X

Şaylan Yılmaz’ı tecrübeli bir doula, özellikle kadın sağlığı odaklı da çalışan bir yoga eğitmeni, Ayurvedik meme masajı terapisti olarak tanıyoruz. Pandemi sürecinde birçoğumuz gibi onun da işleri beklediği gibi gitmedi ve bu da doğaya yakın olmak isteyen iç sesini dinlemesine vesile oldu. Arabasıyla Türkiye’nin kıyılarını gezmek, kahverengi tabelaları takip etmek üzere çıktığı yolculuk, onu sihirli bir maceranın eşiğine getirdi.


Üniversite yıllarından beri doğa sporlarına meyilli olan Şaylan serbest dalış yapmışlığı da, dağlardan (hatta uçaklardan!) paraşütle atlamışlığı da var. Küçükken bisikletten düşüp durduğu için bacaklarındaki morluklar komşularını endişelendiredursun, o kendi tabiriyle ‘dizlerinde çakıl taşlarının izleri ve ruhunda özgürlüğün damgasıyla’ iç sesini dinlemeye devam eden bir kadın oldu hep.


Yolu Çanakkale’deki Troya Kültür Rotası’na düştüğünde, bu antik yolu kendi başına yürümeye karar verdi. İçinde bulunduğumuz erkek egemen toplum ise ona ‘yapamazsın’ diyordu. Yapacaktı, nasıl olduğunu bilmiyordu sadece, düşünürken yola uzun uzun baktığından da eminim... ve Şaylan bir karar verdi; tek başına yapmayacaktı.


Şaylan, Eylül ayının sonuna doğru kadınlarla bir araya gelip bir zamanlar tanrıçaların yürüdüğü yolları arşınlamaya hazırlanıyor. Kendisi için de şimdiden bir tür içsel yolculuğa dönüşmüş olan ve “Athenalar Yürüyor” olarak adlandırdığı bu yolculuk planıyla ilgili detayları konuştuk.





“Doğanın itici, çekici, kaldırıcı ve taşıyıcı güçleriyle birlikte hareket ederek yaşamaya meftunum...”

Kzykos, Parios, Priapos tabelalarına saptıktan sonra Şaylan’ın yolu Truva’ya ulaştı. Güney’deki Likya Yolu’na benzer bir trekking rotası olan Troya Kültür Rotası, Truva’dan Assos’a kadar uzanan Lidya, Pers, Roma, Bizans’tan kalma tarihi eserlerle donanmış; köy içlerinden, manzaralı tepelerden ve plajlardan geçerek ilerleyen; kısmen antik döşeme taşları ile bezenmiş 120 kilometrelik bir yol.


Eline tutuşturulan broşürde yol ile ilgili detayları öğrenen Şaylan, ertesi gün çadırını alıp yolu yürümeye başlamış:


“Yol ilerledikçe büyülendim. Adım adım kendime doğru gittiğim bu yolculukta tam kabulle yoluma çıkan her şeye açık bir biçimde yürürken, rotanın bir noktasında köyün gençleri yolumu kesti, etrafımı sardı ve sözlü tacize uğradım. Aynı dönemde Pınar Gültekin, kadın cinayetine kurban gitti. Tüm bunlar birleşince ailemden, arkadaşlarımdan, öğrencilerimden ve yürüyüşü paylaştığım sosyal medya dostlarımdan mesajlar yağmaya başladı. Kimi ‘Kendine dikkat et, artık yalnız gezme’ derken; kimisi ‘Ben de doğada bu şekilde gezmek istiyorum ama yapamıyorum, cesaretine hayranım, benim için de gez’ diyordu.”


