Hayat dediğimiz şey, çoğu zaman kontrolümüz dışında gelişen olaylar bütünü gibi görünse de asıl mesele bizim bu olaylara nasıl tepki verdiğimiz. Kimi zaman zorlukların içinde kayboluruz, kimi zaman geçmişin yükünü sırtımızda taşırız. Ama işte tam da burada başlar kader dediğimiz o gizemli kavramın çözülmesi: Kaderini değiştirmek, kendinle barışmayı seçmekle başlar.
Benim için bu yolculuk, bir sabah uyanıp “Artık yeter” dediğim o anla başladı. Kendime çok yüklenmiş, geçmişte yaptığım hataları sırtımda taşımış ve başkalarının beklentilerine göre şekillenmiş bir hayat sürmüşüm. Oysa aynaya baktığımda gördüğüm kişi ben değildim. Ne zaman ki içimdeki sesi susturmak yerine dinlemeyi seçtim, işte o zaman değişim başladı.
Kendinle barışmak, kendine acımak ya da vazgeçmek demek değil. Aksine, en güçlü adımı atmak demek. Geçmişinle, eksiklerinle, kırık dökük yanlarınla yüzleşmek ama kendini yine de sevmeye devam edebilmek... İşte bu, gerçek cesaretin tanımı.
Toplum bize hep dışarıdan gelen başarıları, onayları ve rolleri öğretirken; asıl cevherin içimizde olduğunu unutturuyor. Oysa insan, ancak kendisiyle barıştığında gerçekten güçlü hale gelir. Çünkü kendini sevmeyen biri, hayatı da tam anlamıyla sevemez.
Kendi kaderini yeniden yazmak istiyorsan, önce o kalın duvarları yıkmalısın: Kendine söylediğin olumsuz sözleri, değersizlik hissini, yetersizlik korkusunu... Tüm bunları fark ettiğin anda zaten değişim başlamış olur. Çünkü farkındalık, her dönüşümün ilk adımıdır.
Ben farklıyım çünkü artık hayatı yıllardır kendim için yaşıyorum. Başkalarının onayıyla değil, kendi iç huzurumla yürüyorum. Sen de kendi farkını ortaya koyabilirsin. Unutma, kader dediğimiz şey; çoğu zaman aldığımız kararların toplamıdır. Ve bugün vereceğin bir karar, tüm geleceğini değiştirebilir.
Haydi, önce kendinle barış. Çünkü asıl mucize sensin.
YORUMLAR