2020 yılında Tokyo’da yapılması planlanan ve pandemi dolayısıyla 2021’e ertelenen 2020 Yaz Olimpiyat Oyunları 23 Temmuz Cuma günü başladı. Resmî adıyla 32. Yaz Olimpiyat Oyunları, 8 Ağustos’a kadar sürecek. Tarihinde ilk defa seyircisiz olarak gerçekleşecek olan Yaz Olimpiyatları’na 206 ülke katılıyor. 2020 Yaz Olimpiyatları’nda Türkiye’den 50 kadın, 58 erkek toplam 108 sporcu yer alıyor.
Olimpiyatlara katılmak, sporcular için uzun bir fiziksel ve ruhsal bir hazırlık süreci gerektiriyor. Anne olmayı seçen kadın sporcular ise hem yeni anne olmanın koşullarını hem de spor kariyerlerinin en önemli sürecini birlikte yürütüyor. Her şeye rağmen olimpik performans seviyelerini koruyabilen bu sporcular ne yazık ki olimpiyat yolunda hukuki engellere takılabiliyor. Hamile veya emziren sporcuların durumlarını dikkate almayan yasal düzenlemeler bu sporcuları hak mücadelesine sürüklüyor. Yaşanan durumlar, sporcular için psikolojik yönden de yıpratıcı oluyor. Bunun birer örneğini Kanadalı sporcular 2020 Yaz Olimpiyatları’nda yaşadı.
Kadın sporcuların anne olması, birçok alanda olduğu gibi kariyer yolculuğuna eki ediyor. Kanada basketbol milli takımı oyuncusu Kimberley Gaucher da bunun güncel bir örneği oldu. Sporcu, Tokyo Yaz Olimpiyatları’na hazırlık sürecinde olimpiyat kariyeri ile bebeğini emzirme arasında tercih yapmak zorunda kaldı. Aile ve arkadaşların Tokyo Yaz Olimpiyat Oyunları'na gelememesi kuralı tebliğ edildikten sonra morali oldukça bozulan sporcu, sosyal medyada konuya dikkat çekti. Özellikle emzirme destekçisi birçok kişi ve profesyonelden destek alan sporcuya nihayet bebeğini de yanında götürebilmesi için izin çıktı. Sporcu süreci Instagram hesabından takipçileriyle paylaşıyor.
Disiplinli çalışma tarzıyla bilinen Gaucher, doğum yaptıktan sonra bile sporcu olarak olimpiyatlara katılma düzeyini kaybetmedi ancak olimpiyatlar için 1 ay süreyle Japonya’ya gitmek bebeğini de sütten kesmesi anlamına geliyordu. Bunun tek seçenek olması onun düşüncesi değildi. Bebeğini emzirmeye devam ederek olimpiyatlara hazırlanmanın mümkün olduğunu söyleyen Kimberley, komiteyi ikna etmek için epey uğraşmak zorunda kaldı.
Emziren anne olmak ile olimpik sporcu olmak arasında karar vermeye zorlandığını söyleyen Gaucher, durumun kendisi için olan anlamını “Kazan-kazan” ifadesine atıfta bulunarak “kaybet-kaybet durumu” olarak tanımlıyordu. Ünlü basketbolcu, bebeğiyle birlikte olimpiyatlara gitmesi önündeki yasal engelleri öğrendikten sonra tercihini bebeğiyle birlikte kalmaktan yana kullanmıştı. Sosyal medya hesabından “üzgünüm…” diyerek takipçileriyle duygularını paylaşan Gaucher’a destek yağmıştı. Yasal düzenleme yetersizliği giderildikten sonra sporcu, bebeğiyle birlikte Tokyo’ya doğru yola çıkabildi.
Anne olmanın sağlığa faydaları
Şampiyon boksör: “Tüm kadınlar başarabilir”
Kanadalı şampiyon boksör Mandy Bujold da olimpiyatlara katılmak için benzer bir mücadele yaşadı. Kanada’yı temsil eden ilk kadın boksör olan Bujold, kızını 2018 yılında dünyaya getirmişti. Doğum izni dolayısıyla olimpiyat yeterlilik düzeyi askıya alan Bujold olimpiyat hedefinden vazgeçmedi ve antrenmanlara devam etti. Bu süre zarfında doğum izninde olduğu için sıralama dışı bırakılan boksör halk desteğini de yanına alarak hukuk mücadelesi başlattı.
Ünlü boksör, performans olarak yeterlilik gösterse de hamile veya yeni doğum yapmış sporcuların olimpiyatlara katılmasına izin vermeyen düzenlemelerle ilgili olarak Spor Tahkim Mahkemesi’ne başvurdu. Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne de avukatı aracılığıyla bir yazı gönderen sporcu, Olimpik Antlaşma'da yer alan toplumsal cinsiyet eşitliği ilkeleri doğrultusunda karar beklediklerini açıkladı. Hukuki mücadele, olimpiyatların başlamasına az bir süre kala zaferle sonuçlandı.
