İnsan yaşamındaki en önemli iki varlık anne ve öğretmendir. Anne çocuğu sevgisiyle büyütürken, öğretmen de eğitir. Çocuğun geleceği, bu çok değerli iki varlığın emeği ile kurulur. Her ikisinin de çocuğu yaşama hazırlamak açısından ağır sorumlulukları bulunmaktadır.
Çocuğun, kişilik gelişiminin büyük bölümü 6-7 yaşına, yani okula başlayıncaya kadar tamamlanmaktadır. Okulda ise hem yeni bilgiler edinmekte hem de sosyalleşmeyi öğrenmektedir. Çocuk okula başladıktan sonra yine zamanının çoğunu evde geçirmeye devam eder. Bu nedenle, anne, baba, kardeşler ve varsa aile büyüklerinin de yer aldığı aile ortamı, çocuğun kişilik gelişiminde büyük önem taşımaktadır.
Torunumla birlikte çocuk parkına gitmiştik. Torunum oyuncaklar ile oynarken ben de hem onu hem de çimenlerde oynamakta olan diğer çocukları izliyordum. Çimenlerde oynayan çocuklardan birinin başka bir çocuğu iterek yere düşürdüğünü gördüm. Yere düşen çocuk yerden kalktı ve peltek bir dille, telaffuzunu tam beceremese de ağır bir küfür etti. O yaşta bir çocuğun böyle bir küfrü başka bir çocuktan öğrenebilmesi ve ne anlama geldiğini bilmesi normal koşullarda pek mümkün olmadığından, büyük olasılıkla bunu babasından veya başka bir aile büyüğünden duymuş ve bilinçsiz bir şekilde kelime haznesine eklemiştir, diye düşündüm.
Çocuklar, büyüklere heveslenmeye ve onları taklit etmeye çalışırlar. Gördüğü her şeye ilgi duyan çocuk, öğrenmeye, kurcalamaya, kendi anlayışına göre oynamaya ve büyüklerden gördüğü şeyleri yapmaya çaba sarf eder. Kız çocuklarının en heveslendiği şey annesinin topuklu ayakkabılarını giyip dolaşmaktır. Bu nedenle, çocuğun evdeki yaşamı ve aile içi ilişkilerde tanık olduğu şeyler çok önemlidir. Okuldaki öğretmenlerin görevi öğretmektir. Anne, babanın işi ise öğretmekten ziyade örnek olmaktır. Hele diğer çocukları örnek göstererek nasihat etmek hiç değildir.
Bir gün, üç çocuklu bir ailenin en büyük çocuğu ile sohbet ederken, tüm aile fertlerinin her akşam aynı sofra etrafında bir araya gelereksohbet etme alışkanlıklarının ne kadar güzel olduğundan söz ediyordum. “Evet, öyle bir alışkanlığımız var ama bizim en büyük arzumuz, bir fırsatını yakalayıp o sofradan erken kalkmaktır. Babam genellikle ya nasihatler verir ya da bizde kendince gördüğü kusurları eleştirir. Biz ise dinlemek yerine o sofradan kaçmanın planlarını kurarız, öğrendiğimiz bir şey olmaz” diye cevap verdi.
Bilge bir eğitimci, “En güzel öğüt örnek olmaktır” der. Yüce Peygamberimiz Hazreti Muhammed, “Hiçbir anne- baba çocuğuna güzel bir ahlaktan daha hayırlı bir miras bırakamaz” diye buyurur. Hak, hukuk, adalet, sevgi, şefkat ve merhamete dayalı, yüksek ahlaki değerlere uygun bir yaşam, olağanüstü bir şey değil, normal bir ailenin yaşam biçimidir. Çocuk bu durumu evde her gün görüp yaşayarak hayatın böyle olması gerektiğini öğrenmelidir. Eğer anne şakacıktan dahi olsa yalan söylüyorsa, korkutuyorsa veya verdiği sözleri tutmuyorsa, kin veya kıskançlıktan söz ediyorsa çocuk onları benimser. Baba eve olumsuz enerjiyle dolu geliyorsa, söylemek istediklerini kızgınlık veya küfürlü bir dille anlatıyorsa, anneye karşı sert ve anlayışsız davranıyorsa, çok eleştiriyorsa, hasislik yapıyorsa, çocuk yaşamı öyle görür ve öğrenir. Evdeki her olumsuz tutum ve davranış çocuğun hayatına yansır.
Hazreti İsa, “Çocuklar kadar saf olmadıkça melekûta giremezsiniz” buyurur. Melekût, kısaca ruhlar ve melekler âlemidir. Çocuk dünyaya oradan gelir. Kafasında kin, kıskançlık, hasislik ve yalan yoktur. Bunların tümünü; ilk deneyimlerini evde yaparak sonra da bizden ve diğer insanlardan öğrenir.
İnsan olmak çok önemli bir değerdir. Annelik, babalık ve öğretmenlik niteliklerinden daha önemli bir niteliktir. Anne, baba ve öğretmenlerin ilk işi insan olmak ve çocuklara bir insanlık örneği teşkil etmektir.
Yazı: Öğretim Görevlisi ve Yazar İnal Aydınoğlu
YORUMLAR