“Cinsiyet tabanlı güvenlik endişesi nedeniyle yürüyüşü durdurdum ama toplumsal ve sosyal cahillik nedeniyle engellenmenin içimden yükselen öfkesini bir türlü durduramadım. İyi ki de durdurmamışım. Aktı aktı aktı ve yolunu buldu.. İçimdeki kaynayan hisleri Instagram’da Athenalar Yürüyor başlıklı bir post olarak yayınladım. Başıma gelenleri, bendeki etkisini ve özlemimi anlattım. Ve dedim ki: “Bir kadın olarak aramda engeller olmaksızın doğada var olmak, gönlümce gezebilmek istiyorum. Ama Türkiye’de bunu maalesef yapamıyorum. Benim gibi doğada var olmak isteyenleriniz var, mesajlarınızdan biliyorum. Ben tek başıma yapamıyorum, sen tek başına yapamıyorsun. O zaman gel birlikte yürüyelim!” diyerek çağrımı duyurdum. Gelen başvurularla oluşturduğumuz bir grup kadınla Athenalar Yürüyor yolculuğu bu şekilde başladı.”





Mitoloji bize kendimizi anlatır


İyi bir dinleyici için mitoloji, her şeyin cevabını içeren bir hazine gibi. Joseph Campbell, “mitler toplumsal rüyalar, rüyalar ise kişisel mitlerdir” diyor.


Şaylan da bir kulağını yer altına açabilen tanrıçalarla ve mitolojik hikayelerle (ve hakikatlerle demeliyim), uzun zamandır haşır neşir. İstanbul’da açtığı kadın farkındalık merkezinin adının Inanna olduğunu herkes bilir!


“Neden Athena?” diye sorduğumda şöyle açıklıyor:


“Yunan tanrı ve tanrıçaları arasında, baş tanrı Zeus’un ‘kafasından’ doğan tek tanrıça olma vasfına sahiptir Athena. Zeus, dayanılmaz baş ağrıları çekerek diğer tanrılarda rastlanmayan bir şekilde maskülen zihninden bizzat kendisi doğurmuştur Athena’yı. Baş tanrılık vasfının akli sermayesini yatırmıştır ona. Athena, Yunan Mitolojisi’nin bilgelik ve savaş tanrıçasıdır. Gerekmedikçe savaşa girmemenin bilgelik gerektirdiğinin sembolüdür. Savaşmak gerektiği yerde ise kılıcı, kalkanı ve miğferi ile aksiyon alma gücünün temsilidir. Yer altı ve savaş tanrısı Ares’ten bu barışçıl ve akılcı yönüyle ayrılır. Bu nedenle Olympos Tepesi’ndeki toplantılarda Zeus kendi aklından doğurduğu Athena’nın fikrine ve tavrına ayrıca önem verir. Çünkü Athena, eril aksiyon alma gücü ile dişil barışı koruma gücünün bileşimi olan tek tanrıçadır.”


“Mitolojiler, insan ruhunun temel nitelikleri olarak tanımlayabileceğimiz arketiplerin hikayeleştirilmiş halleridir. Bu bakış açısından değerlendirdiğimizde, Athena insan ruhunun eril ve dişil güç dengesinin sembolüdür. Dişil ve naif bir bedende var olmakla birlikte, hakkaniyeti savunmak için kullanmakta tereddüt etmeyeceği savaşma gücüne de muktedirdir. Akli melekeleri Zeus’a denk olduğu için nerede savaşması - nerede uzlaşması gerektiğini çok iyi ayırt eder. Tıpkı bizim de hayatlarımızda aradığımız denge gibi, değil mi?”


“Bireysel veya toplumsal olarak kadına yüklenen naif, sakin, uyumlu, anaç, sevecen, verici, şefkatli, estetik, güzel vb. vasıflarının yanı sıra; toplum tarafından ve aile içinde pek de onay görmeyen sesini duyurma, hayır diyerek tercihlerini belirtme, ihtiyaçlarını ortaya koyma ve gerektiğinde kendi ihtiyaçlarını karşılamak üzere özerk olarak harekete geçebilme gibi kadının diğer özelliklerini de içimizde barındırıyoruz. Ancak bu ikinci kısım alışılmış kalıpları salladığı için, mümkün olduğunca devreye sokmamaya çalışıyoruz. İşte tam da bu noktada kendimizi yarım olarak ortaya koyduğumuz için eksik kalıyoruz, gittikçe sessizleşiyor ve gücümüzü kaybetmeye başlıyoruz. Halbuki Athena bu her iki yönün de dengeli ifadesinin sembolü demiştik değil mi? İşte bu nedenle yürüyüşün ismi Athena’dan geliyor. Kadın olarak yaşadığımız zorluklara hayır diyebilme gücümüzü yeniden uyandırmak, varoluş gerçeğimizi ortaya koyma cesaretimizi beslemek, kendimizden ve birbirimizden destek alarak bu yolda ilerleme istikrarımızı pekiştirmek için kadınlar olarak hep birlikte yapacağımız bu yürüyüşün ismi “Athenalar Yürüyor”. Yürüyüş esnasında yapacağımız paylaşımlar, oturacağımız çemberler, sürece entegre edeceğimiz farkındalık çalışmaları ile yürüyüşümü kendimize doğru bir keşif yolculuğu olarak deneyimlemeye ve eşlik edecek tüm kadınları da buraya doğru yönlendirmeye niyet ediyorum.”





