X

Çocuğumuz ilkokula başlarken, anne çocuk arasındaki yoğun bağımlı ilişki nedeniyle evden ayrılmaya tepki gösteren çocuklar olabilmektedir. Burada en önemli faktör anne ve babanın bu bağımlı ilişkiyi pekiştirerek sürdürmeye devam etmemesidir.


Okul öncesi eğitimi çocuğun yaşamında dönüm noktalarından biridir. İlkokul sürecinde de çocuğun okul öncesi eğitim almış olması bu dönemi sakin ve sağlıklı geçirilmesi için çok önemli bir etkendir. Ancak bu kadar önemli bir süreçte bazı sorunların yaşanması son derece normaldir ve olağan karşılanmalıdır. Aslında bu süreç anne ve baba için de yeni bir başlangıç olmaktadır. Hem çocuğun hem de ailenin bu yeni yaşama uyum sağlaması gerekmektedir. Bu sorunların süreç içinde çözüm bulacağına inanmak ve durumun doğallığı düşünülerek abartılı tepki ve çözüm arayışlarından kaçınmak gerekir. Çocuk ve ailenin içinde bulunduğu kaygı durumu yumuşatılarak çözümlenmeye çalışılmalıdır. Çocuğun kaygı alanları belirlenerek bunların giderilmesi gerekmektedir. Bunun için herhangi bir iletişim engeli kullanmadan (bak herkes alıştı sen hala ağlıyorsun, Ahmet hiç ağlamıyor ama, ağlayacak ne var sen artık büyüdün..vb.) çocuk etkin bir şekilde dinlenmeli ve kaygı duyduğu konular belirlenmelidir. Çocuğun rahatlaması sağlanmalı, duyduğu kaygının normal olduğu ve bu kaygıdan dolayı suçluluk duymaması gerektiği mesajı verilmelidir. Çocuk anlaşıldığını hissetmelidir. Çocukla herhangi bir inatlaşmaya gidilmemelidir, okulun zevkli, heyecanlı ve eğlenceli bir yer olduğu hissettirilmelidir.


Okula başlama dönemlerinde çocuğun herhangi bir nedenle başka bir konuda stres yaşaması da okula uyumunu etkiler. (evdeki tartışmalar, çeşitli huzursuzluklar..vs.)


Bu dönemde bundan kaçınmak da faydalı olacaktır. Bu dönemde okul ve aile sıkı bir işbirliği içinde olmalıdır. Çocuğun okuldaki problemleri eğitimciler ile paylaşılmalı onların görüşleri alınmalıdır. Sorunların sadece çocuktan dinlenmesi sorunların çözümünde etkili olmayacaktır. Sorunların çözümü için objektif düşünebilmeli anne ve baba olmanın getirdiği duygusallığın etkili olmasına izin verilmemelidir. Çocuk okul konusunda bilgilendirilmeli ama bu bilgiler çocuğun kaygı duyabileceği alanlarda olmalı, abartılı ve çocuğun fazla bir beklentiye girmesine neden olacak türde olmamalıdır. Çocuğun kaygı duyduğu alanlar çocuğun kendisi tarafından söylenmelidir. Kaygı duymadığı konularda sanki kaygı duyuyormuş gibi önceden bilgilendirmek yanlış olacaktır.





Evinden ayrılan bir çocuk için kaygı duyacağı konular ve düşünceleri neler olabilir?















Çocuklar bu ve buna benzeri sorulara yanıt arayışı içerisindedir. Çocuğunuzun bundan sonraki okul yaşantısını da derinden etkileyebilecek bu kaygıların doğru biçimde giderilmesi önemlidir. Sağlıklı bir biçimde okula adaptasyonunun sağlanmasının okul olduğu kadar velinin de yaklaşımı ile alakalı olduğunu unutmayarak, kararlı ve bilinçli bir yaklaşım izlenmelidir.


Okul başarısını etkileyen pek çok değişkenden söz etmek mümkündür.


