Hamile günlüğüm: İlk trimester

An itibariyle 19 haftalık bir hamile olarak yazılmaya birazcık geç kalınmış hamile günlüğüme başlıyorum. 2012’den beri aktif olarak doulalık yapan ben, son bir yıldır bir bebeğim olsun istiyordum. Öyle isteyince hemen olmadığını birkaç ayın sonunda anladık. Kendi çapımda ve bazen de eşimi darlayarak, içten içe ya neden olmuyor ki, galiba bir sorun var, doktoruma mı gitsek, ama bir sene denememizi önermişti, valla bu ay da olmazsa kontrole gideriz derken bir de baktım 1-2 haftalık hamileyim. Şimdi bana bebek istediklerini ve korunmayı bıraktıklarını ama hala tık olmadığını söyleyen tüm çiftlere söyleyeceğim tek söz var. Valla hemen olmuyor, demeye devam, salın gitsin…


Tabii ben heyecanla beklediğim için hamile olduğumu o kadar erken öğrendim ki ilk testimi dayanamayarak regl tarihimin geçmesini bile beklemeden yaptım. Şu kaç haftalık hamile olduğunu gösteren gebelik testini aldım. Veeee 1-2 haftalık hamileydim! Sevinçten havalara uçtum. İnanamadım, döndüm döndüm teste tekrar baktım. İçimde balonlar patlıyordu ama hala reglimin geçmesini beklemeliydim. Fakat içimdeki ses o minik bebeğin bizi seçip geldiğini söylüyordu.


İlk doktor kontrolüne gittiğimizde bebeğimizi kesenin içinde nokta olarak gördük ama henüz çok küçüktü. Kendisi bir hafta da geriden gelen bir bebekmiş. Şu an ilk kontrolümüze tam kaçıncı haftada gittiğimizi hatırlamıyorum ama 6. hafta gibiydi sanırım. Doktorumuz her şeyin yolunda olduğunu söyledi ve kalp atışlarını duyabilmemiz için bizi tekrar çağırdı. Tabii benim içimde fırtınalar kopuyor. Mutluluktan uçuyorum ama kimseye de bir şey söylemiyoruz. Ta ki 12. hafta gelene kadar da çok samimi bir, iki arkadaşım haricinde kimseye söylemedik. Zaten onlara da söylemezsem patlardım.


Bir hafta sonraki kontrolümüzde bebişin kalp atışlarını duyduk ama bu seferde kesenin arkasında kanamalı bir alan gördük. Sanırım burası da 8. haftaya denk geliyordu. Biraz endişe verici bir durumdu fakat içimden bir ses sorun olmayacağını söylüyordu. Tam da o gün, on günlük, pek de yavaş hareket etmeyeceğimiz uzun bir Yunan adaları tatiline çıktık. Doktorumun önerisi önlem olarak bir hormon ilacı kullanmam, kanamalı durumu kafama takmadan güzel bir tatil yapmam oldu. İlk üç ay düşük olacaksa, ben yatak döşek yatsam da olacaktır. Kafama takmadım ve yazın son uzun tatiline çıktım.


Zaten tam da o günler kendimi yataklardan kaldıramadığım, midemin günün her saati bulandığı, içimde fırtınaların kopmaya başladığı günlerin başlangıcıydı. İstesem de çılgın bir Yunan adaları tatili yapamayacaktım. Bedenim beni yavaşlamaya yönlendiriyordu.


Tatile çıkmadan önce midemde acayip hisler başlamıştı ve tatille birlikte bu hisler tavan yaptı. Yiyebildiğim tek şey kızarmış ekmek, beyaz peynir, domatesti. Kafamı yataktan kaldıramıyor, ada yollarında kilometre başına bir kova kusmuk bırakıyor, her plajda kıçımı devirip uyuyordum. Kusmak sinirlerimi bozuyor, arada kıyır kıyır ağlıyordum.


Çılgın gibi başım ağrımaya başlamıştı. Eşim tek başına tatil yaptı diyebiliriz. Zira ben erken kalkıyor, tavuk gibi dokuzda uyuyordum. Bu acayip fiziksel hisler 16. haftamda bıçak gibi kesildi. O haftaya kadar bana iyi gelen şeyler bu uykulu günlere özel aldığım kırmızı pötikareli pijamalarımla manda gibi yatmak, canım ne istiyorsa onu yapmak, yukarıda da yazdığım gibi kızarmış ekmek, beyaz peynir, domatese, iyi günümdeysem peynirli tost, ek olarak gebe olmadığım zamanlarda pek de ilgilenmediğim ama ilk trimesterin kraliçesi armut, tatil öncesi bir aromaterapistten aldığım nane yağı inhaler (nane yağını koklayabileceğiniz bir tüp), baş ağrım için kullandığım sıvı magnezyum yağı (masaj yaparak cilde sürülüyor, mucize gibi bir şey) ve eşimin ilgi, alakası oldu.


