17 Kasım Dünya Akciğer Kanseri Farkındalık Günü’nde bir farkındalık daha yaratabilmek adına Amerikan Hastanesi’nden Prof. Dr. Nil Molinas Mandel ile konuştuk.
Pandemi sürecindeyiz ve bu nedenle bu dönemde hastaneye gitme oranlarının düştüğünü ve kanser tanısının daha geç evrelerde konulduğunu biliyoruz. Sizin bu süreçte gözlemleriniz nelerdir?
Ülkemizde ilk Covid-19 olgusuna 11 Mart 2020’de tanı konulmuştur. Bu tarihten itibaren, özellikle ilk 3-4 ay boyunca hastaneye başvuran hasta sayısının azaldığını, kanser hastalarının rutin kontrollerini aksattığını ve bazı gerekli tetkiklerini yaptıramadıklarını gözlemledik. Pandeminin başladığı ilk aylarda rutin cerrahiler ertelenmiş, ancak acil durumdaki hastalara cerrahi girişimler uygulanmıştır. Ameliyatların ve hastane başvurularının ertelenmesi kanser tanısını da geciktirmiştir.
Covid-19 pandemisi sırasında, ölüm riskinin (mortalite) ve morbiditenin belli hasta gruplarında arttığı bilinmektedir. Bunlar arasında kalp ve damar hastalıkları, kronik böbrek hastalıkları, obezite, hipertansiyon, diyabet ile özellikle kronik akciğer hastalıkları ve kanser hastaları yer almaktadır. Kanser hastaları arasında da, Covid-19’a bağlı ölümlerde akciğer kanseri ve hematolojik kanserler üst sıralardadır. Yapılan analizlerde ölüm riskinin, 65 yaş üzerinde ve performans durumu kötü olan hastalarda arttığı dikkati çekmektedir.
Tabii ikisi de çok farklı iki hastalık ancak akciğer kanserinin belirtileri arasında da Covid-19 belirtileri arasında da geçmeyen öksürük, nefes darlığı bulunuyor. Bir yerde benzer semptomlar var. Bu noktada kişi kendinden şüphelenip Covid-19 testi yaptırabiliyor ancak akciğer kanserinden şüphelenmiyor. Kişi hangi semptomları yaşarsa mutlaka muayeneye gelmeli?
Öksürük, nefes darlığı ve yaygın vücut ağrıları hem akciğer kanserinde hem de Covid-19 enfeksiyonu sırasında ortaya çıkabilmektedir. Var olan öksürük özelliklerinde ve sıklığında değişiklik olması, kanlı balgam çıkartma, boyunda veya diğer vücut bölgelerinde ele gelen yumuşak doku kitlesi, göğüs ağrısı, dirençli omuz ağrısı ve kilo kaybı akciğer kanserinin belirtileri arasındadır. Bu hastaların mutlaka bir doktora başvurması gerekmektedir.
Akciğer kanserinin çoğunlukla sağlığa zararlı – tütün ürünleri, alkol – ürünleri tüketimi ile doğrudan ilişkili olduğu biliniyor. Bir de hiçbir şekilde sağlığa zararlı ürünleri tüketmeden ne yazık ki akciğer kanseri tanısı konulan kişiler bulunuyor. Genetik de bir faktör evet ancak sağlığa zararlı ürünleri kullanmayan kişilerde başka neler akciğer kanserine sebep olur?
Akciğer kanserinin en sık nedeni, sigara ve hava kirliliğidir. Asbest ve oda havasında radon gazının fazla bulunması da akciğer kanserine yol açmaktadır. Ancak, akciğer kanseri oluşmasında bu faktörlerin dışında, hastalığı tetikleyen bazı mutasyonların varlığı da gösterilmiştir. Bu da bize akciğer kanserinin tek tip bir hastalık olmadığını anlatmaktadır. Özellikle sigara içmeyenlerde görülen akciğer kanserinin daha farklı bir yoldan geliştiği ortaya konmuştur. Bu hastalarda kapsamlı bir şekilde yapılan araştırmalarda, özel mutasyonların varlığı anlaşılmıştır. İnsan genom atlasları araştırılmış ve akciğer kanserinin gelişmesinde rol oynayan genomik değişiklikler gösterilmiştir.
Akciğer kanseri kansere bağlı ölümlerde birinci sırada yer alıyor. Bu nedenle “akciğer kanseri” tanısı konulmuş kişilerin ve yakınlarının çoğunlukla kanseri “amansız hastalık” olarak gördüğünü göz önünde bulundurduğumuzda neler söylemek istersiniz?
Akciğer kanserinin erken tanısı için, yüksek risk grubundaki (55 yaş üzeri, yoğun sigara içen) sağlıklı bireylerin yıllık Bilgisayarlı Tomografi ile kontrol edilmeleri önerilmektedir. Böylece kanserin erken tanısı ve bu aşamada cerrahi tedaviyle şifa şansı olmaktadır. Yeni tedavi seçenekleriyle akciğer kanseri, kronik hastalıklar arasında yer almaktadır.
Akciğer kanserinde son yıllarda gelişen yeni tedavi yöntemleri neler?
Akciğer kanserinin tek tip hastalık olmadığı ve çeşitli genomik farklılıklar gösterdiği belirlendikten sonra tedavi seçenekleri çok artmıştır. Klasik kemoterapilerin yanında, hedefli tedavilerle immünoterapi seçenekleri geliştirilmiştir ve bu tedaviler günlük pratiğimize önemli ölçüde değişiklikler getirmiştir. Hedefli tedavilerin çoğu ağız yoluyla alınmaktadır. İmmünoterapiler de akciğer kanserinin tedavisinde bir çığır açmıştır. Uygun seçilmiş akciğer kanserlerinde kemoterapisiz tedavi seçenekleri artmaktadır. Ancak hala sistemik kemoterapiyle tedavisi mümkün olan hastalar çoğunluktadır. Tedavi seçimi için, tanı anında bu mutasyon analizlerinin yapılmasını önermekteyim.
YORUMLAR