Başarılı olmak için “çok çalışmak” değil “ekili çalışmak” gerekir. Başarı kavramı tek başına ele alınmamalıdır. Yalnızca akademik başarı, insan hayatı için yeterli değildir. Başarıyı, kişinin o an bulunduğu noktadan bir adım daha ileriye gidebilmesi olarak algılamak gerekir. Fizyolojik, psikolojik, duygusal, toplumsal pek çok durum ve koşullar başarı kavramının içinde yer alır ve etkide bulunur. Başarı her kişi için kendi içinde değerlendirilmeli, başarıya giden yol üzerindeki küçük aksamalar, öğrenmenin bir şekli olarak düşünülmelidir.


Okul başarısını etkileyen en önemli faktörlerden biri, öğrencinin, duygusal durumu, öğrenmeye karşı ilgi merak ve isteği, uygun çalışma ortamı, verimli çalışıp çalışmadığıdır. Benlik algısı, başarı üzerinde çok önemlidir. Kişi başaramayacağına inanıyorsa, şartlar ne olursa olsun başarıyı sağlamak çok zordur. Sorumluluk sahibi olmak, planlama yapmak, geleceğe ait hedefleri olmak başarı üzerinde önemlidir. Yeterli olgunlaşmaya sahip olmak, dikkatini bir konu üzerinde toplayabilmek ve odaklanabilmek de başarıyı etkiler.


Motivasyon, kendine güven, pozitif düşünmek, etrafından pozitif destek görmek, ilgi ve yeteneklerinin farkında olmak, başarının belirleyicisi olan diğer faktörlerdendir. Başarı çıtasının fazla yüksek belirlenmesi, kişide motivasyon kaybına yol açar. Asla ulaşılamayacak bir hedef gibi görünür.


Çocuğun kaygı düzeyi başarıyı etkileyen diğer bir etkendir.


Sınavlara karşı öğrencinin tutumu, heyecan durumu, bilgi düzeyi yüksek olsa bile kişiyi etkiler. Sınav öncesi ya da sınav sırasında yaşanan fizyolojik etkiler, sınav performansı üzerinde rol oynar. Kişinin sınava karşı düşünceleri, kendini yetersiz hissetmesi, sınav neticesinde “başarısız” olacağı korkusu, ailesinin, öğretmenlerinin ya da arkadaş çevresinin bu başarıya göre kendisine değer vereceği düşüncesi sınav performansını olumsuz yönde etkiler. Motivasyon ve öğrenme için orta düzeyde kaygı gereklidir. Ancak kaygının şiddeti arttıkça bu performansı düşüren bir unsur haline gelmektedir.


Ebeveyn tutumları, çocuğun başarısı üzerinde direk etkilidir.


Ebeveynlerden herhangi birisinin, çocuk ile ilgili negatif tutumu, öğrenme isteği ve merakını, benli algısını, değer duygusunu mutlaka etkileyecek, çocuğun da negatif tutumlar ve duygular geliştirmesine neden olacaktır. Çocuklarının hayat başarısı ile ilgilenen ebeveynler, çocuklarının kişilik gelişimlerini akademik başarılarından daha fazla önemseyecek, sadece yüksek not almaları için değil, etkili insan olabilmeleri, kendilerini doğru olarak ifade edebilmeleri, başkalarını anlayabilmeleri, problem çözücü olmaları ve insani değerlere sahip olmaları için de çaba göstereceklerdir. Onun ayrı bir birey olduğunu fark edecek, kendi arzularını onun yapması için zorlamayacaklardır. Kendilerini çocukları üzerinden gerçekleştiren anne baba tutumları çocuk için gerçekten hayal kırıklığı ile sonuçlanacak pek çok olaya sebep olmaktadır. Babası ya da annesi istediği için bir mesleği seçip sonrasında mutsuz olan pek çok insan görmekteyiz. Çocuk gerçekten kendi kararlarını verebilmeli ve bu kararlar için mücadele edebilmelidir. Çocuklarını başarıya odaklayabilecek anne baba, aşırı kontrolden uzak durmalıdır. Otoritelerini çocuğa baskı oluşturacak şekilde kullanmamalıdırlar. Ancak çocuk ile ilgisiz olmadan, mutlaka onun gelişimi ile ilgilenmek, ama bu gelişimin de ona ait olduğu ve onun hayatı olduğu ayrımına varılarak takip etmek, üzerinde konuşmak değerlendirmek gereklidir.







Yazı: Psikolojik Danışman Dilek Kırcaoğlu