Birkaç yıl önce, ebevenyler genellikle çocuklarının disleksisi ya da ergenlik çağındaki çocuklarını daha fazla okumaya nasıl teşvik edebilecekleri hakkında sorular sorarlardı. Ancak bugünlerde en sık sorulardan biri de: Bir kitabı dinlemeli miyiz yoksa okumalı mıyız?
Son beş yılda sesli kitap satışları ikiye katlanırken, basılı ve e-kitap satışları sabit kaldı. Bu eğilimler, sesli kitapların okuma üzerinde, klavye kullanımının el yazısında yaptığı etkiyi yapacağından korkmamıza neden olabilir — onu nostaljik bir beceriye dönüştürüp, değerini tartışmaya açmak. Ancak okumayı ve dinlemeyi nasıl gerçekleştirdiğimizi incelediğimizde, her birinin farklı amaçlar için en uygun olduğunu ve hiçbirinin diğerine üstün olmadığını görürüz.
Aslında bu iki yöntem büyük ölçüde örtüşür. Disleksi yaşayan insanlar için sesli kitapların neden iyi bir alternatif olduğunu düşünelim: Dinleyicilere anlamı sunar, ancak yazılı metni deşifre etme (yani, sayfadaki yazıyı zihindeki kelimelere dönüştürme) zahmetini atlamalarına olanak tanır. Deşifre etmek, okuma becerisi kazanan yeni başlayanlar için ciddi bir iştir; ancak lise çağında artık otomatik hale gelir ve dinlemek kadar zahmetsiz ve hatasız olur. Kelimeleri tanımladıktan sonra (ister dinleyerek ister okuyarak), aynı zihinsel süreç cümleleri ve paragrafları anlamlandırır.
Yazı yalnızca 6.000 yıldan kısa bir süredir var; bu da okuma için özelleşmiş zihinsel süreçlerin evrimi için yeterli bir süre değildir. Yazılı dili anlamayı desteklemek için, sözlü dili anlamak üzere evrimleşen zihinsel mekanizmayı kullanırız. Gerçekten de araştırmalar, yetişkinlerin bir okuma testindeki metinleri okuyarak ya da dinleyerek benzer puanlar aldığını göstermektedir.
Bununla birlikte, yazılı ve sesli metinler arasında, özellikle prozodi açısından bazı farklar vardır. Prozodi, konuşulan kelimelerin perde, tempo ve vurgusudur. Örneğin; “Ne harika bir parti” ifadesi, samimi bir iltifat ya da alaycı bir küçümseme olabilir, ancak yazılı olarak aynı görünür. Yazı prozodi için semboller içermez, ancak deneyimli okuyucular bunu anlam çıkarmak için sezgisel olarak kullanır. Bir deneyde, katılımcılar hızlı ya da yavaş konuşan birinin ses kaydını dinledi. Daha sonra, aynı metni, az önce sesini duydukları kişinin yazdığı söylenerek sessizce okudular. Hızlı konuşanı dinleyenler metni daha hızlı okurken, yavaş konuşanı dinleyenler daha yavaş okudu.
Ancak bu çıkarımlar yanlış da olabilir ve sesli versiyondaki doğru prozodiyi duymak anlamayı kolaylaştırabilir. Anlamanın dinlerken okumaktan daha kolay olması gerekirmiş gibi görünüyor, ancak bu her zaman doğru değil. Örneğin; bir çalışmada öğrencilerin bir bilimsel konuyu 22 dakikalık bir podcast üzerinden mi yoksa basılı bir makaleden mi daha iyi öğrendiği karşılaştırıldı. Öğrenciler her iki formatta da eşit süre harcamalarına rağmen, iki gün sonra yapılan yazılı bir sınavda okuyucular yüzde 81, dinleyiciler ise yüzde 59 başarı elde etti.
Ne oldu? Konunun zor olduğunu ve amacın zevk almak değil, öğrenmek olduğunu unutmayın. Bu tür durumlar, okuma şeklimizi değiştirir. Odaklandığımızda, yavaşlarız. Zor kısımları tekrar okuruz. Düşünmek için dururuz. Bunların her biri, bir podcast’e kıyasla yazılı metinle daha kolaydır.
Ayrıca yazılı metin, zorluk içeren içeriklerde, paragraflar ve başlıklar gibi organizasyonu belirten işaretler aracılığıyla okuyucuları destekler. Sesli içeriklerde bu tür gelenekler eksiktir. Deneyler, okuyucuların bir paragrafın ilk cümlesini daha uzun sürede okuduğunu göstermektedir, çünkü bunun genellikle devamı için temel fikirleri içerdiğini bilirler.
Bu nedenle, anlama süreci hem dinleme hem de okuma için temel olsa da, zor metinler ek zihinsel stratejiler gerektirir. Yazılı metin, bu stratejilerin uygulanmasını daha kolay hale getirir. Bu yorumla tutarlı bir şekilde, araştırmacılar insanların dinleme ve okuma becerilerinin basit anlatılarda daha benzer olduğunu, ancak açıklayıcı metinlerde yazının avantajlı olduğunu bulmuşlardır. Hikayeler genellikle daha öngörülebilirdir ve tanıdık fikirler içerir, oysa açıklayıcı denemeler daha çok bilinmeyen içeriği ve daha stratejik okumayı gerektirir.
İlginizi çekebilir: Kitap okuma alışkanlığı nasıl kazanılır?
Bu sonuç — kolay metinlerde eşdeğerlik ve zor olanlarda yazının avantajlı olması — gelecekte değişime açık olabilir. Sesli kitaplar daha yaygın hale geldikçe, dinleyiciler onları anlamada deneyim kazanabilir ve gelişebilir, ayrıca yayıncılar organizasyonu işitsel olarak işaretlemenin yollarını geliştirebilir.
Ancak bu değişikliklere rağmen, sesli kitaplar yazılı metnin yerini alamaz, çünkü onları farklı şekillerde kullanırız. Sesli kitap dinleyicilerinin %81’i, dinlerken araba kullanmayı, spor yapmayı ya da başka şeylerle meşgul olmayı sevdiklerini söylüyor. İnsan zihni aynı anda iki işi yapmak için tasarlanmamıştır, bu yüzden çoklu görev yaparsak, ayrıntıları değil, sadece genel anlamı alırız.
Yine de bu, yazıyı sevenlerin küçümsemesi için bir neden değil. Evi temizlerken ya da işe gidip gelirken kitap okumak zor olabilir. Yazılı metin, kelimeler ve fikirler üzerinde durmak için en iyisi olabilir, ancak sesli kitaplar, aksi halde okumanın olmadığı anlara okuryazarlık ekler.
Bu yüzden, kitap kulübünüz için bir kitabı dinlemek hile değildir. Sadece bu deneyimden farklı şeyler alırsınız. Ve farklı kitaplar, onları okuma şeklinizi farklı kılar: Sesli format daha popüler hale geldikçe, yazarlar özellikle dinlenmek üzere yazılmış daha fazla eser üretiyor.
En zengin deneyimlerimiz, yazılı ve sesli metinleri birbirinin yerine koymaktan değil, aralarındaki farkları anlamaktan ve bunları avantajımıza kullanmanın yollarını bulmaktan gelecektir —hepsi yazarların bize gerçekten ne anlatmaya çalıştıklarını anlamak adına.
Kaynak: Daniel T. Willingham. "Is Listening to a Book the Same Thing as Reading It?". Şuradan alındı: https://www.nytimes.com/2018/12/08/opinion/sunday/audiobooks-reading-cheating-listening.html. (08.12.2018).
YORUMLAR