Dijitalleşen dünyada güvenli internet ve kişisel verilerin korunması gibi birçok konuyla karşı karşıyayız. Farklı araçlarla kullanılan internetteki hareketlerin sonuçlarının izlenmesi, kaydedilmesi, saklanması ve kullanılması hepimizi ilgilendirse de en hassas kesim çocuklar. Dijital çağın içinde gözünü açan neslin ebeveynleri için tek iş güvenliği sağlamak değil. İşin bir boyutu internetin güvenli kullanımı ve kişisel verilerin korunması konusuyken, diğer bir boyutu da “dijital ayak izi” kavramı. İnternet onların kendilerini ifade ettikleri, ortaya koydukları, geleceğe dönük bir alan. Çocuklarımız doğduklarında dijital vatandaş olarak yaşama adım atıyor. Peki, bir yandan onları korurken internet dünyasının eğlenceli ve bilgilendirici özelliklerinden faydalanmaları, dijital yaşamda bilinçli ilerlemeleri için çocuklarımıza nasıl destek olabiliriz? Kişisel bilgilerinin korunmasına nasıl dikkat etmeliyiz? Konuya çeşitli boyutlarından bakarak size yol göstermek için farklı başlıkları ele aldık:
Dijital vatandaşlık nedir?
Dijital vatandaşlık, teknoloji kullanımı açısından, “bireylerin kendileri ve toplum için sorumluluk sahibi davranış normları” olarak tanımlanıyor. Yazar ve eğitimci Marc Plensky tarafından 2001 yılında ortaya atılan “dijital yerlilik” ve “dijital göçmenlik” kavramlarıyla yakından ilişkili. Dijital yerliler, çevrimiçi dünyanın odağında, 21.yy’da doğan Z kuşağına denk gelirken; dijital göçmenler de çevrimiçi dünyayla sonradan tanışan Y ve X kuşaklarını ve daha eski nesilleri ifade ediyor. Dijital yerliler gibi davranan ve adapte olan dijital göçmenler olduğu da söylenebilir. Ancak düşünme ve davranış biçimleri dijital dünyaya en uyumlu olan neslin milenyum sonrası doğumlular olduğu, bir gerçek. Dijital vatandaşlık, çevrimiçi araçları kullanan herkese yönelik bir kavram olsa da Z kuşağı ve sonrası, önceki kuşaklardan farklı şekilde dijital vatandaşlık kimliğiyle dünyaya geliyor. Bu sebeple uzmanlar, dijital vatandaşlık algısının çocuk yaşlarda başlaması gerektiğini vurguluyor.
Yetişkinlerin kullanıp faydalandığı çeşit çeşit online servis hayatımızı kolaylaştırıyor ve bunun da ötesinde tüm hayata yayılıyor. Çocuklar ve gençler de sosyal medya, online platformlar, mobil uygulamalar ve benzeri dijital araçları eğitim, eğlence ve sosyalleşmek için kullanıyor. Ayrıca bilinçli bir internet okuryazarlığı, bilgiye sağlıklı yollardan ulaşmanın kapısını açıyor. Bu durumda ebeveynlerin, çocuklarını yoğun bir kısıtlama seçeneğinin artık belli ölçüde geçerliliğinin kalmadığını hatırlamak ve dijitalleşmeyi farklı bir anlayışla konuşmak gerekiyor. Konu bu noktada, internetin güvenli kullanımına, kişisel verilerin korunmasına ve pozitif yönde dijital ayak izi oluşturmaya işaret ediyor.
Dijital ayak izi ve kişisel veri konusunda nelere dikkat etmeliyiz?
