HT Hayat Anasayfa Çayımın şekeri | İlişki

2000 yılı son baharıydı. Daha 23 yaşında üniversite hayatını yeni bitirmiş bir gençtim ve askere gitmek için gün sayıyordum. Can sıkıntısıyla girdiğim internette biriyle tanıştım. Rumuzu Yonca’ydı.


Üniversite eğitimi gören 20 yaşında genç bir kızdı. O gün birkaç saat sohbet ettik. Sıkılmadık birbirimizden. Sonraki gün aynı sitede görüşmek için sözleştik. Ertesi gün buluştuk gene sohbet çok güzeldi. O gün telefonumu verdim. İlk başta nazlansa da sonradan verdi telefonunu. Hatta “Pişman olmadan vereyim” dedi.


Henüz birbirimizi görmemiştik. Tabii o zamanlar görüntülü telefon falan yok. Günler çok güzel geçiyordu. Askere gitmeden önce içim cıvıl cıvıldı. Sonra askerlik... İlk konuşmaya başlamamızdan yaklaşık 2 ay sonra ilk mektubunu ve resmini askerde almıştım. Askerlik zordu ama o vardı her gün telefonlaşıyorduk. Cep telefonumuz askerde olmadığı için ankesörlü telefon başında günlerimiz geçiyordu. Acemi birliğim bu şekilde bitmişti. Usta birliğimde telefonlar birbirini ardından devam etti. Ve sonunda görüşeceğimiz gün geldi çattı. Benim askerlik yaptığım yere üstelik trenle yaklaşık 9-10 saatlik bir yolculuk sonrası gelecekti. Çok heyecanlıydım. Ve o şehrin meşhur meydanında buluşmaya karar verdik. Sabah saat dokuz gibi beklemeye başladım. Bekliyorum gelen giden yok yaklaşık 1 saat bekledim. Tam umudumu kaybettiğim anda arkamdan biri ismimle seslendi. Kafamı çevirdim evet oydu (İsminden Ayşe olarak bahsedeceğim). Akrabası ile beraber gelmişti. Sonra o kişi ayrıldı, ayrılır ayrılmaz nasıl sarıldık birbirimize anlatamam...


Üzerinde bir kot pantolon ve boğazlı bir kazak vardı. O gün akşama kadar oturduk konuştuk İlk defa elini tuttum. Hayatında elini tutan ilk erkektim. Ve o gün gözyaşları içerisinde ayrıldık. Sonraki haftalarda gene o kadar yolu göze alarak geldi. Üstelik ailesine yalan söyleyerek o kadar masraf ederek geliyordu. O en zor seneler onun yüzünden çok güzel geçiyordu. Her gün konuşuyor yaklaşık her hafta sonu görüşüyorduk. İkimizde zengin değildik ama bazen bir bardak suyu bazen ekmeği paylaşıyorduk. Bazen borç para bile veriyordu. Her şeyi paylaşıyorduk, birbirimizi bile.


Bir hafta onu da alıp kendi memleketime gittik. O gün ailemle de tanışmıştı. Dönüşte de ben askerden firar etmiş onun yanına gitmiştim. Orada, hayatımda ilk defa bindiğim gemi yüzünden taş düşürmüş ve iki gün acı çekmiştim. Artık ailelerimizde biliyordu ve bu durumdan rahatsızlardı. Bizleri ayırmak için projeler başlamıştı. Sorun uzak olmamızdı. Farklı şehirler, farklı kültürler anlaşamıyorlardı bir türlü. Ve 2002 başı bizimde ilk kavgamız başladı. Ama kesinlikle ayrılmak yoktu planlarımızda. tek sorunumuz vardı o ailenin tek çocuğu, ben ailenin tek erkek evladı. Bırakamıyorduk ailelerimizi.


Evlendikten sonra 'Onun memleketinde mi yaşayacağız benim mi?' gibi sorular ortaya çıkmıştı. Mayıs ayında askerliğimi tamamladım. Artık engelimiz de yoktu. 1.5 yıldır tanıyorduk her şeyimizi paylaşmıştık. Sonra bir gün beni aradı. “Ayrılalım” dedi. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Ne yapacaktım onsuz? Üstelik henüz işte bulamamıştım. Cebimde para yok. Ailem bir taraftan sıkıştırıyor. Sonra satış elmanı olarak bir işe girdim. Fena para almıyordum.


Bu arada Ayşe ile gene konuşuyorduk ama her konuşmamızda kavga oluyordu telefonda. Eskisi gibi görüşemiyorduk onun okulunun son senesi benim iş yerindeki hayatımın ilk yılları. Ortak bir arkadaş onun bulunduğu şehre gidiyordu. Ayşe’ye bir kazak almıştım boğazlı üzerine de parfümümü sıktım ve gönderdim. Çok sevinmişti hediyeme. Uzun uzun koklayıp ağlamış. Ama ben çaresizdim. Sudan çıkmış balık gibiydim. Ayrılmak istiyordu benden ama ayrılamıyordum. İlk defa çaresizdim. Kendimi işime veremiyor geceleri sokaklarda geziyordum. Bir ara hastalandı Ayşe. Boğazı, ağzı hep yara döktü. atlayıp gidemiyordum. İşimden dolayı. Ama çok üzülmüştüm.


