HT Hayat Anasayfa Bekar kadının günlüğü – 40 | Yazı Dizileri

Yanımdaki bisiklete tünedi. Kulağımda kulaklık, pedal çevirirken müzik dinliyorum, hiç oralı olmadım. Sonra bacak egzersizleri için yer değiştirdim. Oraya da geldi.


“Bisikleti ben de seviyorum. Hafta sonları sahilde de biniyorum.”


Gülümsedim.


Bekledi ki bir şey diyeyim. Demeyince, oturduğu yeri söyledi. Yokuş aşağı iniyormuş, bütün sahil boyunca, belki iki saat bisiklet sürüyormuş. Zengin semtin zengin sitesinde yaşıyor. Kadınların bundan etkilendiklerini biliyor ki, beklemeden adres veriyor.


Birçok insan gibi birçok kadının da zenginlikten etkilendiği, bunu güç olarak gördüğü bir gerçek. Ben de başka koşullar altında etkilenebilirdim doğrusu. Fakat ağzı laf yapan adamın zengin versiyonunu katlanılmaz buluyorum.


“Bisikletten sonra da klasiğim simit-peynir-çay...”


Bak bak... Şimdi de simit seven zengin oldu. Kendi klanından olmadığımı anladı demek.


“Ben kahveciyim” deyip birkaç dakikalık dinlenmeye geçtim.


Başını arkaya doğru çevirdi.


“Bana bir çay, hanımefendiye bir sade kahve” deyip bana döndü. O gevrek gevrek gülerken kendime sormadan edemedim.


Açıkça kendi çevresinden olmayan, manken gibi de olmayan bir kadınla, benimle ne işi var? Kendime böyle sorular sormayı seviyorum, cevapları genellikle gecikmeden kendiliğinden geliyor.


Spor salonlarına spor aletleri satan adam, birden kapıya doğru bakıyor. Kapının camdaki yansımasından görüyorum, içeriye giren kadın ona el sallıyor. Bana nasıl bakıyorsa o kadına da öyle bakıyor. Soyunma odasına girene kadar onu gözleriyle takip ediyor. Ben arka bacak kasları çalışmaya başlarken adının Erhan olduğunu söylüyor. Kendi ismimle karşılık vermek için acele etmiyorum. Adımı öğrendikten sonra memnun olduğunu söylüyor. Çapkın çapkın,


“Görüşmek üzere” diyor.


“İyi akşamlar” diyorum yüzüne bakmadan.


Ben çıkarken Vitamin Bar’da başka bir kadınla konuştuğu gözüme çarpıyor. Başıyla beni selamlıyor. Yüzünde memnuniyet ifadesi var.


Eve yürürken düşünüyorum. Bu adamın benimle işi yok elbette. Kadınlarla konuşmaktan, zevzeklik etmekten zevk alan, servetiyle şişinen zibidinin teki. Bence tek derdi reddedilmemek. Kendimi salak gibi hissediyorum. Sanki adımı söylemek zorundaydım! Sanki “İyi akşamlar” demek zorundaydım! Ben de kafamı onun gibi sallayıp geçemez miydim?


Ama kendime kızmak istemiyorum şimdi. Çünkü ben bu adamı zaten beğenmedim. Yanımdan gitsin istedim. Hemen onunla, ikimizle ilgili hayaller kurmadım. Kendimi takdir etmeliyim. Ediyorum da. Kendimi spordan sonra çok iyi hissediyorum. Çenesi düşük zibidinin teki yüzünden gerilemem.


Duştan sonra yatağıma uzanıyorum. Sadece yedi ayda nereden nereye geldim. Kendime güvenimi tesis ettim. Kendime güvenim yerine geldi diyemiyorum, çünkü yoktu. Bunun nedeni, aynı anda iki erkeğin –beraber olduğum Sedat’ın ve hep bir adım mesafemde duran Atila’nın– ilgisi. Gerçi kendime güvenmeye başlamamın, iki erkek sayesinde olduğunu söyleyerek kendime haksız etmek istemiyorum. Kendime güvenmeye başladıysam, kendime güvenmek istediğim içindir. Ana fikir –kendime güvenmek– buydu, detaylar –iki erkeğin ilgisi– kendiliğinden şekillendi.


Nadas dönemindeyim. Aklıma, kalbime kendimle ilgili ektiklerim elbet filizlenecek. Filizleniyor da. Bence her kadının nadasa ihtiyacı var. Hayatında bir erkek olmadığı ve erkeklerle gönül ilişkilerini sorguladığı, kendine samimi sorular sorup samimi cevaplar verdiği, hatalarını fark ettiği, kabul ettiği ve dönüştürmeye başladığı bir döneme her kadının ihtiyacı var.


41. bölüm 17 Ağustos 2018 Cuma hthayat.haberturk.com’da...


Diğer bölümler

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.