Serhat’la henüz yeni tanışmışken onu uyarıyorum: Ben çocuk istemiyorum.
Hayır, haberi olsun. Kimse benden istemediğim şeyler beklemesin. Yıllar sonra karşıma “Ilgıncığım biz de bebelere karışmasak mı?” diye gelip benim asabımı bozmasın istiyorum. Nasıl bir kibirse –maşallah- yıllar sonra da aynı şeyi düşüneceğimden falan çok eminim. Yeni olasılıklar mümkün değil. Taktik maktik yok: bam bam bam.
Yıllar geçiyor ve nasıl oluyorsa eşe dosta, mahalleliye, anaya danaya bir haller oluyor. Kimi görsek “Eeee, yok mu bi’ şey?” diye soruveriyorlar. Tövbe tövbe diyorum arkalarından, hemen gıybete düşüyoruz Serhatımla. Sorulur mu ayol öyle şey, düpedüz edepsizlik, ya olmuyorsa? Ayıp değil mi bize? Hem bu insanlar ne hakla böyle özel bir şeyi ulu orta, destursuz sorabiliyorlar?
Evliliğimizin beşinci yılına yaklaşırken, İstanbul’dan da azad olmuş olmanın gevrekliğiyle çocuklu espiriler yapmaya başlıyoruz birbirimize. “Sana çekmesin”ler, “Ay gözleri seninkilere benzesin”ler havada uçuşuyor. Biz de şaşırıyoruz ama yine de aşırı niyetli görünmemek için özel bir çaba sarf ediyoruz. Çocuk soranlara “Bakalım” minvalinde ve “Sana ne?” imasının hiç bulunmadığı cevaplar veriyoruz. Bir yandan da korunmaya devam ediyoruz, bu galiba çocuk meselesiyle flört etme sürecimizin temsili.
Bir karar versek, pat diye olacak o sebeple korunmayı bırakamıyoruz. Üstelik her şeyden önemlisi benim tüm ayrıntıları düşünüp plan yapmam gerek!
Aşırı zeki olduğum için hemen plan yapıyorum: Sonbahardayız, şimdi korunmayı bırakalım da bebemiz yaz bebesi olsun. Ama haziranda doğup ikizler olmasın, dur bir onbeş gün daha bekleyelim de öyle korunmayız. Çünkü çocuk dediğin korunmayı bıraktığın gün rahme düşüyor ve standart olarak dokuz ay on gün sonra kucağa veriliyor.
Neredeyse müstakbel embriyomuzla sözleşme imzalayacağım. Rahme düşüşü, rahimde geçireceği zaman dilimi, geliş şekli, burcu, yükseleni, kuzey düğümü falan her şey yerli yerinde olsun istiyorum. O esnada kontrol manyağı anne adaylarının bir takım sınamalardan geçtiğini ve annelik fikri zihne düşer düşmez anne olmazdan evvel alınması gereken bir takım dersler, yenilmesi gereken bir takım tokatlar olduğunu bilmiyorum.
Henüz beş yüz tane hamilelik testi yapmamışım, ovülasyon testlerinden haberim yok ve regl oldum diye ağlamanın ne demek olduğunu hiç bilmiyorum. Aşırı havalıyım ve havamın söndürülmesine çok kısa bir süre var.
Yazının ikinci bölümü 7 Ekim Pazartesi hthayat.haberturk.com’da!
YORUMLAR