Kaan Göktaş’ın “Oldu Da Bitti Maşallah” kitabında sünnet kavramını tarih, din, etik ve çocuk hakları açısında araştırıyor. Bu vesileyle kendisiyle konuştuk. Bakın neler söylüyor…
Toplumumuzda genel olarak kabul görmüş ve sorgulanmayan bir konu sünnet. Bir tabu. Siz ise bu konuyu birçok yönden sorgulayan bir kitap yazdınız. Bu noktaya nereden geldiniz?
13 yıllık gazeteci ve yazarım. Mesleğimin bir gereği olarak konuşulmayan, üzeri örtülen konulara ağırlık veriyorum. Toplumun “tabu kırıcılarına ” ihtiyacı var. Sünnet de bu toplumsal tabuların en büyüklerinden. Ülkemiz de yaklaşık 35 milyon erkek var, hepsi buna maruz kalıyor ama kimse konuşmuyor, tartışmıyor. “Erkekler sünnet olur” deniliyor. Çocuklarımızı sünnet ettirip sonra düğün bayramla bunu kutlayarak aslında erkeklik kavramını kutsuyoruz. Kafasına taç, eline asa... Kızlarımız ise kadın pedine suç eşyası muamelesi yapıyor. Kadınlık bastırılırken, erkeklik yüceltiliyor. Bu kutsamayı reddeden daha bilinçli bir kesim ise başka bir tuzağa takılıyor; ‘sağlık için gerekli ’ olduğuna inanarak vicdanlarını rahatlatıyorlar.
Sağlık için gereği, hastalıklardan koruması konularında neler buldunuz araştırmalarınız da?
Sünnetin tıbbi açıdan gerekli olduğu yalandır. Sünnet derisi insan vücudunun işlev gören, sağlıklı, yaşayan bir kısmıdır.
Görevi penisi korumaktır. Bu kısmı yok ettiğiniz zaman geriye hissiz ve savunmasız bir organ kalır. Hijyen açısından gerekli olduğu yalandır, çünkü sünnet derisi kendi ürettiği mukozamsı bir sıvıyla penisi korur. Üstelik asgari hijyen koşullarının kolay ulaşılabildiği bir dünyada, “temizlik” bahanesi çok ilkel. Hastalıkları önlediği iddiası yalandır. AIDS ile sünnet arasın da bağ kurmaya çalışılsa da AIDS kanla ya da vücut sıvılarıyla bulaşır, önlemenin yolu bilinçlenmekten ve korunmaktan geçer. “Sünnet olanlar ileride penis kanseri vb. hastalıklara yakalanmaz” denilir; buda yalandır. Kanserle sünnet derisi arasında bir bağ yoktur. Üstelik önleyici tıp bu değildir. Bu uzmanların mantığıyla hareket edersek ileride patlamasın diye apandisiti şişmesin diye bademcikleri kesip almak gerekir. Oysa bunların hepsi, insan vücudunun sağlıklı ve gerekli birer parçasıdır.
Sünnet dini zorunluluk olarak kabul görmüş bir kalıp toplumumuzda. Bu konuda neler düşünüyorsunuz? Nasıl bu kadar sağlamlaşmış yeri?
Tarihçesi Afrika dinlerine kadar uzanıyor. Ana tanrıçaya kendini adayan erkek rahipler, kendi kendilerini hadım ederek penislerini kurban sunarlardı. Sünnet bu ritüelin modern halidir. Mısır’da köleler ve mahkumlar, bir aşağılama yöntemi olarak sünnet edilirdi. Musa’nın Mısır’dan çıkardığı insanlar köleler ve mahkûmlar olduğu için, hepsi sünnetliydi. Bunu toplumsal bir işaret olarak gördüler ve devam ettirdiler. Bu şekilde de Tevra t’a girdi. Hıristiyanlık’ ta yer almadı. İslam’da ise kesinlikle yok. Örneğin Muhammed Peygamber’in hayatına bakalım; ne zaman sünnet edildi?
