Salgın hastalık hekimleri ve çevre uzmanları; ormansızlaşma, küresel ısınma ve insanlığın doğaya yaptığı muamelenin bir sonucu olarak gelecekte koronavirüs benzeri hastalık salgınlarının daha sık görülmesi risklerine karşı uyarıyorlar. Peki, Covid-19 kısıtlamalarının iklim krizi üzerinde etkisi oluyor mu?
İklim krizi 2020 yılı başında, Amazon’lardaki ve Avustralya’daki orman yangınları, Avustralya’daki Büyük Bariyer Resifi’ndeki mercanların yarısının kaybedilmesi, kutuplardaki buzulların olağandışı hızla erimesi, bazı ülkelerdeki aşırı hava kirliliği ve orman arazilerinin azalması gibi konularla gündemdeydi. İklim için eylem planları ve Paris Anlaşması konuşuluyor, küresel çapta kampanya ve eylemler yürütülüyordu. Pandeminin başlamasıyla birlikte dünyanın dikkati salgın hastalık risklerine kaydı.
Covid-19 pandemisinin devreye girmesiyle birlikte kısıtlamalar baş gösterdi ve iklim konusunda duyarlılığı olan herkes, küresel ölçüdeki kısıtlamaların iklim üzerinde ne gibi etkilerinin olacağını merak etmeye başladı. The Guardian Gazetesi’nin haberine göre, dünya sistemi İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana insan faaliyetlerindeki en büyük yavaşlamayı yaşıyordu. Çevre aktivistleri, kendiliğinden gelişen bu deneyin gezegeni kurtarmaya ne kadar yardımcı olacağını merak ediyordu.
Bildirilen ilk Covid vakasından 1 yıl sonra verilen cevap: Ne yazık ki yeterli değil. Hatta uzmanlar, pandeminin bazı çevre sorunlarını daha da kötüleştirmiş olabileceğini söylüyorlar. Yeşil toparlanmayı teşvik edecek ekonomik destek paketlerinin hükümetlerce kullanılması halinde hala bir umut penceresinin açık olacağı belirtiliyor.
Paris Anlaşması’nın iklim değişikliği hedefleri, hava kirliliğini azaltma yoluyla 2050 yılına kadar yılda bir milyondan fazla hayat kurtarmaya imkân sağlıyor. Bu hedefler aynı zamanda yaklaşık 54,1 trilyon dolar değerinde sağlık maliyetinin de ortadan kalkması anlamına geliyor. Gündelik hayatta Covid-19 krizi ile artan riskler düşünüldüğünde ise akla hemen internet alışverişi ile artan ambalaj kullanımı, alışverişte bez torba alışkanlığının adeta unutulması, toplu taşımadaki salgın risklerinden kaçınmak için motorlu araç kullanımının artması gibi detaylar geliyor.
Hijyen sağlamak için kullanılan temizleyiciler havaya, suya, toprağa karışıyor. Maske ve eldiven atıkları, evlerde enerji sarfiyatındaki artış sağlığı korumak için yapılsa da gezegene etki ediyor. Yağış azlığı yaz döneminde yaşanabilecek kuraklık konusunda endişeleri arttırıyor. Öte yandan kış aylarında artan hava kirliliği de Covid-19 gibi solunum yoluyla bulaşan hastalıkların etkilerini daha yoğun yaşama riskini arttırması yönünden bir tehdit olmaya devam ediyor. Özellikle hava kirliliği, sağlık üzerinde doğrudan tehdit oluşturmaya devam ediyor.
Yapılan çalışmalar, uzun süreli hava kirliliğine maruz kalan kişilerin, ortaya çıkan kronik hastalıklar nedeniyle COVID-19 gibi virüslere yakalanma ve olumsuz etkilenme riskinin daha yüksek olduğunu belirtiyor. Ülkemizde Temiz Hava Hakkı Platformu’nun 2020 yılı Ağustos ayında yayınladığı “Kara Rapor” ve 30 Aralık’ta açıkladığı 10 maddelik yol haritası ile uzmanlar, hava kirliliğinin solunum yoluyla bulaşan Covid-19 gibi birçok hastalığın şiddetini ve ölüm riskini arttırdığını vurgulamıştı. Pandemi, insanlığın iklim ve çevre üzerindeki etkileri konusunda adeta alarm zili etkisi yaratıyor.
Covid-19 krizi ile iklimde neler oldu?
