HT Hayat Anasayfa Bütün bebekler hastanede mi doğmalı? | Hamilelik

1960'lardan beri, İngiltere ya da Amerika’da çok az sayıda bebek hastane dışında doğdu. Bu yüzden, İngiliz Ulusal Sağlık Enstitüsünün yayınladığı rehberde birçok sağlıklı kadın için, doğum alışkanlıklarını eskiye döndürmenin önemli getirileri olacağını söylemesine saşırabilirsiniz.


Bir Amerikalı kadın doğumcu olarak benim için, hastane dışında bir yerde doğum yapmanın daha güvenli olabileceği çılgınca bir düşünceydi. Herhangi bir çalışmanın ya da rehberin dört dörtlük bir kanıt olmadığını bilerek bu tezin aksini ispat etmek için çalışmalara başladım.


Çok geçmeden bu ispatın Amerikan sistemindeki hatalara dayandığını fark ettim. Hastalara mükemmel bir şekilde baksak da rutin hamilelik yaşayan sağlıklı gebelere o kadar da iyi bakmıyoruz – gereksiz bir şekilde tıbbi müdahalelere başvuruyoruz.


Rehberin de ileri sürdüğü gibi risksiz hamile kadınların doğum için hastanelerden uzak durmaları çok daha iyi. Neden mi? Hastanelerde yapılan (gereksiz sezaryenler gibi) fazla müdahalelerin yarattığı risk, evde ya da doğum merkezlerinde yapılan az müdahalelerin yarattığı riskten daha tehlikeli. Ancak İngiltere’deki kadınların doğum yapabilecekleri yerler daha çeşitli; Amerika’daki kadınlar için seçenek ya hastane ya da hiçbir yer.


Hastane her zaman en iyi seçenek mi?

Yayınlanan rehberde, doğum için en rahat ettikleri yeri seçme hakları olduğu vurgulanan annelerin çoğunluğunun evde ya da doğum merkezlerinin yerine hastanelerdeki fazla müdahalenin yarattığı riski seçtikleri belirtildi.


Durum, Amerika’daki kadınlar açısından farklı. Geçen yıl, doğumların %90’ı doktorlar tarafından, yalnızca %9’u ise ebeler tarafından yapıldı. Amerikan kadınlarının %1’den azı bebeklerini doğum merkezlerinde doğurdular. İngiltere’de bakıma erişim garantilenirken, Amerikan eyaletlerinin neredeyse yarısında ebe, doğum uzmanı ya da diğer ana sağlığı profesyoneli bulunmuyor.


Sonrasında komplikasyon görülen sezaryen doğumlar artık rutin

Bugün, Amerika’da doğan her 3 bebekten 1’i, dünyaya sezaryen yolu ile geliyor. İngiltere’de bu oran biraz daha düşük – her 4 bebekten 1’i. Ancak okyanusun her iki tarafı da bu kadar yardımın fazla olduğunu düşünüyor.


Sezaryenler, hayat kurtarıcı operasyonlar olarak tasarlanmışlardı; ancak artık o kadar rutin bir şekilde yapılıyorlar ki insanlar üzerinde en sıklıkla yapılan operasyonlar haline geldiler. Sezaryen doğumun dezavantajlarını ise daha yeni anlamaya başladık.


Öncelikle, karnınızda 12 santimlik bir yarıkla yeni doğan bir bebekle ilgilenmek tam bir eziyettir; özellikle de bebeğinizle 12 santimlik yarık olmadan ilgilenmekle kıyasladığınızda.


Sezaryenin, vajinal doğumla kıyaslandığında komplikasyon riski 3 kat daha fazla olan, büyük bir operasyondur. Ciddi enfeksiyonlar, organ hasarları ve iç kanama bu komplikasyonlardan bazıları.


Bir kadının geçirdiği ilk sezaryenin kolay bir ameliyat olduğunu belirtmem gerekiyor – bir stajyeri birkaç hafta içerisinde bu konuda eğitebilirim. Ancak birçok kadın, birden çok çocuk sahibi olmak ister ve ilk seferinde sezaryen doğum yaparsa bir sonraki seferde de çoğunlukla sezaryenle doğurmak zorunda kalır. Kadın doğum uzmanları, aynı hastanın aynı bölgesini defalarca ameliyat eden ve her bir operasyonla eski yara dokusunun kalın katmanlarını parçalara ayıran bir cerraha dönüşürler.


Aynı hasta iki, üç ya da dört kez sezaryen doğum yaptığında, hastanın anatomisi bozulmaya başlar ve operasyon giderek daha teknik bir hale bürünür.


En korkunç senaryoda ise kadının plasentası doku yığınının içerisinde sıkışır ve normal bir şekilde ayrılmayı başaramaz. Böyle bir durumda, kadın dakikalar içerisinde ciddi ölçüde kan kaybeder. Kanamayı durdurmanın tek yolu ise rahmi almaktır.


Hastane demek neden daha faza müdahale demek?

1970 yılından beri Amerika’da yapılan sezaryen operasyonların sayısı %500 arttı. Bu artışa neyin sebep olduğu belirsiz; ancak daha fazlasına meyilli olmamız daha çok risk algımızdan kaynaklanıyor. Benim doğumlara profesyonel katkım genellikle bebeği yakalamak olsa da bir kadın doğum uzmanı olarak sorumluluğum, bu riskleri azaltmak.


Hamileliğini sağlıklı bir şekilde geçiren kadınların bile doğum sırasında cerrahi operasyon gerektiren iç kanama ya da fetal stres gibi ciddi komplikasyonlar geliştirebileceklerinin farkındayım.


Benim işim, bebeği çok geçmeden oradan çıkarmak. Çoğunlukla muğlak verilerle çalışıyorum. Doğumun ortalama ne kadar sürmesi gerektiğini biliyorum; ancak önümde yatan hastanın ne kadar zamanda doğuracağını tam olarak asla bilemem. Sezaryene geçiş, çoğunlukla anlık verilen bir karar sonucu olur.


Söz konusu anne ve bebeğin güvenliği olduğunda birçok insan çoğu, aza tercih eder. Problem şu ki biz ‘çok’ denen şeyi abartıyoruz – daha çok hasara sebep olacak kadar. Amerika’da yaptığımız sezaryenlerin neredeyse yarısı, gereksiz gibi görünüyor ve masraf, yıllık yaklaşık 5 milyar doları buluyor.


Hastalarımdan birçoğu, cerrahi eğitimimden yararlanıyor. Bir yandan hayat kurtarırken bir yandan da ailelerin tecrübe ettikleri en heyecanlı anlarını onlarla paylaşıyorum. Ancak benim gibi kadın doğum uzmanları artık ameliyatlarla bütünleşik vaziyetteler. Operasyonlar hastalara zarar veriyor. Bunu düzeltmek için ya sistemi temelden değiştireceğiz ya da İngilizleri örnek alıp kadın doğumculardan uzak duracağız – en azından ihtiyaç duyana dek.



(Neel Shah'ın Washington Post'ta yayınlanan yazısından çevrilmiştir.)

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.