X

Hep soru sordum, çok soru sordum, sorularla yol aldım. Bazen çok sıkıldım bu halimden. Fazlasıyla mutsuz oldum.


Fakat oğlum vasıtasıyla kendime dair keşfettiğim şeylerden birisi de; ‘‘ben soru sormayı seviyorum’’ oldu. Artık soru soran beni de seviyorum.


Onun varlığıyla bana sordurduğu sorular, onun sorduğu sorular ve sorularım hepsi bir oldu zamanla; içime sığmayıp, dışıma taştı.


Bu sorulardan yola çıkarak bir çalışma hazırladım, bitmesine ramak kalan. Belki bir yerlerde karşılaşma ihtimalinizin olabileceği. Bir gün uzun uzun anlatabilirim umarım.


Ama bu yazımda asıl bahsetmek istediğim şey sohbetin en derin halinin benim yaşamımda çocuklarla can bulduğu. Hayatımın özellikle son yıllarında yüzeysel olan sohbet ortamlarından geri çekildim. Bu durum beni niceliksel bir yalnızlığa sürüklese de; çocukların derin sohbet ortamlarında daha fazla varlık gösterebilmemi sağladı. Bu çok besleyici, çoğaltan, zenginleştiren bir deneyimdi, benim için. Okulsuz yaşamın ise bu derinliğin her geçen gün artarak, çoğalmasını sağladığını gözlemliyorum şimdilerde.


Oğlumla sorular aracılığıyla gerçekleştirdiğimiz derin sohbetler ve bundan aldığım yoğun keyif, bu sohbetleri daha çok çocukla gerçekleştirme fikrine götürdü beni. Köydeki evimizi inşa ederken de; bahçemizde saman balyaları ya da ahşap kütükler üzerinde oturmuş, çocuklarla felsefi sohbetler yaptığımız anlar canlandı sıklıkla gözümde. Damon Young’un Bahçede Felsefe adlı kitabı, bana yapmak istediğim şeyi, nerede ve nasıl yapacağımla ilgili ilham verdi. ‘‘Bahçe’’ adını verdiğim bir atölye kurdum hayalimde.


Soru sormayı, felsefe alanında okumalar yapmayı ve çocuk kitaplarını çok sevmem, okulsuz yaşam tarzımızın yaşamın bütününde var olan felsefeyi doğal olarak deneyimlememizi sağlaması ve her şeyden önemlisi bu fikre tutkuyla bağlı olmam benim için artı gibi görünse de lisans eğitimimin felsefe alanında olmaması beni bu konuda biraz çekimser kıldı. Gereksiz özgüven patlamalarının yaşandığı, çoğunluğun uzman, eğitimci, koç, mentor… olduğu bu çağda haddini bilmenin kıymetli olduğunu düşünüyorum.


Fakat hayatımın son yıllarında sıklıkla düşündüğüm bir şey daha var. Bilginin kimi zaman yolumuza engel de teşkil edebileceği. Anlatmaya çalıştığım şeye en iyi örnek; yine çocuklar. Henüz bilgiyle dolup, taşmayan zihinleri derin, cesur ve özgür sorularla ve düşüncelerle dolu. Oysa biz yetişkinlerin soruları da, düşünceleri de çoğu zaman bilgiyle sınırlandırılmış.


Bu fikirlerin henüz canlı olmadığı zamanlarda kütüphaneme eklediğim bir kitap vardı; Jana Mohr Lone’un, Filozof Çocuk’u. Geçtiğimiz günlerde yeniden okumaya başladım ve ilk okuduğumda belki de içimde yankı bulmamış, unutup gittiğim şu satırların altını çizdim.


‘‘Felsefe yapmanın anlamı, kendi sorularınızı ya da fikirlerinizi açık bir şekilde, kendinizi ‘uzman’ (hiçbirisi bu sorulara cevap getirememiş) görüşleriyle sınırlandırmadan uygulayabilmektir. Felsefe tarihi öğrenmenin, felsefi tartışmalar yapmak açısından faydalı olmadığını söylemiyorum. Ancak bu bilgi, felsefi bir problem hakkında yaratıcı bir şekilde düşünmeye engel olabilir.’’


İkinci okuyuşumda bu satırlar; tutkuyla bağlı olduğum bu fikre sahip çıkmamı ve bu konuda daha cesur davranmam gerektiğini hatırlatıyor sanki bana.


Yapmayı planladığım şeyin adı çocuklarla felsefe mi olur bilmiyorum fakat ne yapacağımdan emin olmak için P4C (Çocuklarla Felsefe) eğitimlerine katıldım. Üç aşamalı eğitimin ilk aşamasını tamamladım. Baharda çocuklarla buluşabilmek dileğiyle…