Daha sonra bana birisinin kendisini istediğini duyurdu. İnanamadım önce. Son defa konuşmak için atlayıp gitmeye karar verdim. 11 Şubat 2003 Salı günü, yaklaşık 1 sene sonra yüzünü görecektim. Amacım evlenmek, alıp getireceğim. Kadıköy meydanı saat 10.00. Elimde çiçeklerle bekliyordum. Geldi Ayşe… Nasıl özlemişim ama nasıl... Sıkıca sarıldım boynuna, o da bana. Yalnız bir soğukluk var. Oturduk bir yere. Birisi varmış ona evlenme teklifi etmiş bu sene okul bitince evlenecekmiş. İnanamadım, “Ne oldu, hani sözler? dedim. “Hepsi hayalmiş” dedi. Dünya başıma yıkıldı. O gün akşama kadar konuştuk anlatmaya çalıştım anlamadı. Dinlemedi. Sadece "Ayrılalım, hayatını kur" diyordu. Yıkıldım ve son ayrılık.


O gün otobüs durağında beni bırakıp giderken nasıl ağladım, nasıl ağladım offfff. herkes bana bakıyor Kadıköy’de otobüse bindi ve gitti. O gün akşam aradı. O da ağlıyordu hem de nasıl. Dedim ki “Gel, gidelim, bırak her şeyi. Yeni bir hayat kuralım. Evlenelim. Nerede istiyorsan orada yaşayalım. Sana yarına kadar süre, yarın geri döneceğim” dedim. Gelmedi ertesi gün. Başım önümde geri geldim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Günler geçiyor artık konuşmuyorduk bile. Bir gün dedi ki “Evleniyorum”.


İnanmadım o anda ama içimde bir kuşku hep devam etti. Ve dediğine göre evlendi ama ben inanamıyordum. Artık telefonlarıma da çıkmıyordu. Bir gün evlerini aradım, Ayşe çıktı telefona. Dedim ki “Hani evliydin, ne oldu?” Sonra annesi aldı telefonu tartıştık bayağı. Hayatımda duymadığım en acı sözleri işittim. Yine de sesimi çıkarmadım. Elimdeki resimleri istedi, gönderdim.


Ben de Ayşe’nin bana aldığı kazak, saat ve diğer şeyleri postayla gönderdim. Sonra iletişim kesildi. Her şeyini değiştirmişti. Artık ulaşamıyordum elimde ne bir adres, ne de telefon vardı. 2003 temmuz ayı gibiydi. Ümidimi kesmiştim. Çok zor ayaktaydım. İnanmaya başlamıştım evlendiğine. 2004 yılında ben de evlendim. Bir oğlum oldu. Sonra 2 kızım. Artık daha rahat bir iş sahibi olmuştum, zorluklar geçiyordu. Evliliğim güzeldi. Eşim beni seviyor ben de onu. Ama hala içimde bir acı vardı. Günler seneler birbirini kovalıyordu. Bir gün öğrendim ki kendisi bana yalan söylemiş, benden bir sene sonra evlenmişti. Üzüldüm biraz ama ona kızamıyordum. Nefret edemiyordum. Sonra bir oğlu olduğunu öğrendim. Yeni telefonunu, adresini buldum. Dayanamadım, bir gün aradım. Ses oydu ne diyeceğimi şaşırdım. “Ayşe hanımla görüşecektim” dedim. “Kim arıyor?” dedi ismimi söyledim. “Yanlış numara” dedi. Halbuki amacım sadece “Nasılsın? demekti… Bir seferde doğum gününde yazdım engelledi beni. Bu arada birkaç sefer internet yoluyla ulaşmaya çalıştım ama her seferinde engelledi beni. Çok üzüldüm ama kızamadım. Çok sözler verildi, tutulmadı.


Hani derdin ya “Bir gün ayrılsak da çocuklarımız arkadaş olsun…” Sadece onun için aradım. Aradan 15 sene geçmiş sen bana ne verebilirsin, ben sana ne veririm, kim, kimin yuvasını yıkabilir?


Ya işte böyle 18 yılın hikayesini yazdım. Belki okursun ya da hiç faydası olmaz. Ama şunu bil ki 41 yaşıma geldim bir evim var, mutlu bir yuvam var, güzel bir işim 3 tane sağlıklı evladım var. Ama içimi yakan bir şeyler var. Tek dileğim vardı ölmeden önce sesini duymak. Bir sefer duydum, yanlış numara desen de. Şimdi de tek dileğim yüzünü görmek. Bilmiyorum gerçek olur mu ama belki bir gün senin oğlun benim kızıma sevdalanacak. O halde görüşeceğiz. Evlenseydik çok mu mutlu olacaktık? Bunu ne sen ne de ben bilirim. Belki çok mutsuz olacaktık. Ama şunu biliyorum ki ne olursa olsun hani eski bir şarkı ne der. '' Ne zaman gelirsen gel başıma taç olursun sen benim eski değil, eskimeyen dostumsun.'' İstediğin zaman bir dost arkadaş olarak arayabilir sesimi duyurabilirsin. Ben seni söylediğin tüm yalanlar için çoktan affettim...


Çayımın şekeri

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Sebepsiz bitmiş
    CEVAPLA
  • Misafir Cok guzel bir hikaye bayildim aynisini bende yasadim
    CEVAPLA
  • Misafir si̇zi̇nki̇ nasildi̇ merak etti̇m
    CEVAPLA
  • Misafir vay be çok duygulandım :(
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.