Ne zaman bir anne adayıyla karşılaşsam kendimi tutamayıp doğum hakkında konuşmaya başlıyorum. Türkiye’deki mevcut doğum sistemi hakkında bilgisi var mı, doğumda destek alacak mı, bu konuda doktorunun eğilimini biliyor mu, okudu mu, öğrendi mi diye sorup soruşturuyorum. Ne yazık ki anne adayları çoğunlukla doğuma hazırlanmak deyince bebek partisi planlamak, bebek odası hazırlamak gibi başlıklar üzerinde duruyorlar.
Doğumun hayatı boyunca unutamayacağı ve eğer önden bilgilenmezse yönlendiremeyeceği bir tecrübe olduğu yönünde bir algısı olan pek az kişiye rastlıyorum. Doğum şekliyle ilgili yaygın olan iki düşünce akımı var. Bunlardan biri doğum sürecinin ve şeklinin geri kalan hayat üzerinde etkisi olduğunu savunurken diğeri önemli olanın doğumdan bebeğin ve annenin sağlam çıkmasını yeterli buluyor…
Oksitosin doğumun lider hormonu
Aslına bakarsanız doğum yalnızca bebeği vücudunuzun dışına çıkarma işlemi değil; bebeğin nasıl dünyaya geldiği, doğumun nasıl gerçekleştiği ile de ilgilidir. Doğum hormonlarla ilgili bir deneyim. Doğumhanede adı geçen hormonlar kulağa gayet klinik gelir ve ilgi çekmez. Mesela, prolaktin, beta-endorfin, oksitosin gibi. Lakin bu hormonlar insanlığın oluşumundaki temel yapı taşlarıdır. Örneğin oksitosin, eşinizle veya yeni doğan bebeğinizle aranızdaki sevginin oluşmasında önemli bir rol oynar.
Oksitosin insanlar arası bağlılık ve sevgiyi sağlamasının yanı sıra doğumun da lider hormonudur. Bebeğin dünyaya gelmesi için gerekli olan rahim kasılmalarını sağlar. Oksitosinin layıkıyla salgılanabilmesi için doğum sürecinde olan kadının kendini güvende hissetmesi, mümkün olduğunca az ışıklı ve az sesli bir yerde olması gerekir. Oksitosin utangaç bir hormondur. Bu da bazı kadınların neden yeterince kasılmalarının olmadığını açıklıyor.
Doğum korkusu, yabancı insanların girip çıktığı aydınlık bir oda, kısaca kendini güvende hissetmeme durumunda oksitosin yeterince salgılanmıyor. Korkunca vücut adrenalin salgılıyor ve bu da oksitosin üretimini baskılıyor. Oksitosinden yana fakir adrenalinden yana zengin bir doğum ya bol müdahaleli, muhtemelen travmatik bir vajinal doğumun ya da sezaryenin yolunu açar.
Ünlü doğum araştırmacısı Michel Odent’e göre doğum sürecinin değişmesi, gelecek nesillerin de değişmesi anlamına geliyor. Evcil hayvanlarla yapılan araştırmalar evcilleştirmeden birkaç nesil sonra hayvanların önceki nesillerde bulunan becerilerden yoksunlaştığını gösteriyor.
Benzeri şekilde kolaylaştırılmış sezaryen ve müdahaleli vajinal doğumların yaygınlaşmasıyla dünyada birçok kadın bebeklerini ve plasentayı doğururken salgılayacakları oksitosin hormonuna ihtiyaç duymadıklarını belirtiyor. Ve bu şekilde oksitosin vasıtasıyla doğum yapan kadın sayısı gittikçe azalıyor. Oksitosin doğumun ve emzirmenin en önemli hormonu olduğu gibi insanlar arası sosyalleşmede ve sevme kapasitesinde de büyük bir rol oynuyor. Bunu bilince bu duruma insanlık açısından bakmanın önemini anlıyoruz diyor Odent. “3-4- 5 nesil sonra oksitosin işlevini yitirirse insan uygarlığına ne olacak?” diye soruyor... Sevginin değil rekabetin, birlikteliğin değil ayrılıkların körüklendiği mevcut sistemimiz daha mekanikleşecek gibi gözüküyor…Belki de birkaç nesil sonra “sevemeyen insanların dünyası” olacak burası. Nasıl doğum yaptığımız işte bu yüzden önemli.
Yazı: Damla Çeliktaban
YORUMLAR