Kadın sporcular için eşitlik konusunda hukuki kazanımını duyuran sporcuya Kanada Başbakanı Justin Trudeau dahil birçok kişiden tebrik mesajı yağdı. Hukuki karar, “sporda toplumsal cinsiyete dayalı adaletsizliğin nakavt edildiği bir zafer” ve “kadın sporcuların geleceği için emsal” olarak nitelendirildi. Bujold’un maça çıkmaktan mahrum bırakılmasını saçma bulduklarını ifade eden mesajların yanı sıra, sporda cinsiyet ayrımı yapılmaması gerektiğini savunan efsane tenisçi Billie Jean King, Bujold’un yaşadığı mücadeleyle ilgili olarak “Hamilelik bir yaralanma değildir ve yaralanma olarak ele alınmamalıdır.” diye konuştu. Adet döneminde egzersiz yapılır mı? gibi birçok soruya da dolaylı yanıt vermiş oldu.
Anne olmayı seçtiği için hukuki engellere takıldığını ifade eden boksör Bujold, verdiği mücadeleyi gündeme taşırken “Bir aile kurmak ve olimpiyat rüyası arasında karar vermek zorunda değilsiniz. Her ikisini birden yapabilirsiniz” dedi. Kızı hakkında da konuşan Bujold, “Onun bir kadın olduğu için hayallerinin ve seçimlerinin sınırlı olduğunu hissetmesini istemiyorum” dedi.
Sporda kadın hakları ihlalleri
Spor alanındaki uluslararası sözleşmeler, bütün kadınlar ve kız çocuklarının toplumsal, ekonomik ve kültürel geçmişleri ve koşulları fark etmeksizin, spor ile ilgili her türlü alana erkeklerle eşit düzeyde katılma ve eşit muamele görme hakkına sahip olduğunu kabul ediyor. Ayrıca “Kaynaklar, güç ve sorumluluklar kadın ve erkeğe adil biçimde dağıtılmalıdır” maddesi dikkat çekiyor. Buna rağmen spor sektörü erkek egemen bir alan olma özelliğini koruyor. Bazı olimpiyat çevrelerinde cinsiyetçi tutumların hala sürdüğü belirtiliyor. Önemli bir kurumsal alan olarak sporun, kadınların erkeklere kıyasla az temsil edilebildiği ve bazı haklardan mahrum kaldığı bir alan olmaya devam ettiği görülüyor. Bu sebeple toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesini spor alanına taşımak için çeşitli hak mücadeleleri gerçekleşiyor.
Kadınların spor alanındaki hak mücadeleleri, temelde spora katılım ve ayrıca spor kurumlarında liderlik konularında görülüyor. Olimpiyat oyunları özelinde kadınların tarihi ise, “spor ve toplumsal cinsiyet eşitliği mücadele tarihi” olarak nitelendiriliyor. Antik olimpiyatlardan itibaren hak mücadelesi spora katılım ile başlıyor ve cinsiyet dağılımına, sporda cinsel şiddet ve istismar konularına kadar uzanıyor. Spor, erkeğe özgü görülmekle birlikte erkeklerin hâkim olduğu bir alan olarak dikkat çekiyor. Sportif performans ve üstün fiziksel özellikler çoğunlukla erkeksi öğeler olarak algılanıyor. Kadın ve erkeğin biyolojik özellikleri birbirine kıyasla farklılık olarak değil, erkeğin fiziksel üstünlüğü ve kadınların zayıflığı yönünden ele alınıyor. Erkeksi özellikler sportif performans ile eşdeğer tutuluyor.
Beden eğitimi ve spor, bir insan hakkı olarak kabul ediliyor. Spora katılamamanın bir kadın hakları ihlali olduğu vurgulanıyor. Birçok kuruluş; spora katılım hakkı, ayrımcılık yasağı ve sporda toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda belge ve bildirgeler hazırlıyor, çalışmalar yürütüyor. Uluslararası insan hakları belgeleri referans alınarak çeşitli normlar ve standartlar geliştirilmeye çalışılıyor. Örneğin 2005 yılında Birleşmiş Milletler, tarihinde ilk defa, kız çocuklarına ve kadınlara özel bir vurgu yaparak o yılın dünya çapında spor ve beden eğitimine adandığını resmen açıkladı ve Milenyum Gelişim Hedefleri’yle eş zamanlı olarak spor ve gelişme hedefleri tanımladı. Bu hedeflerin duyurulmasından itibaren bu yönde alınan birçok uluslararası karar bulunuyor. Tüm bunlar, tüm kadınların kendi bedenlerini kontrol etme ve spora katılım özgürlüğünün ifadesi kabul ediliyor. Kararları uygulamak ise spor camiasına düşüyor.
Haber: Senem Tahmaz
Referanslar:
Prof. Dr. Canan Koca (2018) Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği “Sporda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Haritalama ve İzleme Çalışması” Şuradan alındı: http://www.ceidizleme.org/medya/dosya/95.pdf
http://mandybujold.com/mandys-message-for-all-women-you-can-do-it/
YORUMLAR