X

Neredeyse 8 aydır, ara sıra gerçekleştirmiş olduğumuz ziyaretleri saymazsak; şehirden uzakta bir yaşam sürdürüyoruz. Öncelikle bulunduğumuz yeri size biraz tarif etmek istiyorum. Evimiz, köyün merkezinde değil, girişinde. Köyün etrafında müstakil evlerden oluşan siteler var. Biz bu evlere de, köyün merkezine de çok yakınız. Fakat bulunduğumuz arazide tek başımızayız. Bu tek başınalık hali de, dilediğin zaman insanlar arasına karışabilme ihtimali de iyi hissettiriyor.


Köyde en yakın arkadaşım Şahide. Onun en küçük oğlu Yusuf’ta, oğlumun en yakın arkadaşı oldu şimdilerde. Yusuf, yaban hayatın bir temsili gibi. Yaz-kış çıplak ayaklarıyla, günün neredeyse büyük bir bölümünü dışarıda geçiriyor. Yetişkin insanların dahi tehlikeli olarak nitelendirip, yapmaktan imtina edebileceği eylemleri gözü kapalı gerçekleştiriyor. Annesiyle birlikte sera kuruyor, keçileri ve koyunları otlatıyor, tavukları yakalıyor, ekmek pişiriyor. Atlıyor, zıplıyor, koşuyor, tırmanıyor ve neredeyse hiç durmuyor. Fakat mevcut sistemde; bu saydığım eylemlerin hiçbirisi çocukların erken yaşlarda okuma-yazma öğrenmesi ya da çarpım tablosunu ezberlemesi kadar önemsenmiyor. Oysa bir çocuğun gündelik hayatın içinde, doğal bir şekilde bedenini kullanabilmesi, erken yaşlarda hayatta kalma becerileri edinebilmesi, gerçek işlerin içine dâhil edilmesi özellikle de mevcut sistemde daha önemli diye düşünüyorum.


Ve önemli bir konu daha var ki; çocuklar tehlikeli olarak nitelendirilebilecek eylemleri gerçekleştirdiklerinde; ebeveynleri herhangi bir müdahalede bulunmuyor. Çocuklara müdahalede bulunma meselesi; anneliğimin en başından bu yana üzerine en fazla düşündüğüm ve kendi üzerimde en çok çalıştığım konulardan bir tanesi. Fakat yine de çocukların oynadığı alanlarda bir ön temizlik yapmaktan (etrafta çok fazla delici-kesici alet mevcut ki çocuklarda bunları rahatlıkla kullanabiliyorlar) ve sık sık dişlerimi sıkıp, gözlerimi kapatmaktan alıkoyamıyorum kendimi. Buradaki yaşama dair kısa süreli gözlemlerim neticesinde sıklıkla düşündüğüm şey; şehir yaşamında çocuğa ve çocukluğa yönelen ilginin ve dikkatin, köy yaşamındaki müdahalesizlik haliyle nasıl ve ne oranda bir araya getirilebileceği…


Peki, kırsalda yaşamak okulsuzluk açısından avantajlı mı? Bu elbette hayata bakış açınızla, onu ele alış biçiminizle ve nasıl yaşadığınızla da ilgili. Fakat bizim açımızdan koca bir ‘‘ EVET’’ diyebilirim. Burada olmak; okulsuz yaşamımıza büyük bir katkı sunuyor. Şehir yaşamında kimsenin size sunmadığı ya da sunamadığı çabasız, kendiliğinden, olması gerekenin bu olduğunu anlatan sade ve yalın bir katkı.


Toprağa, ağaca, çalıya, çiçeğe, kuşa, börtüye-böceğe yakın olmak iyi hissettiriyor.

İş yükümüz artmış olsa da; bu durum bizde bıkkınlık yaratmıyor.

Yavaş akıyor yaşam ve daha sakin her şey.

Nesli tükenen sokak oyunlarının buradaki varlığı; beni en mutlu eden şeylerden bir tanesi. Yani burada çocuklar hala sokaklarda oyun oynayabiliyorlar.

Tüketim kültürüyle aramıza örülen duvarlar gün geçtikçe kalınlaşıyor.

Daha az okuyorum artık, daha çok yaşamak istediğimden belki de…

Ve tüm olup bitene; başkaldırarak dayanıyorum ben, doğru bildiklerim belki de sandıklarım için…