“Gücümüzü yeniden uyandırabiliriz.”

Şaylan’ın Athenalar Yürüyor etkinliği ile vermek istediği mesaj çok açık:


“Kadının toplumdaki özgür ve eşit varlığı maalesef hangi yanında tutarsak elimizde kalan bir konu. Ben yaşadığım deneyimden dolayı kadın olamamın getirdiği güvenlik endişesinin doğa ile arama girdiğini üzülerek fark ettim. Bu konuya dikkat çekmek istiyorum. Tüm dünyayı gezen gelinlikli aktivist Pippa Baca bu ülkeden geçemedi, öldürüldü. Bisikletiyle dünyayı gezen bir diğer kadın yine bizim ülkemizde tacize uğradı. Ne utanç verici, öfkelendirici ve üzücü... Ancak böyle diyerek “Aman evimizden dışarı çıkmayalım” demek ya da kavga dövüş aksini ispat ederek yıpratıcı savaşlara girmek yerine; benim seçtiğim yol, gönlümün götürdüğü doğada yürümeye sessizce devam ederken, doğa içinde sınırsızca yaşamak isteyen diğer kadınlarla birlik olup, bu bütünlüğün kendi simyasından uyanan güçlü ve huzurlu hali, örnek teşkil etmesi niyeti ile toplum akıtmaktır. Doğa Ana dediğimiz yerde, kadının kendindeki doğa gücünü uyandırabilmesi için ayrı kaldığı doğa ile yeniden özgürce buluşabilmesinin önemine dikkati çekmek istiyorum.”


Şaylan yüreğinde onunla birlikte yaşayan, yolları onunla beraber adımlayan tanrıçalardan öğrendiklerini paylaşmaya, bu yolculukla kendi kişisel yolculuğunu da kutsamaya hazır. Athenalar Yürüyor’un kendisi için ne ifade ettiğini sorduğumda şöyle cevaplıyor:


“Kişi her şeyi kendinden bilirmiş. Hayır diyemediğim çok noktalar oldu. Duygusal olarak yaralanmama neden olacak çok yerde sessiz kaldım. Öfkemle karşımdakine, düzene, huzura zarar vermeyeyim diye kendimi içten içte yaktığım zamanlar geçirdim sessizlik içinde. Güzel Afrodit, sorumlu Hera, bereketli Artemis, gizemli Persephone yanlarım yeter sandım. Ve acıklı bir biçimde Athena’nın eksik kalan gücünün önemine uyandım. Gerektiği yerde, hakkaniyetin kılıcını bilgelikte savurup ‘Yeter!’ diyerek öz varlığımı soğuran bağları kesmek gerektiğini öğrendim. Vaktiyle karanlık tarafım olarak tanımladığım, Athena’nın kadına bahşettiği bu aksiyon gücünü kullanmamın beni bütün kılacak yarım olduğunu kabul ettim. Biliyorum ki her kadının farklı temalarda da olsa benzer hikayeleri var. Birlikte yapacağımız yolculukta yeri gelirse hikayelerimizi paylaşarak, aynı yolun yolcusu olarak yürümek kadar beni heyecanlandıran başka bir şey yok şu an gündemimde. Birbirimizin varlığında rahatlayarak, kendimize doğru, doğa içinde, antik bir rotada Truva’dan Assos’a doğru Athena farkındalığı ile yürümek… Bizi bu yola çıkaran her şeyi minnetle anarak... Hepimize şifa olmasını diliyorum şimdiden.”