Elektronik ortama aktardığımız fotoğraf, yorum, beğeniler, belgeler, ilgi alanlarımız ve gezindiğiniz siteler dijital ayak izimizi oluşturuyor. İnternette paylaştığımız şeylerin internette sürekli kalabileceğini unutmamak gerek. Çevrimiçi yaşamda paylaşılanların, bireyin kendini ortaya koyması ve ifade etmesini sağladığı bir gerçek. Bu da geleceğin dünyası için olmazsa olmaz nitelikte. Çocukların gelecekte başvuru yapacakları şirketler ve eğitim kurumlarının onları bu izlerden takip edip fikir edinebileceğini düşününce, konunun boyutu daha iyi anlaşılıyor. Dijital ayak izi kavramını öğrencilik boyutundan ele aldığımızda, okullara ve velilere öğrenciyi bilgilendirmek yönünde sorumluluk düşüyor. Bir öğrencinin sanal ortamda yaptığı neredeyse her şey, başka birinin yakalayabileceği ve saklayabileceği bir veri imzası bırakıyor. Bu konuda okulların, çocukların internet kullanımı konusundaki dikkati ve velilerin takipçiliği önemli görünüyor.
Dijital ayak izine dikkat etmek kadar, kişisel bilgilerin paylaşılması konusu da bir o kadar önemli. İnternet ortamındaki araçları kullanırken paylaştığımız isim, yaş, doğum yeri gibi veriler kişiyi belirleyen bilgiler olduğundan, hukuken “kişisel veri” kapsamına giriyorlar. Kişisel bilgilerin nerelerde, hangi amaçlar için kullanılacağı konusu, kişisel güvenliği yakından ilgilendiriyor. İnternette kullandığımız bir serviste kişisel verilerimizi paylaştığımızda bilgilerimizin istenmeyecek şekilde kullanılmasının önünü açabiliriz. Ancak bu noktada vizyonu bir adım öteye götürmekte fayda var. Özellikle çocuklar için internetin eğitici yönleri düşünüldüğünde, tamamen kısıtlayıcı davranmak anlamlı görünmüyor. Kişisel bilgileri paylaşma yetkisi ve paylaşmama inisiyatifi yetişkinlerde gibi görünse de çocuklar da yetişkinler kadar, hatta daha fazla internet kullanıcısı halindeler. Dolayısıyla çocuk ve ailenin birlikte bilinçlenmesi ve ailenin çocuğa yol göstermesi gereği ortaya çıkıyor. Peki nasıl?
İlk adım, veri madenciliği ve çerez kullanımının ne olduğunu öğrenmek!
Çocukların oyun, eğlence, ödev araştırması, video izlemek, anket ve yarışma sorusu yanıtlamak gibi amaçlarla kullandıkları, internet ortamına bıraktıkları isim, doğum tarihi gibi bilgiler şirketlerin veri tabanlarına kaydoluyor. Bu konu, kişisel verilerin kullanılması alanına giriyor. Bu bilgilerin kullanımı şirketlerin sorumluluğunda. Peki, ebeveynler yeterince takip halinde mi? Çocuklardan kişisel bilgilerin ne amaçla toplanma ihtimali var?
İnternet artık yaşamımızın merkezinde yer alırken, elektronik ortamlarda yaptığımız işlemler ve gezintiler, dijital ortamda biriken büyük veriyi (“big data”) oluşturuyor. Biriken büyük miktardaki veri içinde anlamlı ve faydalı olan bilgiye otomatik veya yarı otomatik yöntemlerle ulaşma işlemine “veri madenciliği” deniyor. Ürün ve hizmet sunan şirketler ise belirli alıcı kitlelerine ulaşmak için hedefli reklamlar hazırlıyor ve bunlara ulaşmak için çeşitli yöntemler kullanıyorlar. Çerez (cookie) kullanımı bu yöntemlerden yalnızca biri. Çerezlerle takip edilen kullanıcı eğilimleri, genel veriler halinde tüketici davranışları yönünden inceleniyor. Hazırlanan hedefli reklamlar için, veri madenciliği kullanılarak uygun kişiler belirleniyor ve reklamlar uygun kişilere gösteriliyor. Böylece kişiselleştirilmiş reklamlar karşımıza çıkıyor.
