X

“Beğendiğiniz bedenlere, hayalinizdeki ruhları koyup, aşk sanıyorsunuz.” William Shakespeare


Yani, yazar burada "Aslında o insanı sevmiyorsun, o insanı zihninde düşündüğün şekilde sevmeyi seviyorsun" demek mi istiyor? Biraz karışık oldu, evet; ki aşk zaten son derece karmaşık bir duygu. Bizi alışık olmadığımız bir sürü durumun ruh halinin içine sokup cezbediyor. Aslında, belki de aşkın suçu yoktur, karmaşayı zihnimizde oluşturduğumuz senaryolar, düşünceler yaratıyordur.


Bazen birisine karşı kuvvetli bir çekim hissettiğimizde, otomatik olarak hayal kurma mekanizmamız devreye giriyor. Çoğumuz, sadece bir fikre aşık oluyor olabiliriz. Realiteden son sürat uzaklaşıveriyoruz. Tamam, aşkta mantık olmaz, ne zaman olacağı da belli olmaz ancak ufak bir ayrımı da yapmak gerekir: Gerçekten o kişinin sadece kendisi gibi olduğu haline, varlığına mı aşık olduk, yoksa yanımıza çok yakıştırdık, hayallerimizde de güzel bir yere oturttuk, "Gerekirse küçük oynamalar da yapılır" dedik ve bir aşk mı yarattık? İkinci şıktaki en büyük sorun, içerisinde kişiyi değiştirmeye çalışma ihtimalinin yüksek olması. Yani, kendi yarattığımız dünyaya uyum sağlamasını beklemek. Kuvvetle muhtemel sağlayamaz çünkü haberi yok bu hayallerimizden, kendisine biçtiğimiz rollerden. Birine karşı yoğun duygular hissetmeye başladığımızda (ya da hissettiğimizi sandığımızda) bunun ayrımını nasıl yapabiliriz? Birkaç maddeyi ben naçizane paylaşmak isterim:





Zorlamaktansa yaşama biraz zaman vermek gerekiyor aşk için, bir fikre saplanmamak gerekiyor en önemlisi. Belki de hayallerimizdekinden çok daha farklı ama daha doğru birisiyle yollarımız kesişir, kim bilir…


Jüpiter