Bilindiği gibi karbon ayak izi, insan faaliyetleriyle üretilen sera gazı miktarı dolayısıyla çevreye verilen zararın, birim karbondioksit cinsinden yapılan ölçüsü. Pandemi boyunca karbon salınımında yaşanan düşüş, insanlığın iklim üzerindeki etkilerini doğrudan gözlemleme şansı getirdi. Kısıtlamaların en katı olduğu kuzey yarımküre baharı sırasında, insanların ürettiği karbon ayak izi on yıllardır görülmeyen bir düzeye kadar geriledi. İngiltere’de uçuşlar yarı yarıya azaldı. Karayolu trafiği %70’ten fazla oranda düştü. Çin’deki endüstriyel karbon emisyonu, 250 milyon tonluk bir azalma ile Şubat başı ile Mart ortası arasında yaklaşık %18 azaldı. Amerika Birleşik Devletleri'nde araba kullanımı %40 azaldı. İnsanoğlu yeryüzüne o kadar etki ediyordu ki, kısıtlamalar ve karantinalar sırasında sismologlar yer kabuğunda insanların sebep olduğu "kültürel gürültüden" daha düşük titreşimleri tespit edebildiler.
Koronavirüs sebebiyle gerçekleşen mola, 19. Yüzyıldaki Endüstri Devrimi’nden beri süregelen yıkımı tersine çevirmek için oldukça kısaydı. Yine de büyük şehirlerin havasında olan hissedilir ölçüdeki değişim, insanlığa fosil yakıtlar olmadan yaşamın nasıl olabileceğine dair bir fikir verdi. Hava ve kara ulaşımının durmasından boşalan yollar ve gökyüzünün yanı sıra azalan ekonomik faaliyet, küresel sera gazı boşaltımlarını tahminen %7 azalttı, bu şimdiye kadar kaydedilen en keskin yıllık düşüş olarak ifade ediliyor. Atmosferdeki karbon birikimini yavaşlatan bu durum, 1.5 ila 2.5 milyar metrik ton karbondioksit kirliliği tasarrufu anlamına geliyordu.
Yaban hayatın, insanların ele geçirdiği bölgeleri geri almak için zamanı yoktu ancak keşif için fırsatı oldu. Terk edilmiş otoyollarda, parklarda, köprülerde çakallar, yaban domuzları, geyikler, koyunlar göze çarptı. Bu ‘romantik’ sayılabilecek görüntülerin yanı sıra, Hindistan, Nepal ve Kenya gibi ülkelerde yerel toplulukların turist gelirlerini kaybetmesi sebebiyle yasadışı yakacak odun toplama, yasadışı avcılık ve korunan alanlara saldırılar arttı. Ailelerini geçindirmeye çalışan insanlar Covid-19 riskinden çok daha fazlasıyla başa çıkmak zorunda kaldılar. Brezilya’da, Amazon ormanlarını korumak için nöbet tutan yerel muhafızlar, halklarının hastalıktan etkilenmesi sebebiyle orman bekçiliğine ara vermek zorunda kaldı. Bu arada, yangın çıkaranlar, arazi ve toprak gaspı yapanlar, yasadışı madenciler her zamankinden daha aktif hale geldi. Brezilya'da ormansızlaşma 12 yılın en yüksek seviyesini vurdu.
Başka yerlerde, muhtemelen kayıpları telafi etmek için yeterli olmasa da sağlık yönünden başka türlü kazanımlar yaşandı. Avrupa'da hava kirliliği kaynaklı olarak en az 11.000 daha az ölüm gerçekleşeceği tahmini edildi. Daha temiz hava solumak aynı zamanda 6.000 daha az çocuğun astım geliştirmesi, 1.900 daha az kişinin acil servislere ziyaretlerden kaçınması ve 600 daha az bebeğin erken doğması anlamına geliyordu.
Hava kirliliğindeki az da olsa azalmayla birlikte Birleşik Krallık'ta solunum rahatsızlığı olan 2 milyon kişi, bugüne kadar yaşadığı semptomlarda azalma yaşadı. Kirli hava seviyesinde yaşanan değişiklikler, Çin'deki Wuhan ve İtalya'daki Torino üzerindeki uydu görüntüleriyle de tespit edilebiliyordu. Nepal'in Katmandu kentinde yaşayanlar, yıllardır ilk kez Everest Dağı'nı görebildiler. Manila'da Sierra Madre sıradağları yeniden görünür hale geldi. Vahşi dağ manzaralarının insan yaşamına o kadar da uzak olmadığı görüldü.
