Evde olduğunu bilmiyordum. Zile basmadım. Kapı kilitli olmadığı için anahtar gürültü çıkarmadı. Yatak odasında olduğu için geldiğimi duymadı. Sesini duyunca telefonda biriyle konuştuğunu sandım. Ayakkabılarımı çıkardım. Bir-iki adım attım, baktım devam ediyor, hiç ses etmedim. Severim onu bir şeyler yaparken habersiz yakalayıp korkutmayı. Benden bir şey gizleyemeyeceğini ona anlatmanın en güzel yolu.
«Keşke o ayrılmak istese. Öyle sevinirim ki… Kararı o vermiş gibi olur, çeker gider, beni rahat bırakır. Ben çok düşündüm. Onu sevmiyorum, onunla olmak istemiyorum artık. Daha da dürüst olmam gerekirse, ona katlanamıyorum.»
Benden bahsediyordu. Ama kime?
«Akşamları sessizce yemek yiyoruz. Yani o konuşuyor, ben dinliyorum. Sonra işim var deyip odaya çekiliyorum. Gerçekten de çalışıyorum, bir açıdan iyi oluyor. Fakat ben onu görmemeye çalışırken zart diye odaya dalıyor. Nasıl sinsi sinsi yaklaşıyorsa adım seslerini duymuyorum. «Ne var?» diyorum, «Yok bir şey, öyle bir bakayım dedim» diyor. Neyi kontrol ediyorsun ki? Bir odanın içinde tek başıma ne yapıyor olabilirim? «Çalışıyorum, demiştim ya!» diyorum. Sırıtıp gidiyor. Onun bu yüzsüzlüğüne sinir oluyorum.»
Telefonun ucundakinin sessizce dinlediğini düşündüm. Daldan dala atlıyordu konuşurken, söylediğini yarım bırakıyor, başka bir şey anlatmaya koyuluyordu. Benden üçüncü şahıs olarak bahsederken birden sanki yüzüme konuşuyormuş gibi «sen» demeye başlıyordu.
«Ben konuşurken yüzüme çocukmuşum ya da çok cahilmişim gibi bakmana sinir oluyorum. Her sözüme karşıt bir şey söylemen, bende olmadığına kesinlikle inandığın bilgilerinle bana yeni bakış açıları sunman beni ifrit ediyor. Sözlerimde hep bir yanlışlık, eksiklik var ve sen hep bana doğruyu gösteren, eksiklerimi tamamlayansın. Kimsin sen ya? Sana kaç defa «ben konuşurken sözümü kesme» dedim. İnadına yapmaya devam ediyorsun.»
Elinde ne varsa yere fırlattı.
«Ben konuşurken bana, gözlerime değil, ya telefonuna ya pencereden dışarıya bakıyorsun, ya kazağının kolundaki topaklanmış tüyleri temizliyorsun, ya kanal değiştiriyorsun. Ve sen bunları yaparken ben masayı devirmek, benim yerime baktığın televizyonun tam ortasına tükürmek istiyorum.»
«Söylediklerimi unutuyor ya da zaten hiç dinlemiyor. Ne zaman sonradan «Geçen gün sana demiştim ya…» diye başlasam, aval aval yüzüme bakıyor. Aramızda hiç öyle bir konuşma geçmemiş gibi. Ben hiç ona bir şeyler anlatmamışım gibi. Yokmuşum gibi… Yok saydığın insandan korkacaksın.»
«Sadece söylediklerimin değil, isteklerimin de bir önemi yok. «… istersin?» diye başladığı zaman bir cümleye, dişlerimi gıcırdatıyorum. «Hangi masaya oturalım istersin?» «Tatilde nereye gidelim istersin?» «Ezine mi olsun, yoksa Kars kaşarı mı istersin?» Kendi istediğini yaptıracak aslında, ön hazırlık hepsi. Masa seçsem peşinden «İstersen şu masaya geçelim» gelecek. Bozcaada desem «Bodrum’a gidelim istersen» diyecek. Kars’ta karar kılsam, «Ezine kestireyim istersen» diyecek.»
«Onunla beraber yaptığımız veya yapmaya çalıştığımız her şey sorun. Her şeyin doğrusunu bilen o. İlle de onun dediği gibi yapacağız. Canımız sucuk çekti diyelim, yumurta kırmadan önce tereyağı ekliyor. «Sucuk zaten yağlı» desem gerçek tereyağının faydalarından bahsediyor. Esas neden kendisinin sucuğu tereyağlı sevmesi. Benim yağ tadını alınca kusacak gibi olmamın hiçbir önemi yok.»
«Ben bu adamı artık sevmiyorum. Sevmememek ne kelime? Nefret ediyorum ondan. Keşke gitse. Keşke o dese «Ayrılalım» diye. Ben ayrılmak istediğimi söylesem çirkefleşecek. On yıldır beraberiz. Kaç kere birbirimize «Tamam, bitti!» dedik. Neticede ikimiz de kaldık, gideceğimiz yoktu zaten, hiçbir halta yaramayan tehditten başka bir şey değildi.»
Telefonundan çıkan sesten biriyle konuşmadığını, kendi kendine konuşmalarını kaydettiğini anladım.
«Çirkefleşecek diyorum, çünkü daha önce iki kere çirkefleştiğini gördüm. Gerçekten ayrılalım o zaman deyip aramayınca, telefonlarını açmayınca evime geldi. O zamanlar beraber yaşamıyorduk. «Arayınca açacaksın» diye ağzından köpükler saçmaya başladı. Bağırmıyordu, sesini asla yükseltmez o. Dışarıya beyefendi görünmesi esastır. Bu haliyle insanı çıldırtır, sahte nezaketiyle.
«Üzerime yürüdü. Kendime vurduracak değildim. «Polisi arayacağım» dedim, «her türlü rezaleti göze alıyorum.» Durdu, olacakları gözünün önüne getirdi. Polis arabası gelecek, güvenlikli sitede binanın önünde duracak. İçeri gelecek, bunu alıp götürecek. Herkesin haberi olacak. Yemedi.»
Onu dinlerken odaya girip saçlarını elime dolama isteği duyuyordum. Ama dediği gibi polisi arayabilir, elinden telefonu alsam, çıkıp pencereden bağırıp yardım isteyebilirdi.
«Bugünlük bu kadar yeter» dedikten sonra bana küfrettiğini duydum, sonra da parkenin üzerindeki ayak seslerini. Hızla dönüp kapıya yöneldim. İçeride olduğumu anladı.
«Okan?…»
«Evet hayatım. Alışveriş etmiştim, aldıklarımı arabada unutmuşum. Otoparka inip hemen geliyorum.»
«Tamam.»
Şu an otoparktayım. Arabaya bindim. Oturuyorum.
YORUMLAR