1. Çocuk bakımı için evde kalan kişiye güveniniz olmalı. Aslında tam olmalı, ama %100 olmasa da %80 olmalı. Bence şudur tam olarak %’20’nin açılımı. Size yaptığı yemekten, ütüden, servisten, sofra düzeninden daha önemlisi çocuğunuza sevgi, aile düzeninize saygı duyması. Sadece saygı duyarsa çocuğunuzla iletişim kuramaz, sadece ya ev işidir ya da siz, ya da kazancıdır asıl amacı. Sevgi duyarsa ise hem çocuğunuzun hem sizin güveninizi kazanır. Bir nevi karşılıklı dostluk anlaşması.
2. Çocuklarınıza sizin ebeveynleriniz yani anneanne-babaanneler bakıyorsa ve bu durum hem ruhunuza hem cüzdanınıza iyi geliyorsa harika. 3 jenerasyon arası gerginlik yaşandığında veya ilişkiler istediğiniz gibi gitmediğinde uygulamaya konacak bir B planı şart bu duruma. Kimseyi üzmeyecek, kırmayacak, çözüme yönelik, ilişkileri yıkmayacak toparlayacak, size can vermiş, emek vermiş, aynen sizin çocuğunuza yaptığınız gibi gözü gibi bakmış, kötü gününüzde yanınıza yaklaşabiliyorsa günlerce başınızda beklemiş, yaklaşamıyorsa size hep içten içe dua etmiş, bildiğini okuduğunu düşünseniz de aslında sadece bildiklerini aktarmaya çalışan, iyi davranılmayı hak eden bir anneanne veya babaanneye uygun bir B planı. Onları da kızdırmadan, küstürmeden konuşarak anlaşmalı. Bazen sadece içten hissettiklerinizi, doğru bildiklerinizi anlatan bir konuşma, bazen sessiz sedasız gözlerle yapılan bir anlaşma. Aslında sizi en iyi tanıyan ve sizin de en yakın tanıdıklarınızla yapılacak sağlam bir anlaşma sizi de rahatlatacak, ev halkını da. Eğer aile arası ilişkiler yıpranıyorsa B planınız olayı büyütmeden ve kimseyi incitmeden, onların gözetiminde ve bütçenize uyan bir bakıcı araştırıp bulmakta. Yine düşünürseniz bakıcı ile anlaşma sağlanamadığında veya en zor zamanınızda sizi yüzüstü bırakıp kaçtıysa yine kimler var en yakınınızda…
3. Çocuğumuzu tanımaya çalışmak. İlk kucağımıza aldığımız andan önce ilk aylarda kalp atışlarıyla, sonra 3 boyutlu hatta 4 boyutlu resimlerini görerek tanışıyoruz bebeklerimizle. Sonra bakıyoruz kendisi birimize benziyor, huyları diğerimize... Genelde iyi huylarını bizden, kötüleri malum yerden! Ne zaman ki konuşup, iletişime geçiyor, okula başlıyor, sosyalleşiyor fark ediyoruz ki tanıdığımızı sandığımız küçük insan başkalarına da benziyor. Hatta bize kendini tanıtmaya, kabul ettirmeye çalışıyor. Anlamaya, fark etmeye, kabul etmeye çalışırsak, karşı karşıya değil yan yana durmaya çalışırsak onun da dünyası değişir, biz büyük çocukların da…
4. Çocukla geçirilen kaliteli zamanın önemi. Tüm gün beraber olup sadece besleyip, gözlemenin hatta endişelenmenin dışında geçirilen zamanlamadan bahsediyorum. Çocuklarında bizler gibi fiziksel doyumun yanı sıra duygusal besine daha çok ihtiyacı yok mu? Siz her gün işyerinde toplantı yaparak zaman geçirseniz, dünyanın en güzel ofisinde veya patronu ile de gününüzü geçiriyor olsanız dahi sıkıcı olmaz mıydı? Öncelikle sizin değil çocuğunuzun seçimlerini dinlemek, oyun kurmasına yardımcı olmak, oyunlarına konuk oyuncu olmak hem onu sevindirecek hem de sizi çocukluğunuza döndürmez mi? Çocuğumuzla büyümek ne kadar da ayrıcalıklı.
5. Çocuğa hayır demek dünyanın sonu değildir. Milenyum farkı yaşıyoruz çocuklarımızla, jenerasyon farkımız var ama bizlerde çocuktuk, en iyi bildiğimiz şeylerden biri çocuk olmak. Hatta bazen bilerek isteyerek çocuk oluruz kolayca, çünkü en iyi bildiğimiz yanımız çocuk ruhumuz aslında. Bir çocuğa evet demek de dünyanın sonu değildir aslında. Hiçbir şeyden ödün vermiş sayılmayız, o bizi yenmiş de olamaz 4 harfli bir sözcüğün karşısında... Asıl mesele ne kadar evet ve hayır dediğiniz değil aslında. İşin aslı NE için evet veya hayır dediğimiz konusunda. Bazen sadece sevinsin diye, bazen sizin içinizde bir yara olduğu için evet dersiniz, o sizin hislerinizi okşuyorsa iyi gelir. Ama sadece ayrı geçirdiğiniz saatleri her gün eve götürülen oyuncakla arkadaşına veya bakıcıya vurmaya, itmeye kakmaya hayır denmiyorsa gelecekteki SİZ’e, geleceğinize iyilik mi yapıyorsunuz acaba?
Gamze Berberci
YORUMLAR