Ne yazık ki, kazanımlar kısa süreli oldu. Karantina kısıtlamaları azaldığında, trafik ve hava kirliliği de arttı. 49 İngiliz kasaba ve kentinde yapılan bir ankete göre, bu yerleşim yerlerinin %80'indeki Covid-19 bulaşma seviyeleri pandemiden öncekiyle aynı veya daha kötüydü. Kısıtlamalar sayesinde iklim krizini aşma konusunda prova yapılmış olsa bile küresel ölçüdeki karbon salınımının önüne geçmek için insanlığın önünde uzun bir yol duruyor. İyimser birkaç gelişme de var; örneğin Paris Anlaşması’nın küresel ısınmaya yönelik hedeflerinin yeniden devreye alınabileceği söyleniyor. Kanada’nın Quebec Eyaleti’nde 2035 yılından itibaren benzin ve motorinle çalışan araç satışının yasaklanacağı duyuruldu.
İyimser birkaç gelişmenin yetersiz olacağına dair işaretler de bulunuyor. Çin, AB, Birleşik Krallık, Japonya ve Güney Kore'nin, yüzyılın ortalarına kadar karbon nötr hale gelme konusunda hedefler açıklamalarına rağmen, böyle bir hedefe ulaşmak için yeterince çalışma yapmadığı yönünde eleştiriler bulunuyor. Teşvik harcamalarının çoğu, iklimi daha iyi hale getirebilecek yenilenebilir enerji kaynaklarından ziyade iklimi daha da kötüleştiren fosil yakıt endüstrilerine gidiyor. Bu da karbon salınımının karantinalar boyunca kısa bir düşüş sonrasında tekrar rekor seviyelere geri dönmesine neden oluyor. Önceliklerin değişmesi gerektiği, aksi halde Covid kısıtlamaları ve karantinaların 2008-2009 mali krizi gibi sonuçlanabileceği söyleniyor.
Küresel Karbon Projesi başkanı Rob Jackson’a göre, iklim krizine yönelik uygulamaları ertelemek için pandemi bir bahane olarak kullanılıyor. Jackson, yaptığı açıklamada "Teşvik harcamalarındaki kabaca 15 trilyon $ 'ın ne kadar azının yeşil enerji ve temiz teknolojiye gittiğine dayanarak, Covid'in karbonsuz bir geleceğe geçişi geciktireceğini düşünüyorum," diye konuştu. Çin'de, karbon salınımının zaten 2019 seviyelerine geri döndüğünü vurguladı.
Tablo tamamen karamsar değil
Karantinalar, sağlam ve ucuz bir alternatif olan yenilenebilir enerji için ekonomik argümanı güçlendirdi. Analistler, 2020'nin en kirli yakıt olan kömürün son düşüşünü gerçekleştireceğini söylüyor. Buna karşılık, rüzgâr ve güneş enerjisine sabit ve temiz alternatifler olarak uzmanlar ve aktivistler tarafından dikkat çekilmeye devam ediliyor. Jackson, “Virüs, hava kirliliği yoluyla petrole dayalı ulaşımın sağlığa verdiği zararı bize hatırlattı. Araçların sebep olduğu fosil yakıt kirliliği olmadan şehirlerimizde daha temiz havanın olduğu bir geleceğin nasıl olabileceğini gördük.” diye vurguladı.
Yaşanan dönemin iklim krizi açısından bir dönüm noktası olup olmadığını ulusal ve uluslararası düzeydeki eylem planları belirleyecek. Yapılan eleştiriler, hükümetlerin tek başına yön değiştirmek konusunda isteksiz olduğu, bu nedenle küresel iş birliğinin çok önemli olduğu yönünde. İklim krizi konusunda ilerlemeye yönelik olarak, Paris Anlaşması’nın beşinci yılı kapsamında Dünya liderlerinin Aralık ayında Glasgow'da yapılması tasarlanan BM İklim Zirvesi için bir araya gelmesi bekleniyordu. Bu toplantının pandemi sebebiyle 2021'e kadar ertelenmesi ve bunun yerine İngiltere'nin 12 Aralık’ta düzenlediği sanal iklim zirvesi, yakalanan ivmeyi zar zor devam ettirdi. Katılımcı ülkelerin çok azı somut adımlarla öne çıktı. Bu arada AB ile bağlarını kesen İngiltere, önümüzdeki on yıl içinde iklim değişikliğine yol açan karbon gazlarının salımını en hızlı azaltan ülke olmayı hedefliyor. BBC’nin haberine göre uzmanlar, bu açıklama yapılmış olsa bile belirtilen hedeflere ulaşılmasını sağlayacak siyasi kararlar alınması gerektiğini hatırlatıyor.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres “Çarpıcı bir acil durumla karşı karşıya olduğumuzu hâlâ inkâr edebilecek birileri var mı? Bu nedenle bugün dünya genelindeki tüm liderleri, ‘karbon nötr’ olunana kadar iklim konusunda ülkelerinde acil durum ilan etmeye çağırıyorum” dedi. İklimhaber’de yer alan bilgilere göre, “Şu ana kadar G20 üyeleri ekonomik canlanma ve kurtarma paketlerinde fosil yakın üretimi ve tüketimiyle bağlantılı sektörlere, düşük karbon enerjisine göre %50 daha fazla harcama yapıyor” diyen Guterres, bunun kabul edilemez olduğunu belirtti.