Öte yandan Facebook gibi büyük oyuncular, telefonların mikrofonlarının kullanılarak ortam dinlemesi yapıldığı iddiasıyla karşı karşıya. Facebook, bu verileri kullanılarak reklam gösterimi yapıldığı iddialarını net bir dille yalanlıyor ve sadece bireylerin kendi paylaştıkları verilere göre reklam gösterimi yaptığını belirtiyor. Ortam dinlemeyle ilgili tartışmalar süredursun, özellikle alışveriş platformlarında karşımıza çıkan reklamların birçoğu, yukarıda anlattığımız şekilde çerezler yoluyla edinilen bilgiler sayesinde, kişiye özel reklam gösterimi şeklinde karşımıza çıkıyor. Çerez, bir sitenin, siteyi yeniden ziyaret ettiğinizde sizi hatırlayabilmesi için cihazınıza yerleştirdiği bir veri parçası. Alışveriş eğilimlerimiz bu çerezler yoluyla istatistik bilgi halinde birikiyor. Çerezler web sitesi sahiplerine, ziyaretçinin o sitede hangi sayfada ne kadar süre harcadığı, sonra nereye geçtiği, ne arattığı gibi bilgileri de aktarıyor ve bu bilgiler istatistiksel veriler olarak firmalar tarafından değerlendiriliyor. Şu bir gerçek ki, firmalar bunları, reklamları uygun kişilere göstererek tıklanma başarısını arttırmayı amaçlıyor. Kullanıcılar içinse, gezinme adımlarına uygun içerikte reklam gösterimi yapılması ve sitenin işlerliği dolayısıyla çerezlerin karşılıklı fayda sağladığını söylemek mümkün. İşin profesyonel boyutuyla ilgili tartışmalar bir yana, çerezlere izin vermenin sitenin kolay kullanımını sağladığı ve deneyimini anlamlı hale getirdiğini de söylemek gerek. Çerez kullanımında, istenilen zamanda bilgisayardan geçmişe dönük temizlik de yapılabiliyor. Sonuç olarak çerezler, internet üzerindeki davranışlarımızı izleyerek, veri madenciliği kullanarak bizim hakkımızda anlamlı veri elde etmeyi ve tüketici eğilimlerini değerlendirerek bize uygun içerik sunulmasını sağlıyor. Kişisel bilgilere erişim çerezler yoluyla değil, kullanıcının kendisinin paylaşmasıyla mümkün halde.
Kişisel verilerin paylaşımı konusunda, işin teknik boyutu ve amacı şöyle karşımıza çıkıyor: Ücretsiz olarak kullandığımız sosyal medya araçları ve online servisler, reklam gelirlerine ihtiyaç duyuyor ve bunu, üye olurken onaylanan kullanım sözleşmelerinde onay alarak kişisel verilerimizi bir genel profil bilgisi halinde, kişiyi belirleyici unsurları paylaşmadan şirketlere pazarlayarak sağlıyor. Söz konusu online oyun ve benzeri araçlar, bizim onlara üye olurken paylaştığımız isim, yaş, cinsiyet gibi bilgilerimizi kullanarak uygun reklamların gösterimini yapıyor. Üye girişi yapmak yerine sosyal medya hesaplarımız üzerinden giriş yapmayı tercih edersek bu hesaplarda bulunan bilgilere erişiyor. Ücretsiz kullandığımız servisler, bu yollarla gelir elde ediyor ve faaliyetlerini sürdürüyor. Vazgeçmeniz durumunda, prosedür ve kanun gereği firmayla doğrudan irtibata geçerek talepte bulunmak gerekiyor. Bu açıdan, kişisel bilgilerin paylaşıldığı firmanın irtibat bilgilerinin görünür olup olmadığını kontrol etmekte fayda var.
Kişisel verileri paylaştıktan sonra, bunların güvenliği firmaların sorumluluğunda. Yetişkinler açısından konu bu ölçekte kalıyor ve herhangi bir mağduriyet durumunda hak aramak her zaman mümkün. Çocuklara yönelik ürünler ve hizmetler sunan şirketler de aynı şekilde, çocukların paylaştığı bilgileri takip ederek ürünlerini geliştiriyor. Burada işin hukuki boyutuna geçmeden önce, çocuklarla ilgili verilerin nerede ve ne işe yarayabileceğini iyice anlamakta fayda var.
Yazının diğer bölümleri:
YORUMLAR