Blondie grubunun bir parçası çalıyor. "The tide is high". Bilgisayarımın başındayım.
Bir taraftan çalışıyorum, bir taraftan günlük gazetelerimi okuyorum. Aylardan Ekim.
Spiegel dergisinin son haberlerinde Reggae müzik prodüktörü John Holt'un öldüğü haberi yayınlanıyor.
Bestelerinin arasında "The tide is high" şarkısının da yer aldığı haberde belirtiliyor, bunlar eş-zamanlı oluyor.
O anda bir eşzamanlılığın (nedensel bir ilişkiyle bağlantılı olmayan -yani bunlar acausal-, ancak birbirleriyle bağlantılı, birbirleriyle ilişkili ve yorumlanmış olarak algılanan olayları geçici olarak ilişkilendiren olaylar. C.G.Jung) başıma geldiğinin farkında bile değilim.
Ona mütakip günlerde aramızda kızımızın okul sorununu nasıl çözeceğimizle ilgili eşimle konuştuğumuzda araştırmalarım sonucu bir sayfaya denk geliyorum. Web sitesinde tavsiye edilen birtakım kaynaklar listelenmişti.
Listede John Holt adlı bir yazara rastladım.
Bir haftada 2 tane John Holt!
Bu tesadüfler de, Johnlar da çok olmuştu artık!
Yapım gereği araştırmayı, çapraz okumalar yapmayı, ana haber kanallarına ek olarak mutlaka alternatif haber kaynaklarını okumayı tercih ederim.
İkinci bir görüş almak her zaman iyidir.
John Holt'u araştırınca da 1970'lerde UNSCHOOLING kavramının temelini atan ve Unschooling/ Okulsuzlukla ilgili pek çok kitap yazmış olan biri olduğunu öğrendim. Yaşadığım şoku anlamam ve birbirini tamamlayan bu tesadüfler zincirini çözmem tabii ki biraz zaman aldı.
Amerikalı Pedagog ve Yazar John Holt, çocukların kendi öğrenmelerini belirleme hakkı çağrısında bulunmuştur.
Bu kendiniz için neyi, ne zaman, nerede, ne kadar, hangi hızda ve hangi yardımlar ile yapacağınıza karar vermenin yanı sıra, öğrenmek için okula gitmek isteyip istemediğinize karar verme hakkını ve eğer öyleyse: Hangisini ne kadar süreyle yapacağınızı öğrenme özgürlüğünün düşünce özgürlüğünün bir parçası olduğunu ve ifade özgürlüğünden daha da temel olduğunu savunmuştur.
Unschooling kavramını daha da derinden anlamak için tabii ki bununla yetinmeyip başka başka araştırmalar, okumalar sonucu Unschooling yapmış insanların biyografilerine vardık. Nörobilimciler devreye girdi, filozofları dinledik. Bir çocuğun merak ettiği şeyleri, kendi hızında kendi kendine öğrenmesi aslında hepimize tanıdık gelmiyor mu? Emeklemesi ilk adımlarını atması, yürümesi, ilk sözcükleri söylemesi. Hayata dair her şeyi gözlemleyerek ve taklit ederek öğrenmiyor mu zaten?
Şimdi geriye dönüp baktığımda, pek çok olayın, sembollerin ve karşılaşmaların hiçbirinin birer tesadüf olmadığını tam aksine her birinin bir halkayı tamamlayan parçalar olduğunu net olarak görebiliyorum.
Her şey işte tüm bu işaret ve sembollerin mesajını anlamaya çalışmamız ile başladı.
Çocuklarımızın bize verdiği sinyallerin yanı sıra uzun süredir okul ile ilgili hissettiğimiz huzursuzluk büyük bir mutsuzluğa dönüşmüştü, çocuğumuzun maruz kaldığı mobbing, isteksizliği, sisteme olan güvensizliğimiz ve okulsuzluk ile ilgili edindiğimiz tüm bilgiler ışığında cesaretimizi toplayıp unschooling/okulsuz yaşama geçme kararımızı bundan tam 6 yıl önce aldık.
Sonra noldu?
Sonra üzerinden bir kış bir de bahar geçti. Kızımızın ilkokulunun bitmesini bekledik ve yaz tatilinde "Everybodys Dream" dedikleri şeyi yaptık, ailelerimize ve arkadaşlarımıza durumu anlattık ve İstanbul'dan taşındık, sırtımızı sisteme, yüzümüzü Ege'nin sıcak güneşine çevirdik.
O anda farkında değildik belki ama zaman bize yola çıkmanın bir yere varmaktan daha önemli olduğunu gösterdi.
İyi ki de!
YORUMLAR