HT Hayat Anasayfa İlk yurt dışı deneyimim  | Hayatın Sesi

Öyle çok sık yurt dışına çıkan biri olmadığım için ilk yurt dışı deneyimim oldukça komik ve ilgi çekici. Hatta bu yurt dışı krizimin tüm detaylarını sizlerle paylaşmak istiyorum.



En yakın arkadaşım -kendisinin lakabı “Lokum” olur- ansızın bir karar verdi ve “Kanada’ya gidiyorum” dedi. Dil öğrenecekmiş iki gözümün çiçeği. Tabii, ben durur muyum? Asla!



Hemen ben de dil öğrenme çabalarına giriştim. Evraklar, vize başvuruları, fotoğraf çekimi, dil okulu ücreti derken ben bayağı gidiyordum, ta ki vize reddi alana kadar. 1 yıla aşkın süredir orda kalan Lokum Hanım ile birlikte İngilizce öğrenmemi istemeyen KANADA HÜKÜMETİ, sözüm sana! Bana güvenmemişler. Ben evlenebilir ve vatandaşlık isteyebilirmişim! Canım ülkemi bırakıp neden dışarıda yaşamak isteyeyim ki? Bu işin esprisi tabii ki. Genelde böyle durumlar ile karşılaşıyorlar ki beni 2 kere üst üste reddettiler.




“Canları sağ olsun” dedik, döndük işimize gücümüze. Fakat sonrasında bende bir atar ve gider peyda oldu. Bastım, Dubrovnik’e gittim. Normalde yalnızlığı sevmeyen ben, tek başıma bir tura katılarak mini bir Balkanlar turu satın aldım. İyi ki de almışım. Otel odasının kapısına sandalye koyma, resepsiyona inmeden tüm İngilizce cümleleri kağıda yazma, “Domuz yok, di mi?” sorusunu 300 kere tekrarlama gibi anılarım oldu.





Yaşlı teyzeler misali, ben tanımadığım tüm güler yüzlü ve iyi enerji aldığım insanlarla konuşurum. Uçakta başlayan maceram bir pide ustası ile renklendi. Bayağı lahmacun ve pide özümüz yani. O da kardeşi ile Zagreb’e tatile gidiyordu. Akabinde otele gelince turumuzda yer alan 9876523 kadın ve tek tük orta yaşlı beyefendiler ile tanıştım ama her turda olduğu gibi efsane tatlı dilli bir teyze olur. İşte ben o kişiyi buldum. Nasıl da anneme benziyordu… Hep birilerini andırırlar zaten. Birlikte tura kafa tutup kendi turlarımızı oluşturduk. Zaman Ramazan olduğundan dolayı, inancımdan ötürü bedava şarapların hepsini kaçırdım. Deniz, güneş, kum, tekne, dini yerler, ünlü meydanlar derken turun sonu geldi. Her gün Türk filmi gibi sırtımı dönüp 20 adım sola, 10 adım sağa gittiğim saat kulesine veda ettim.






Kanada olan rotayı Dubrovnik’e çeviren ben, bu sefer Lokum döndüğü zaman dedik “Amerika, bekle bizi!” Tabii ki oradan da ret aldım. Ben Amerika ya da Kanada’da artık başıma bir şey geleceğine inandım. İnandım da geçen sene tekrar bir Amerika dedik, yine ret. Neden olduğunu lütfen sormayın, kalbim acıyor :)



Ama mutlu son ile okuyucuları mutlu etmem gerekiyor diye düşünerek Schengen başvurusu yaptım ve 3 ay aldım. Çekilen halaylar, oryantal göbek şovlar, hazırlanan ziyafetler ve evde bir bayram havası... Demek ki ben Avrupa’ya gitmeliymişim.





Yaşasın Avrupa!



Ebru Küçükgökdemir

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.