‘Kürtaj’ kelimesini kullanmadığım tam 5 yıl geçmişti. Bu süreçte bir sürü kadın hastalığı ile mücadele etmiştim. Rahim ağzımda kocaman bir yara vardı. Rahmim hakkında konuşmaktan hiç hoşlanmıyordum. Onu yok sayacaktım mümkün olsaydı...
Bir gün aniden, hatırlayıverdim.
22 yaşındaydım. Sevgilimle 1 yıldır beraberdik ve çok mutluyduk. Kesinlikle çocuk yapmayı hayal ediyorduk ama daha evlenecek, düzenimizi kuracak ve ancak ondan sonra mükemmel birer anne-baba olacaktık.
Hamile olduğumu öğrendiğimiz an, sarılıp ağlamaya başlamıştık. Hastanede kan tahlili sonucunu bana uzatan adam ‘tebrikler’ demişti. Belki de sevinçten ağladığımızı düşünmüştü. Kesinlikle sevinçli değildik.
Bir kafeye gidip minderlere oturduk, sarılmaya devam ediyorduk.
“Ne yapmak istiyorsun?” diye sordu sevgilim.
Koşmak istiyorum. Bağırmak istiyorum. Herkese hamile olduğumu söylemek istiyorum. Hamile olmamak istiyorum. Hamile olduğumu düşündüğümde bile karnıma ağrılar saplanıyor.
Rahmimde oluşmaya başlamış olan o embriyoyu sevmek istiyorum. Sevemeyeceğimi biliyorum. Onu sevmemin ne kadar zor olacağını biliyorum.
“Aldırmak istiyorum.”
“Aslında kaçıp gidebiliriz, uzaklarda büyütürüz, sonunda herkes kabullenir bir şekilde.”
İstemiyorum. Zorla kabullenmek, zorla kabullenilmek, yüzlerce sert tepkiden sonra anne olmak istemiyorum. Hazır değilim.
Gizli saklı telefon görüşmeleri yapılıyor. Nerede nasıl yapılır öğreniyoruz. Hızlıca halletmemiz gerek. Mümkün olduğunca az dillendirmemiz gerek. O gün kararımızı verip randevumuzu aldıktan sonra, hiç konuşmuyoruz. Sadece sarılıyoruz fırsat buldukça.
O gün, şiddetli bir fırtına var. Çatılardan bir şeyler uçup önümüze düşüyor. Tam da kalbim gibi ortalık. Doğal bir olay karşısında darmadağın oluyor.
Beni muayene eden doktor, her şeyin yolunda olduğunu ve beklenen doğum tarihinin benim doğum günümden bir gün sonra olduğunu söylüyor.
Fırtına bu sefer kalbimi söküp götürüyor.
Yardımcısı kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonra, doktor ultrason ekranını diğer tarafa çeviriyor. Artık kimse konuşmuyor.
‘Müdahale’ yazıyor kağıtta. Doktor da aynısını söylüyor: “Müdahale işlemi yaklaşık 15 dakika sürecek. Yaklaşık yarım saat sonra ayılmış ve iyi hissediyor olacaksınız.”
İyi hissetmem için yarım saatin yeterli olmayacağını biliyorum.
Ayılırken ağlıyorum. Sevgilim yanıma eğilmiş, başı yastığımın hemen yanında. Elim yüzünde. “Sakın üzülme, bir sürü doğuracağız” diye teselli ediyorum onu. Kendimi.
O akşam eve gidip, bir güzel sarılıp yatıyoruz. Biraz ağlıyoruz. Uyandığımızda artık hep başka şeylerden konuşuyoruz.
Aradan 5 sene geçiyor. Bu süreçte bu deneyim hiç konuşulmuyor. Biz hala beraberiz, evlenmişiz, mutluyuz. Bir gün içimde, o günkü fırtına gibi bir kıyamet kopuyor. “Artık bunu konuşmamız gerek. Bu deneyimle vedalaşmamız gerek.” diyorum. Kabul ediyor.
Bir mum yakıp, o fırtınalı günü baştan sona hatırlamaya çalışıyoruz. Ne giydiğimizi, nerede buluştuğumuzu, hatta o günün tarihini bile; detayları zar zor hatırlıyoruz. Ama hatırlıyoruz. Hiç iyi gelmiyor başta, ikimizin de canı çok yanıyor. Ama hatırlıyoruz.
Ellerim karnımda. Konuşmamız, ritüelimiz bittiğinde tekrar sarılıyoruz. Birlikte ‘iptal ettiğimiz’ o hamileliğin yasını tutmak için bir süre sessiz kalıyoruz. Aynı anda birbirimize bakıp, yaktığımız mumu üfleyerek söndürüyoruz.
Deneyimin bütün ağırlığı, bunu konuşmamış olmanın verdiği o kocaman yük üzerimizden kalkıp gidiyor. İlişkimiz bile başka türlü artık, her şey daha hafif, daha kolay hissettiriyor.
Verdiğim kararı bir tarafım hala onaylamıyor olsa da, o zor şartlarda bir çocuk doğurup büyütmenin, o yaşımda herkesten tepki görerek anne olmanın vereceği ağırlığın ve zararın yanında, en doğru kararı verdiğimden emin oluyorum.
Artık ‘kürtaj’ diyebiliyorum, başka kadınlarla da bu deneyimimi paylaşabiliyorum. Biliyorum ki konuşuldukça, dillendirdikçe hafifliyor bu ağır deneyimler. Konuşmayıp yok saymak değil, yüzeye getirip yasını tutmak rahmimdeki o kocaman yarayı iyileştiriyor.
YORUMLAR