“Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem ama
Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı”
(Cemal Süreya)
Yiyip içtiklerimiz vücut kimyamızı ve dolayısıyla psikolojimizi doğrudan etkilemektedir. İyi bir yemek yedikten sonra hissedilen duygu hemen hemen herkeste ortak olan pozitif bir ruh haline sebep olur. Kişilerin stresli anlarla baş etme yöntemlerinden birisi de yemeye yönelmek oluyor. Bu yiyecekler kültüre göre farklılık göstermekle birlikte; hızlı ulaşılabilen, çabuk hazırlanan ve karbonhidrat değeri yüksek olanlar arasından seçiliyor. Ancak bunun bir kısır döngüye yol açabileceği yani; karbonhidrat değeri yüksek besinlerin kan şekerinde adrenalin ya da genellikle "stres hormonu" olarak adlandırılan epinefrinde dalgalanmaların eşlik ettiği düşüş veya yükselişlere neden olabileceği unutulmamalıdır. Buna göre, yüksek oranlarda rafine karbonhidrat ve şeker tüketimi stres yanıtını kötüleştirebilir. (Özenoğlu, A.)
Yiyecekler duygu durumumuzu nasıl etkiliyor? Neleri değiştiriyor? Çikolata mutluluk verirken, kırmızı et daha öfkeli olmamızı mı sağlıyor?
Dr. Mike Dow Yemek Bağımlılığı kitabında; "Hem reçeteyle satılan ilaçların hem de uyuşturucuların serotonin ve dopamin seviyesini artırması dikkat çekici bir noktadır. Anksiyete tedavisinde kullanılan antidepresanlar beynin kullanabileceği serotonin miktarını arttırırken, uyuşturucu maddelerden bazıları beyni serotoninle doldurarak filmlerde ve Tv’de gördüğümüz o abartılı, aşırı mutlu, 'her şey ne kadar harika' hissini yaratır. Makarna, beyaz ekmek ve donut’ın da bu tür bir 'kafa yapmanın' ucuz, hızlı ve yasal yolu olduğunu kim bilebilirdi?” diye belirterek durumu çarpıcı biçimde özetlemektedir.
Yiyeceklerimizin sindirim, emilim ve özümsenmesi bilinç durumumuza da bağlıdır. Yani suçluluk duygusuyla, kendinize ceza vermek için kahverengi pirinç ve sebze yiyorsanız, sağlayabilecekleri faydaları alamama ihtimaliniz de bulunmaktadır. Çoklu kişilik bozukluğu olan kişilerin, vücut aynı vücut olmasına rağmen bir kişilik içindeyken belirli bir yiyeceğe alerjik olup diğer kişiliklerindeyken olmamaları da buna örnek gösterilebilir.
Güneşle doğrudan temas eden ve yerin altında yetişen besinlerin vücuda verdiği enerji birbirinden farklıdır. Toprak altında yetişen besinler enerjiyi yavaşlatırken, güneş gören besinler enerjiyi yükseltmektedir.
Kırmızı et tüketen insanların, hiç et tüketmeyen insanlara göre daha gergin ve hırçın olma sebebi, hayvanın öldürülürken salgıladığı stres hormonlarının vücuda alınması olarak açıklanmaktadır.
Giderek yaygın bir biçimde dillendirilmeye başlanan gluten intoleransının; dikkat eksikliğinden, hiperaktiviteye, otizmden, depresyona, şizofreniden, davranış problemlerine kadar hatta migren, fibromiyalji, egzama gibi psikosomatik hastalıklar sınıfına giren birçok hastalığa yatkınlığı arttırdığı, hastalıkların semptomlarını ağırlaştırdığı belirtilmektedir.
Omega 3, antioksidan, probiyotik, prebiyotik, mineral ve vitaminlerin de insan vücuduna yaptığı olumlu katkılar sık sık karşımıza çıkan başlıklar. Mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin başta olmak üzere dopamin, noradrenalin gibi bir çok hormonun yediklerimizle bire bir ilişkide olduğu hatta bağırsakta üretildiği son zamanlarda en çok dillendirilen konular arasında.
Oxford Üniversitesi’nde beslenme ve kriminoloji üzerine araştırmalar yapan Brenard Gesch, genç mahkûmların üzerinde yaptığı bir deneyde, beslenmenin saldırgan davranışlar üzerindeki beklenmedik etkisini ortaya koymuştu. İngiliz Welcome Trust Vakfı, sonuçlardan oldukça etkilenmiş ve şiddet eğilimli genç mahkûmlar üzerinde davranışsal ve bilişsel testlerle böyle bir deneyin yapılması için finansal destek sağlamışlardı. Laurent Chevallier’ye göre bu tip deneyler özellikle şartların zor olduğu mahallelerdeki okullarda ve farklı gruplar üzerinde de yapılabilir. Böylece beslenmede yapılacak birkaç değişiklikle bu kişiler sosyal hayata kazandırılabilir. Bu amaç doğrultusunda ABD Wisconsin’deki bir lisede öğrencilere verilen yemeklerde ciddi bir değişikliğe gidilmiş. Menüde doğal proteinlere, tam buğday gevreklere, sebze-meyveye bolca yer verilirken; her türlü renklendirici, koruyucu madde, kızartmalar ve gazlı içecekler menüden tamamen çıkartılmış. Sonuç ise daha disiplinli, daha dikkatli, daha iyi notlar alan öğrenciler! Öğrencilerdeki bu değişimin tek sebebi okul yemeklerinin düzenlenmesi değil tabii ki. Bu konuda bir diğer önemli etken ise ailelerin işbirliği yapması ve çocuklarını spor aktiviteleriyle de desteklemesi.
YORUMLAR