Yok... “Doğuştan sünnetliydi ” diye geçiştirmeye çalışıyorlar. Peki ilk Müslümanlar ne zaman sünnet oldu? Peygamber’in torunları ne zaman sün net oldu? Peygamber kendi oğlu nu ne zaman sünnet ettirdi? Yok... İslam tarihine bakın, taki uydurma hadis kitaplarının kaleme alınmaya başlandığı zamana kadar sünnet yok.
Kuran’da da yok. Üstelik Kuran’da Allah diyor ki “Ben insanı en mükemmel şekilde yarattım”, “Benim yaratışım eksiksizdir”.
Çocuk hakları ve bedensel bütünlük açısından bakıldığında sünneti bir hak ihlali olarak tanımlanabilir mi?
Tabiiki. Bir çocuğun, olayların bilincinde olmamasını, savunmasız oluşunu kullanarak din, gelenek, sözde tıp adına karar veriyorsunuz. Zorla, kandırarak vücudunun bir kısmını kesip atıyorsunuz. Onun vücut bütünlüğüne geri dönülemez, telafi edilemez bir zarar veriyorsunuz.
Sonra da bunun adına “ana baba hakkı ” diyorsunuz. Sünnet bir çocuk hakları ihlalidir.
Çocuk psikolojisi açısından sünnetin etkileri neler?
Sünnet hadım edilmenin yumuşatılmış şeklidir. Her erkek çocuk, bilinçaltında hadım edilme korkusu taşır.
Oedipus Kompleksi her erkekte vardır. Çocukları sünnet ederek onların bu “hadım edilme ” korkularını harekete geçiriyorsunuz. Çok önem ver dikleri, yeni keşfetmeye başladıkları cinsel organlarını yaralıyorsunuz, acı çektiriyorsunuz. Erken boşalma başta olmak üzere birçok seksüel bozukluğun ve parafilinin temelinde sünnet travması yatar.
Sünnet olmamış erkek çocuklar yetişkin olduklarında toplumsal dışlanmaya maruz kalırlar mı, kendilerini ötekileştirilmiş hissederler mi?
Senden olmayanı dışlamak, ötekileştirmek toplumsal bir hastalıktır. Penisi için dışlamazsa saç rengi için, kaşı için, gözü için, küpesi için, giyimi için dışlar...
Türkiye’de ki 20 milyon Kürt 85 yıldır sünnetsiz olduğu için mi dışlandı.
Biz toplum olarak insanları diline, dinine, ırkına, ten rengine, göz rengine, cinsel tercihine bakmadan kucaklamayı öğrenelim.
Dünyada sünnet konusundaki eğilim ne yönde? (Geçen sene içinde Alman mahkemeleri sünneti yasaklayan bir karar almaya kalkışmış ama başarılı olamamıştı.)
Almanya’da ki olay sonuçları bakımından dikkat çekici; belki de dünyada ilk kez Yahu diler ve Müslümanlar el ele, kol kola protesto yaptı. Neye karşı? Filistin’de ki zulüm son bulsun diye mi? Bebekler öldürülmesin diye mi?
Amerika’ya karşı mı? Yoksa Almanya’da Hitler’ in katlettiği masum Yahudileri, Çingeneleri anmak için mi yürüyüş yaptılar? Dünyada ilk kez Müslüman ve Yahudiler kol kola girdi ve “Çocuklarımızın pipilerini keseceğiz, bize karışmayın” diye ortalığı ayağa kaldırdı. Ne komik, ne acı...
Bizde de sünneti reddeden aileler yaygınlaşabilir mi?
Kitabımın yayınlanmasından sonra onlarca mesaj aldım. “Ben zaten ettirmemiştim, sizin kitabınızı okuyunca cesaret buldum” diyenler “Bende ettirmeyeceğim ama toplum / aile baskısına karşı nasıl direnebilirim?” diye tavsiye isteyenler oldu. Bunlar çok sevindirici gelişmeler... Umarım daha da artar.
Röportaj: Damla Çeliktaban
YORUMLAR