Dünyanın birçok yerinde doğal doğum daha popüler hale gelmişken, bazı ülkelerde de sezaryenle doğum oranları yükselmeye devam ediyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) verilerine göre sezaryen oranları dünya çapında artıyor. Şu anda dünyada doğumların yüzde 21’inin sezaryen yoluyla gerçekleştiği belirtiliyor. Bu oranın 2030'a kadar yüzde 29’a ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu durumda yaklaşık üç doğumdan biri, sezaryen yoluyla gerçekleşecek.
Yine DSÖ, sezaryen doğumun belirli durumlarda yaşam kurtaran, çok önemli bir operasyon olduğunun altını çiziyor. Bu belirli durumlar arasında uzayan doğum süreci, bebeğin strese girmesi veya anormal pozisyonda bulunması gibi sık karşılaşılan zorlu durumlar sayılabilir. Ancak, her sezaryen operasyonunun riskleri bulunduğu da DSÖ kılavuzunda hatırlatılan noktalar arasında.
Bu riskleri mümkün olduğunca azaltmak için Dünya Sağlık Örgütü’nden uzmanlar, kadınların doğumda aktif rol oynamasının ve doğum sırasında doğru bir şekilde bilgilendirme almasının, sezaryen ihtiyacını/riskini azalttığını ifade ediyor. Ayrıca, “sezaryen oranlarını azaltmak için, doğum sırasında kadının kendine özgü ihtiyaçlarına odaklanmak ve kadının doğum sırasında kendisi hakkında karar vermesine olanak tanımak önemlidir” deniliyor.
Brezilya da, yüzde 85’e varan sezaryen oranıyla dünyada en sık sezaryenle doğum gerçekleşen ülkeler arasında. Türkiye’de de durum pek farklı değil. 2024’te yayınlanan istatistikler, OECD ülkeleri içinde Türkiye’nin yüzde 58,4 ile birinci sırada olduğunu gösteriyor.
Brezilya’da gerçekleştirilen "Adequate Childbirth Project" (Uygun Doğum Projesi/PPA) adlı proje ile, sezaryen oranlarını düşürmeye yönelik bir çalışma gerçekleştirildi ve elde edilen bulgulara göre, doğum ortamlarının iyileştirilmesi ve kadınların hamilelik sürecinde desteklenmesi, gerçekten de sezaryen oranlarını azaltmada etkili.
‘Desteklenen kadınların ‘normal’ doğum yapma ihtimali daha fazla’
Projede yaklaşık 5 bin hamile kadın takip edildi ve PPA bakım modeli ile destek alan kadınların, vajinal doğumu tercih etme oranının önemli ölçüde arttığı görüldü.
Projeye katılan hastanelerde yapılan değerlendirmelerde, projenin planladığı aktivitelerin %50'den azı gerçekleşmiş olsa da, bu aktiviteler PPA bakım modeliyle desteklenen kadınlarda daha sık gerçekleşti.
Projenin uzmanları, kadınlara doğum süreçlerinde daha fazla söz hakkı ve seçenek sunmayı amaçladıklarını açıklıyor. Kadınlara yönelik düzenlenen eğitim ve bilgilendirme seansları, hastane ziyaretleri, doğum öncesi grup çalışmaları ve doğum planlaması gibi faaliyetlerle, gebelik sürecinde kadınların bilinçlenmesi ve doğum tercihlerinde daha bilinçli kararlar vermesi hedefleniyor. Araştırma sonuçlarına göre, projenin uygulandığı kadınlar arasında, gebelik sürecinin başından itibaren vajinal doğuma olan ilginin arttığı gözlemlendiği belirtiliyor.
Ayrıca, projenin, özellikle ilk kez doğum yapacak kadınlarda, vajinal doğum tercihini önemli ölçüde artırdığı tespit edildi. Bu durum, vajinal doğumun faydaları hakkında bilgilendirme ve destek sağlanmasıyla daha fazla kadının vajinal doğumu tercih etmesini sağlayabilir.
Türkiye gibi Brezilya da, Dünya Sağlık Örgütünün önerdiği yüzde 15’in çok üzerine çıkan sezaryen oranları ile mücadelede önemli adımlar atmak zorunda. Uzmanlar sağlık politikaları ve uygulamaları açısından bu tür araştırmaların ve projelerin dikkate alınması gerektiğinin altını çiziyor.
‘İdeal sezaryen oranı güncellenmeli’
Öte yandan yapılan bir başka yeni araştırma, sezaryen oranları hakkında yeni bir bakış açısı sunuyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün sezaryen doğum oranları için önerdiği yüzde 10 ila yüzde 15'lik sınırın yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini savunan araştırma, optimal anne ve bebek sağlığı için sezaryen oranının yüzde 19'a kadar çıkabileceğini öne sürüyor.
Dünya genelinde ülkeden ülkeye büyük farklılıklar gösteren sezaryen oranları, bazı bölgelerde canlı doğumların yüzde 2'sinden, bazılarında ise yüzde 50'sinden fazlasında uygulanıyor. Ancak Ariadne Labs'tan araştırmacılar ve Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından yapılan ve 194 ülkeyi kapsayan bir inceleme, ülke bazında sezaryen oranı yüzde 19'a ulaştıkça anne ve bebek ölüm oranlarının düştüğünü buldu. Bu oranın üzerindeki sezaryen doğumların ise anne ve bebek ölüm oranlarında daha fazla iyileşme sağlamadığı tespit edildi.
Araştırmayı yürüten ekip, bu bulguların, yetersiz erişim nedeniyle yeterince sezaryen yapılmayan ve bunun sonucunda güvenli ve zamanında acil obstetrik bakıma erişimde yetersizliklerin olduğu birçok ülke olduğunu gösterdiğini belirtiyor. Aynı zamanda, sağlık yararlarından daha fazla sezaryen yapıldığı ülkelerin de olduğuna dikkat çekiliyor.
Bu durum, ülke genelinde sezaryen oranları için belirlenen hedeflerin yeniden gözden geçirilmesi ve bu oranların daha önce düşünülenden daha yüksek olabileceğini gösteriyor. Araştırmacılar, cerrahi kapasitenin geliştirilmesinin, özellikle de bakımın sınırlı olduğu ülkelerde sağlık sistemlerini genel anlamda daha güçlü ve daha dayanıklı hale getireceğine işaret ediyor.
Eğitimli personel, tedarik zincirlerinin iyileştirilmesi, temiz su ve steril ortamlar gibi cerrahi kapasitenin artırılmasına yönelik tüm çabaların, sağlık sistemlerinin genel güçlenmesine katkı sağladığı vurgulanıyor.
YORUMLAR