Dünyz Ekonomik Forumu’nun 2014 tarihli küresel cinsiyet uçurumu raporuna göre Türkiye toplumsal cinsiyet eşitliğinde 142 ülke arasında 125’inci sırada yer alıyor. Bu şu demek; Türkiye’de kadınlar ve erkekler arasında eğitim ve iş hayatına katılım konularında ciddi eşitsizlikler söz konusu. Kadının iş hayatına katılım oranı 2014 yılında açıklanan rakamlara göre yüzde 27 seviyesinde. Halihazırda istihdamda yer alan bu kadınların yüzde 25’i evlendikten ya da çocuk sahibi olduktan sonra işi bırakıyor. İşi bırakan annelerin yarısından fazlası bu kararından pişman oluyor. Başka bir deyişle iş hayatına katılmış yüzde 27’lik kadın nüfusundaki her 4 kadından 1’i en verimli çağında iş yaşamından kopuyor ve birçoğu da bu kopuştan memnun değil.
Bizde kadınlar çalışıp ekonomik bağımsızlıklarını sağlamak ve anne olmak arasında bir seçim yapmaları gerektiğini düşünüyorlar. Oysa ki birçoğunun bu ekonomik desteğe ihtiyacı var. Sadece ekonomik olarak değil aynı zamanda sosyal gelişim açısından da çalışmak istiyor kadınlar. Lakin çalışma koşullarının ve çocuk bakım desteklerinin onlar için yapılandırılmış olmayışı ya yardan ya serden geçmeyi gerekli kılıyor. Peki bu konuda bir şeyler yapılamaz mı?
İstenen 12 ay, elde var 16 hafta
Danone Nutricia ‘çalışan annelerin ilk 1000 gününe’ dair bir araştırma yaptı. 1071 kişiyle görüşülen bu çalışmada annelere, babalara ve yöneticilere detaylı sorular sorularak annelik ve iş yaşamına dair durum, beklenti ve ihtiyaçlarını ortaya koymak amaçlandı. Çalışan anneler ve babaların çalışma koşulları ve haklarına yönelik algıları nedir? Beklentileri, sorunları, olası destekler nelerdir? Yöneticilerin bu konudaki görüşleri nelerdir?
Kadın-erkek eşitsizliği kendini iş görüşmesinden başlayarak gösteriyor. İşe alımlarda kadınlara aslında epeyce mahrem olan kaç çocuk planladığı, bunları ne zaman planladığı soruları soruluyor. Erkek adaylar bu sorulardan en başından muaflar. Hamilelik sürecindeyse anne adayı ve işyeri yöneticileri endişeli bir ruh haline kapılıyorlar. Bir taraf bebeğiyle en çok vakti geçirip bir yandan da işini kaybetmemeyi umarken, diğer taraf yetişmiş elemanının işi bırakmasının korkusunu taşıyor. Hem anneler hem de babalar 0-12 aylık dönemde ideal bakım kişisinin anne olduğunu düşünse de, 16 haftalık doğum izni bu isteğe cevap veremiyor. 16 haftanın sonunda bebeğin bakımı anneanne ya da babaanneye kalıyor.
‘6 ay emzir’ diyorsun ama nasıl?
Bir paradoksal durum da emzirme konusunda karşımıza çıkıyor. Dünya Sağlık Örgütü ve T.C. Sağlık Bakanlığı, bebeklerin ilk 6 ay sadece anne sütüyle, 2 yaşına kadarsa anne sütü eşliğinde katı gıdayla beslenmesini tavsiye etse de, 16 haftada doğum izni biten kadın bu hedefe ulaşmakta zorlanıyor.
Yasal doğum izni sonunda işe geri dönen kadının sütü azalıyor. Çoğu işyerinde emzirme odaları bulunmuyor. Anneler tuvaletlerde, işyeri mutfaklarında hiç de uygun olmayan koşullarda sütlerini sağmaya ve olmayan buzdolaplarında saklamaya çalışıyorlar. Oysa araştırmaya katılan annelerin yarısından çoğu ideal emzirme süresinin 13-24 ay olması gerektiğini düşünüyor. Anneler ve babalar 16 haftalık doğum izninin en azından 6 aya uzatılması gerektiğini düşünürken, yöneticiler bu sürenin olduğu gibi kalmasından yana olduklarını belirtiyorlar.
Anneler istedikleri kadar emzirememiş olmalarının ağırlıklı sebebini işe devam ederken emzirmenin zor oluşuna bağlıyorlar. Araştırma kapsamında görüşü alınan anne-babalar şu anda 1 sene günde 1.5 saat olan süt izninin 2 seneye çıkarılmasından yana.
Neler yapılabilir?
- Doğum hediyesi olarak tek seferlik maddi destek.
- Kreş için aylık maddi destek.
- 16 haftalık doğum izninin 6 aya çıkarılması.
- 1 yıllık günde 1.5 saat süt izninin 2 yıla çıkması.
- Ücretsiz doğum izni süresinde artış.
- Ücrette azalma olarak part time çalışma imkânı.
Bunlar aslında her aileye 3 çocuk isteyen bir ülke için gerçekleştirilmesi o kadar da zor olan hedefler değil. Bir ülkenin en kıymetli sermayesi insansa, bu insanın en kritik zamanı hamilelikle başlayıp 2 yaşa kadar devam eden ilk 1000 günse, kadınların hem ekonomik hayata katılması hem de anne olmasının faydaları ayan beyan ortadaysa, neden olmasın?
Yazı: Damla Çeliktaban
YORUMLAR