X

İnternette karşıma şöyle bir söz çıktı: “Çok düşünmek, salıncakta sallanmaya benzer, sürekli meşgulsün ama ilerlemiyorsun.” Haklı bir bakış açısı, tabii ki. Ancak salıncakta sallanmanın çok eğlenceli, insana neşe veren bir tarafı vardır en azından. Çok düşünmek, kara delik gibi, sonu yok ve gitgide daha iç bunaltıcı bir hal alıyor. Bazılarımız her şey için endişelenerek çok fazla zaman harcıyor. Mesela, tatildeyken çalışmayı, bizi bekleyen işleri düşünüyoruz, hayallerimizi yaşayamayacağımızı düşünüp strese giriyoruz, birisiyle tartışma yaşadıysak asla o anda bitirmiyoruz ve zihnimizde farklı senaryolarla tekrar oynatıyoruz. Araba kullanırken bile bazen yapmamız gereken şeylerin listesini gözden geçiriyoruz.


Gereğinden fazla düşünmek endişeye yol açar ve sorunlarımızı da gittiğimiz her yere taşımak bizi bir süre sonra zihinsel olarak yorgun bırakmaya başlar. Eğer kendi sorunlarımız, düşüncelerimiz içinde hapsolmamıza izin verirsek, hayatın bize sunduğu ve sunacağı birçok şeyi kaçırmış oluruz. Enerjimizin çoğunu gereksiz şeylere harcamak yerine, daha fazla rahatlamaya çalışmalı ve bu düşünceler arasında biraz nefes almayı denemeliyiz.


Çünkü bir şeyler üzerine çok düşünmek, aslında gerçekte var olmayan sorunları yaratmaya başladığımız bir an. Olası senaryolar, komplo teorileri oluşturup kaygı seviyemizi yükseltmiş oluyoruz.





Gelecek hakkında çok fazla endişelenmek bugününüzden çalar. Hiç kimse geleceği tahmin edemez (edebilseydi hayat çok sıkıcı olurdu), bu yüzden şu anı yaşamımızın merkezine almalıyız. Bilinmeyeni de kucaklayıp önümüze gelenleri kabul edebilmeliyiz. Yarın, gelecek ay, gelecek yıl ne olacağı konusunda şimdiden endişelenmek yerine, şimdi yapabileceklerimize odaklanmalıyız. Geleceğin belirsizliğinin, anın tadını çıkarmanıza engel olmasına izin vermeyin. Çünkü işlerin her zaman yolunda gitmesi ya da tam istediğiniz gibi mükemmel olması gerekmez. Bazen esnek olmayı öğrenmek zorundayız. Her şeyi kontrol etme dürtüsünü yenince zihnimiz de huzur içinde olacaktır.


Jüpiter