"Geçip giden zamanları bir yerlerde bulsam"’ ne mi yapardım? Başına üşüşüp tek tek toplar, aman bir şey olmasın der, itina ile alırdım. Karşısına geçip şöyle bir süzerdim hepsini. Sakın "Görmemiş gibi, şuna bak" demeyin. Nerede nasıl boşa harcadığımı bilmediğim belki de tadını çıkarta çıkarta yaşadığım zamanlarım onlar. Nasılsa çıkartmış mıyım mı? O nasıl lakırdı? Karşısına geçip yeniden tatlandırmak desem hiç ilginizi çekmez miydi? Çekmiş olmalı ki nasılda gittiniz o yollara ve hiç de geri gelesiniz yok bakışlarınızdan belli.
Ne kadar garip öyle değil mi? Daha dün yanı başımızda duruyordu anlarımız. Yıllarımız, günlerimiz, saatlerimiz değil, düşünün bir kere, sadece anlarımız. Hepsi de şöyle yan yana baktığımızda ne de çok gözüküyordu. Belki de bizim gözümüzle harca harca bitmez, kucak dolusu hazineydi. Sonra ne oldu? Harcadık onları bir çırpıda. Bozuk para misali. Sanki çarşıda alışverişe çıkmışçasına savurduk oraya buraya. Kimini ufacık şeyleri büyüterek, kimilerini de şimdilerin büyüklerinin dilinde olduğu gibi fındık kabuğu kadar şeylere üzülerek. İçinizden mi geçirdiniz, bir "Ahh ahhh" duydum sanki.
Her anın farkında olmak, sanırım zamanın ana teması bu. Ve onu en verimli şekilde değerlendirmek. Nasıl mı?
Canımız şöyle köpüklü bir fincan kahve mi çekiyor? Arkamıza yaslanıp bir yudum almadan önce mis kokusundan içimize iyice sindirmek gerek. Sonrası yavaş yavaş fincanla buluşup ağzımızda bıraktığı tadın keyfini yaşamak.
Şimdi mevsim yaz. "İlk ayı önümüzden yürüyerek önümüzden geçti bile" demeden çiçek toplamak lazım. Günler azalıyor. "Yarınlar nasılsa şuracıkta", "Aman, yarın nasılsa" demeden hemen bugün. Şöyle çimlere sere serpe uzanıp yıldızları seyretmeli. Yakamozlarla hayal kurup dalgalarla ayaklarımızı dans ettirip, bir kadeh şarap yudumlamalıyız. Hazır kafamız çakırken hayata seslenip en yüksek sesimizle "sen ne güzelsin" deyip koşmalıyız. O nasılsa duyar bizi.
Biz yeni günün renklerine hızlı adımlarla ilerleyelim. Mavi gökyüzünü bekletmeye gelmez. Turuncu güneşinden esirgerse beyaz bulutlar kaplar her yanımızı, biz daha mavinin kanatlarında kaybolmamışken. İçimizi, hem de daha onca renk kavurmamışken. En sevdiğimizle ya da sevdiklerimizle ince belli bardakta çaya ne dersiniz? Şöyle tavşan kanı olanından; arkanızda en sevdiğiniz şehrin manzarasında yudumlayalım. Ama arkamızda bir mavi daha, deniz olsun mu? Laf aramızda pek severim maviyi.
Ha unutmadan sevdiklerimiz dedim, ya onlara daha sıkı sıkı sarılalım olur mu? Daha çok sohbet edelim. Sevgiyle saralım onları.H ani yarın yok ya; işte bu yüzden elimizi uzatalım onlara.
Çünkü bu zaman var ya, bir var bir yok. En güzel masalın başlangıç cümlesi gibi.
Burcu Süerkan
Fotoğraf: Lauri Heikkinen
YORUMLAR