Ayşe Kulin'in ''Adı: Aylin''ini okumayan pek yoktur sanırım. Ayşe Kulin'in benim okuduğum ilk kitabı ''Adı: Aylin'' oldu. Kitabın benim en çok ilgimi çeken yanı, onun aslında roman türünde yerini alsa da çoğunlukla gerçek hikâyelerle örülü olması ve böylelikle kitabın psikolojik bir zemine de sahip olması oldu.
Aylin, bir psikiyatrist, ama bildiğimiz ya da sıradan psikiyatristlerden değil. Zaten, Adı: Aylin de onun sıra dışı hikâyesini anlatıyor. Benim gerçek bir hayat hikâyesi olarak okuduğum Adı: Aylin, hem bir “kişi” olarak Aylin'in bir bütün olarak yaşamını odağına koyuyor hem de yine Aylin'in bu kocaman hayat hikâyesinin eşliğinde her birimize çok önemli mesajlar veriyor. Bunun için Adı: Aylin'i okurken ben de, hem bir psikolog hem de bir felsefeci olarak zaman zaman çok üzüldüm, ama aynı zamanda düşüne düşüne bu gerçek hayat hikâyesinin bana öğrettiklerini hayatıma kattım.
Aylin, gençlik dönemlerinden itibaren oldukça dinamik ve yoğun hayatı olan, yaptığı işte de çok başarılı bir insan. Psikiyatrist olana kadar farklı bir alanda çalışsa da belki çok sevdiği annesinin ölümüyle de birlikte psikiyatride uzmanlaşıyor ve kendisinin geliştirdiği bir tedavi metodu olan “Işık Terapisi”ni uygulayarak binlerce kişiyi sağlığına kavuşturuyor.
Bir yaşam öyküsü olan bu kitap, bir “kişi” olarak Aylin'i çok yakından tanıyabilmemiz için hepimize kapı açarken kitap boyunca okuduğumuz kocaman hayat hikâyesi de yine her birimize bir yandan yol gösteriyor.
Şifa veren kocaman yürekli bir hekim
Adı: Aylin, doktor Aylin Radomisli Cates'in öyküsünü anlatıyor. New York'un en ünlü on psikiyatristinden biri olan Aylin, yumuşak, sevecen, dinleyen, dinlendiren, sarıp sarmalayan, yorulmak bilmeyen bir “yolcu” aynı zamanda. Amerikan subayı üniformasının içinde, Osmanlı geleneğine sahip köklü bir aileden gelen bir Türk kızı...
Bu Türk kızı, çok az insana nasip olabilecek dolulukta renkli ve heyecanlı bir hayat yaşayıp öldü maalesef. Ölüm nedeni anlaşılamasa da, onu sevenler, hayatta karşılaştığı insanlar, sevgilileri, eşleri, yeğeni, ailesi, arkadaşları, onun geliştirip uyguladığı tedavi metoduyla iyileşen kişiler onu son yolculuğunda da yalnız bırakmadılar.
Çok zeki, çok yönlü, çok cesur, çok duygusal, ama aynı zamanda oldukça “değişken” de olan Aylin, yaşasaydı yine bir rüzgâr hızıyla esecekti. Çünkü o, yeri geldiğinde sıradan genç bir kadın oldu yalnızca, yeri geldiğinde bir doktor olarak binlerce kişiye şifa oldu yaptığı işiyle, yeri geldiğinde de Amerikan ordusuna katılarak orada görev yaptı. Tek bir ilkeye, tek bir ülkeye sığamayacak kadar güçlü, tek bir meslekle ömür tüketemeyecek kadar hızlı esen bir rüzgâr olmak demek, bütün bunları yapabilecek güçte olabilmek demekti; hem de bir kadın olarak.
Aylin, herkesi etkileyen o tuhaf, kedi bakışlı, yeşil-sarı gözleriyle girdiği bütün ortamlarda ilgi çeken biriydi aynı zamanda. Tarifi zordu onun, hayatta çok az “rastlanılırdı” böyle birine.
“Hayat yaşamak, sevmek, almak, vermek, vermek ve vermek içindi”
Cömert gönlünün dilediği gibi, hem kendisi, hem sevdikleri, hem de muhtaç olanlar için parasını savuran, hayatın yaşamak, sevmek, almak ve defalarca vermek olduğunu düşünen Aylin, para işlerine aklı hiçbir zaman ermeyen biriydi. Hiçbir gün hesap kitap yapamamıştı. Ne, ne kadar harcadığını, ne de ne kadar kazandığını bilirdi. Parayla uğraşmak aşağılayıcı bir işti Aylin için. O sadece harcardı, paraya hiç dokunmazdı hatta, kredi kartı kullanırdı. Gönlü ne çekerse alırdı. Alır alır giyerdi, alır alır hediye ederdi. Dahası, nasıl karşılayabileceğini düşünmeden başından büyük işlere bile kalkışırdı. Haliyle kaçıktı yani.
Kendisini tanıyanların dile getirdiği gibi, hayatta çok az karşılaşılabilecek kişilerden olan Aylin, geleceği çok parlak bir psikiyatri doktoru olarak kendisinden yardım almaya gelenlerle zamanla çok yakın ilişkiler kurarak onlardan bazılarını kendi ofisinde işe bile alırdı, etik açıdan pek doğru olmasa da. Kendisinden yardım almaya gelenlere de hep şunları söylerdi: “(...) Dünya sizin yüreğinizde sakladığınız sorunlarla heba edilmeyecek kadar güzel.” ve “(...) Sorunlarınızdan kaçmayın, onların üstüne yürüyün ve halledin”.
“İnsanları yargılamak için değil, tedavi etmek ve yaşatmak için yemin ettim”
Kendi hayatını da oldukça çalkantılı ve zor dönemlerden geçerek yaşayan, aynı zamanda bir asker de olan Aylin Radomisli Cates, bütün yaşadıklarına rağmen en zor çözülebilecek sorunlarla karşı karşıya kalanları bile şefkatiyle ve özeniyle birlikte iyileştirebilecek güce sahipti. Her zaman kafasına koyduğunu yapardı. Günlerden bir gün Aylin, hiç kimsenin kendisine ulaşamadığı uzun günlerin sonunda maalesef evinin bahçesinde ölü olarak bulundu. Üzerinde ve etrafında nasıl öldüğünün ipucu olabilecek hiçbir iz yoktu. Kendisinin son günleri hakkında onu sevenler, yakınları ve etrafındakiler tarafından yazılan kısa anekdotlar kitabın sonunda yer alıyor. Hatta kitabın son sayfalarında Aylin'in hayatının bazı dönemlerini anlatan fotoğraflar da var.
Aylin Radomisli Cates'in bu baş döndürücü hikâyesi beni gerçekten çok etkiledi. Ayşe Kulin'e böyle dokunaklı bir hayat hikâyesini okurla, yani hepimizle buluşturduğu için içten teşekkürler.
YORUMLAR