Doğayla savaş: İnsanlığın intiharı
BM Genel Sekreteri António Guterres, COVID-19 pandemisi ertesinde hayata geçirilmeye başlanan ekonomik toparlanma paketlerinin, düşük karbonlu bir geleceğe geçişi hızlandırmak için bir fırsat teşkil etmesi gerektiğini ancak bu sürecin hızlı ilerlemediğini söylüyor. Guterres konuyla ilgili yaptığı açıklamada doğayla barışı 21. yüzyılın belirleyici görevi olarak ilan etti ve “İnsanlık doğaya savaş veriyor. Bu intihar.” dedi. "Doğa her zaman karşılık verir ve bunu şimdiden yapıyor - bir güç ve öfkeyle devam ediyor."
WWF-İngiltere baş yaban hayatı danışmanı Paul De Ornellas ise “Yıkıcı uygulamalarımızla doğal dünya üzerinde çok fazla baskı yaptığımıza yönelik uyarılarımızı yıllarca tekrar ettik. Pandeminin çıkışı bir kaza değildir. Habitat kaybı, yoğun tarım ve vahşi yaşamın aşırı sömürülmesi, Covid gibi yeni bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkmasının temel itici güçleridir.” dedi.
Korkunç iklim haberleriyle dolu bir yıl daha olarak tarihe geçen 2020, eyleme geçme zorunluluğu getirdi. Avustralya'daki orman yangınlarında rekor duman bulutları korkuttu, Sibirya'da şimdiye kadar kaydedilmiş en tropikal özellikte fırtınalar, Brezilya'nın Pantanal sulak alanlarında yıkıcı alevler, Sibirya'da ve Doğu Afrika'da kaydedilen en yüksek sel seviyeleri, Hindistan, Endonezya ve Filipinler'de alışılmadık derecede yıkıcı kasırga ve tayfunlar görüldü. Tarihin en sıcak kuzey yarımküre yazları yaşandı ve kış buzul oluşumunun her zamankinden daha fazla geciktiği Antarktika ve Kuzey Kutbu'nda yüksek sıcaklıklar kaydedildi. Ocak ve Kasım ayları tüm zamanların ısı rekorlarını kırarken, 2020 genel olarak son yedi yılın en sıcak yılı olarak kayıtlara geçti.
Pandemi süreciyle artan çevresel farkındalığı da irdelemeyi amaçlayan Türkiye’de İklim Değişikliği ve Çevre Sorunları Algısı 2020 Araştırması sonuçlarına göre Türkiye’de her iki kişiden biri iklim krizinin virüsten daha büyük bir kriz olduğunu düşünürken, her 10 kişiden yedisi iklim değişikliği için endişeli olduğunu belirtti. İklim Haber ve Konda Araştırma tarafından gerçekleştirilen çalışma, toplumun koronavirüs sonrası ekonomik toparlanma için tarım ve yenilenebilir enerjiye yatırım yapılmasını istediğini ortaya koydu. Gelişmeler karamsarlık yaratsa da yer yüzünün geleceği için farkındalığın artmasıyla birlikte iklim krizini tersine çevirmek için hala umut olduğu görülüyor.
Derleyen ve çeviren: Senem Tahmaz
Referanslar:
“Could Covid lockdown have helped save the planet?” Jonathan Watts. (2020). Şuradan alındı: https://www.theguardian.com/world/2020/dec/29/could-covid-lockdown-have-helped-save-the-planet
“Türkiye’de İklim Değişikliği ve Çevre Sorunları Algısı” (2020). Şuradan alındı:
https://www.iklimhaber.org/wp-content/uploads/2020/11/konda-arastirma-rapor-2020s.pdf
YORUMLAR