X

12 senedir aynı adamla beraberim. Onunla tanıştığımda iş hayatına yeni başlamış, gencecik bir kadındım. Fena halde aşık olduk birbirimize. Olabilecek en mükemmel erkek oydu benim için. Bir kere ayrılırmış gibi olduğumuzda nasıl acılar içinde yandığımı; tekrar birleştiğimizde ise hayatımdan bir daha asla çıkmamasını dilediğimi hatırlıyorum. Öyle de oldu. Şimdi 7 yaşında olan bir oğlumuz var. İşte bu, zamanında çılgınca aşık olduğum adamın, hayatımdan bir daha asla çıkmayacağı demek...


Sevgililik sıfatı yerini anne-baba fonksiyonlarına bıraktığından beri farklı bir ilişki bizimkisi. Biz anne baba olunca aşkını koruyamayanlardanız. Bütün duygusal yükselişlerimiz, her fırsatta sevişmelerimiz, birbirimizin gözünün içine bakışlarımız buharlaşıp yok oldular sanki. Sanki elimizdeki sevgi kapasitesinin hepsini oğlumuza verdik de, birbirimizi sevecek sevgimiz kalmadı gibi... Başkalarına da böyle oluyor mu? Bilmiyorum...


Son zamanlarda sürekli düşünüyorum. Artık duygusal olarak hiçbir şekilde tatmin olmadığım, eski bir aşkın anısı ve 7 yaşındaki meyvesinin hatırına sürdürdüğüm bu ilişkinin son durağı nerede? 35. yaşımda aşktan, seksten vaz geçmek mecburiyetinde miyim? Evlilik, ancak çiftlerden biri ölene kadar sürerse mi başarılı bir kurumdur yoksa kendini ve ihtiyaçlarını bilip “Buraya kadar” diyebilmek mi başarı? Bilmiyorum.


Aynı evde, yanında koca denen adamla birlikte ama bu kadar yalnız olmak normal mi? Şefkati, anlayışı, eğlenceyi artık onda bulamadığını bilerek ve artık talep etmekten de vaz geçerek yaşamaya ne kadar daha katlanabilirim? Bilmiyorum.


Evet, fonksiyonel olarak gerçekten iyiyiz. O şahane bir baba, ben yeterince iyi bir anneyim. Bunun hatırına bu yalnızlığın içinde derine, daha derine gitmeli miyim? Bilmiyorum.


Sıkıştım.


Biliyorum ki “bu gitsin, daha iyisi gelsin” diye bir anlayış içinde değilim. İçimdeki his daha çok ağır bir yükü çekiştirmekte inat etmeye gerek yokmuş gibi... Çünkü, sevgili olmayan kocamın varlığında ben hala ben olmaya devam edebiliyor muyum, emin değilim... Gittikçe küçülüyor, gittikçe kaynaklarım kuruyormuş gibi hissediyorum. “Aman bir laf etmesin”, “Aman gerginlik çıkmasın” diye alttan almaktan kendimi unutmaya doğru dört nala gider bir halim var.


Korkuyorum.


Estes diyor ki:


“Sağlıklı kadın tıpkı bir kurt gibidir: Sağlam, kunt, diri, hayat verici, konumunun bilincinde, yaratıcı, sadık ve göçebedir. Ancak vahşi doğadan ayrılmak kadının kişiliğinin zayıflamasına, bir hortlak, bir hayalet halini almasına yol açabilir. Postu kolay deldiren, çelimsiz, sıçrayamayan, avlanamayan, doğuramayan, bir hayat yaratma yeteneğinden yoksul biri olmak için burada değiliz. Kadınların hayatı durağanlık içindeyken ya da can sıkıntısıyla dolu olduğunda, bu her zaman için vahşi kadının ortaya çıkma zamanının geldiğini gösterir, ruhun yaratıcı işlevinin deltayı doldurmasının zamanıdır.”


Estes’e güveniyorum.


Yine de ne yapacağımı bilmiyorum.



Gülsen D.