Tatil boyunca sürekli hasta gibi hissediyor, kiraladığımız arabayla adanın engebeli yollarında plaj ararken fenalıklar geçiriyor, güzelim cennet gibi yerlerde otel odamdan dışarı adım atmak istemiyordum. Uyuyarak, kusarak, yemek yemeği isteyip bir şey yiyemeyerek yine de çok güzel bir tatil geçirdik. İstanbul’a geldiğimizde yaklaşık 12. haftaya ulaşmıştık. Kesenin arkasında hala az da olsa kanamalı alanımız duruyordu. Onu dışında her şey yolundaydı.


12. haftaya kadar hiç kilo almadım. Zaten pek bir şey de yiyemedim. Normalde biraz fazla yemek yiyen bir tipimdir fakat yediklerime bakılırsa kilom her zaman iyidir. Zaten pilates eğitmeniyim, spor yaparım ama bundan sonrası için birazcık endişeliydim açıkçası. Ya iştahım acayip açılırsa, ya söyledikleri gibi gözümün önünde tatlılar, baklavalar, börekler uçuşursa… Neyse ki korktuğum, herkesin abarta abarta anlattığı gibi olmadı. O bölümleri ilerleyen günlerde yazacağım.


12. haftada her şey yolunda olduğuna göre sıradaki aşama ailelerimize bir bebeğimiz olacağını söylemekti. Bizim klasik cumartesi gecesi eğlencelerimiz vardır. Yine öyle bir 12. hafta partisi öncesi annem, babam mutfakta, rakılar konmuş. Eşim konuya bir girizgah yaptı.


“O zaman kadehlerimizi sizlerin anneanne ve dede olmanıza kaldıralım!”


Bir sessizlik oldu. Sonrasını siz düşünün. Mutluluk patlamaları, kucaklaşmalar, annem ve babam harika. Tabii biliyorum bu mutluluk içeride tutulamayacak derecede yüksek, volkan gibi patlıyor. Birazdan tanıdık tanımadık herkes hamile olduğumu öğrenmesin diye annemle, babama ‘şimdilik öyle herkese söylemeyin’ dedim, kanamalı alan dedim, aman dedim ama beni duyan yok. Sanki beş dakika önce hiç uyarmamışım gibi bir saat içinde evde bildiğiniz parti vardı. Şimdi haklarını yemeyeyim, söyledikleri kişiler en yakınlarımızdı ama ben henüz kimsenin bilmesini istemiyordum.


Kalabalıktan sıyrılıp kendimi kardeşimin odasına attığımda bir garip hissediyordum. Sanki bana ait büyük ve çok önemli bir sır (valla da öyle) tüm dünyaya ben istemememe rağmen açıklanmıştı. Biliyorum çok mutlular ve bunu herkesle paylaşmak istiyorlardı ama aynı zamanda bana ve kararlarıma saygı duyulmadığını hissediyordum. Neyse işte hamilelik kafası, alınganlığı gibi bir şeyler diyebiliriz…


Bu heyecanlı ve tatilli yaz günleri çalışmaya başlamamla birlikte daha farklı bir hal aldı. Sürekli bir uyuma isteği, 7/24 mide bulantısı, alışık olmadığım türden baş ağrıları ve nasıl olduğunu tarif edemediğim garip fiziksel hislerle 15. haftaya kadar geldim. Artık bu durumun geçmesi ve kötü günlerin geride kalması gerekiyordu ama beklenen güzel günler çok uzakta gibiydi. Gün içinde Bebek’teki pilates stüdyomda derslerimi veriyor. İlk bulduğum boşlukta eve kaçıyordum. Neyse ki kendi işimin patronuyum. Yoksa bu ilk trimesterin zor günleri çok zor geçerdi…


Altın vuruş 15. haftamda oldu. Sanki hafifçe azalan mide bulantıma yok artık bu da nedir dediğim bir mide kaynaması eklendi ve ondan sonra her şey aynen söylendiği gibi bir anda bıçak gibi kesildi. Yine de yorgun ve uykuluydum ama o zor günler sona ermişti.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.