık. Anne oturduğu doğal havuzun kenarında onun suyla oynamasını izliyor. Dakikalarca suya el çırpan, gülücükler dağıtan bebeğinin, artık çıkmak istediğini vücut dilinden anlayıp çardağa çekiliyor. Üşüdüğü sinyalini almayan anne havlu kullanmıyor. Birazdan bir kadın yaklaşıyor yanlarına ve bebeği kucağına almak istiyor. Anne izin veriyor. Ancak bir şekilde kadının kollarında kendini güvende hissetmediğini gösteren sesler çıkarıyor bebek. Anne diyor ki "Belki sonra; sanırım kucağınızda olmaya şu an hazır değil". Bebek annenin kucağına geri geliyor ve yanında kendi kendine bir terlikle oynamaya başlıyor. Ve 6 aylık bir çocuğun 20 dakikadan fazla bu terlikle oyununu şaşkınlık ve hayranlıkla izliyorum.


Bebekler duygularını ses ve beden dili ile ortaya koyarlar. Ebeveynlerinin yüz mimikleri ve ses tonları ile sanki görünmeyen bir bağ vardır aralarında. Bu dönemde beyin devreleri özellikle dokunma çevresinde duygu ve sınırlara olan saygıya dayalı karşılıklı ilişki ile oluşurlar.


Yukarıda anlattığım anne; bebeğinin -sebebi her ne ise- diğer yetişkinin kollarında kendini güvende duymamasına saygı gösterdi. Böylece bebek duygularının bir fark yarattığını ve bir seçim hakkı olduğunu, etrafında onu, istemediği dokunmalardan koruyacak, güvenebileceği büyüklerin varlığını öğrendi.


Böyle olmasaydı ne olurdu! Anne deseydi ki "Tamam bebeğim, bu abla senin canını yakmayacak" ve tüm tepkilerine rağmen bebeğini o kucaktan almasaydı. Sonra biraz büyüseydi ve annesi artık tuvalet eğitimi zamanı geldi deyip, o hazır olmadan zorlasaydı. Yemek yerken "Hayır doymadın" diye yemesinde ısrarcı olsaydı. Bunlar onun kendi beden duyumlarına olan merak ve güvenini tamamen yok edecekti. Kendi bedenini değil, başka birinin sesini dinlemek, sadece yeme problemleri, kabızlık gibi sorunlara sebep olmuyor; aynı zamanda kendi iç sesine de güvenmemeyi öğretiyor.


İşte o zaman çocuk, o başka birinin kucağında, sınırlarını ihlal eden dokunuşa hayır diyemiyor. Çünkü ebeveyninden kendi bedeni değil başka bir büyüğün doğruyu bildiğini öğrendi. İçindeki bir şeyler yanlış gidiyor diyen iç ses hakkında hiç bir bilgisi yok. Ailesinde bunlar ne konuşuldu, ne de sınırlarına saygı gösterildi.


Bazen bir danışan geliyor ofisime ve anlatıyor;


-Çocuğuma yabancılara güvenmemesini öğrettim, bu konuda kitaplar okuduk...


-O yoldan gitmemesi gerektiğini biliyordu...


-Böyle bir adamla nasıl çıkar? Ona vurduğunu gördüm...


Ve ben bu yazı ile siz ebeveynlere çocuklarla konuşmanın, Esra Sert'in söylediği gibi modellemenin, onları sevmenin, onlarla vakit geçirmenin yanı sıra bilinçaltı beden sınırlarının onların bilinçli farkındalığının dışında, bebeklikten itibaren oluştuğunu söylemiş oluyorum.


Ve işte bu sınırlar, onlara ergenlik ve yetişkinlik yıllarında lazım olacaklar.


Bu yazıyı okuyup, yeni bir şeyler fark edip, çocuğum büyüdü, yoksa ben geç mi kaldım diye düşünüyorsanız, cevabım "hayır" olacak. Beyin araştırmaları beynin yoğrulabilir özelliği ile her şeyi her an değiştirebileceğimiz gerçeğini ortaya koyuyor. Bugünden itibaren onların sinyallerine saygı gösterme çalışmasına başlayabilirsiniz. Unutmayın biz değiştiğimizde çocuğumuzun buna adaptasyonu çok hızlı oluyor.


Sevgiyle kalın.



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.