Çocukluk çağında otizm tanısı almak artık eskisinden çok daha yaygın. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’ne (CDC) göre, 2000’li yılların başında her 150 çocuktan biri otizmli olarak tanımlanırken, günümüzde bu oran 36 çocuktan bire kadar yükseldi. Aynı artış eğilimi Türkiye’de de gözlemleniyor. Ancak bu tablo, otizmin yaygınlaştığı anlamına gelmiyor olabilir.
Otizm tanısındaki bu dramatik artışın temel nedenlerinden biri, 2013 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği’nin (APA) tanı kriterlerinde yaptığı önemli değişiklik. “Otizm spektrum bozukluğu” (ASD) ifadesi, o tarihten önce bir dizi ayrı tanıyı kapsayan çatı bir başlık haline getirildi. Daha önce “Asperger sendromu”, “atipik otizm”, “yaygın gelişimsel bozukluk” gibi ayrı isimlerle tanı alan kişiler, artık aynı spektrum altında değerlendiriliyor.
Bu değişiklikle birlikte, otizmin tanımı genişledi ve daha çok kişiyi kapsar hale geldi. Artık sadece belirgin konuşma veya davranış farklılıkları değil; sosyal etkileşimdeki zorluklar, tekrarlayan hareketler veya duyusal hassasiyetler de tanı kriterlerinin bir parçası. Böylece daha önce “hafif” olarak görülen belirtiler de otizm spektrumuna dâhil edilmeye başlandı.
Neden otizm teşhisi alan kişi sayısı artıyor?
Uzmanlara göre, tanı oranlarındaki artışın arkasında sadece tanım değişikliği değil, aynı zamanda farkındalık kampanyaları, medyanın ilgisi ve eğitim sistemindeki dönüşümler de var. Aileler artık çocuklarının farklılıklarını daha erken fark ediyor ve profesyonel destek alma konusunda daha bilinçli davranıyor.
Ayrıca birçok ülkede, özellikle ABD ve Avrupa’da, otizm tanısı almak eğitim ve destek hizmetlerine erişimi kolaylaştırıyor. Bu durum da bazı ailelerin erken yaşta tanı almayı daha çok istemesine neden olabiliyor. Eğitim uzmanları ve doktorlar da artık daha dikkatli taramalar yapıyor ve hafif semptomları da göz ardı etmiyor.
Bununla birlikte, sistemsel bir risk de söz konusu: Otizm tanısının fazla esnetilmesi, spektrumun çok genişlemesi anlamına geliyor. Bu da hem tanı alan bireylerin ihtiyaçlarını netleştirmeyi zorlaştırıyor hem de gerçekten özel destek gerektiren bireylerin gözden kaçmasına neden olabiliyor.
Gerçek bir artış mı yaşanıyor?
Araştırmacılar hâlâ bu sorunun yanıtını net şekilde veremiyor. Çevresel faktörler, kimyasal maruziyetler, doğum sırasında yaşanan komplikasyonlar gibi birçok neden otizmin biyolojik kökeniyle ilişkilendirilmeye çalışılıyor. Ancak bugüne kadar otizmin sıklığında “gerçek” bir artışa işaret eden kesin bir bilimsel bulgu bulunmuş değil.
Yani elimizdeki veriler daha çok tanı sistemlerinin değişmesi ve farkındalığın artmasıyla açıklanabiliyor. Özellikle gelişmiş ülkelerde sağlık sisteminin erişilebilirliği ve kayıt düzeni daha gelişmiş olduğu için, rakamlar da daha yüksek çıkıyor. Bu, düşük gelirli ülkelerde otizm görülmediği anlamına gelmiyor; sadece tanı konulamadığı anlamına geliyor olabilir.
Otizm bir bozukluk değil, bir farklılık
Son yıllarda otizm konusundaki toplumsal algı da değişiyor. Pek çok aktivist ve uzman, otizmi “bozukluk” değil “nöroçeşitliliğin” bir parçası olarak değerlendiriyor. Bu bakış açısı, bireylerin farklı iletişim kurma ve dünyayı algılama biçimlerinin bir hastalık değil, bir farklılık olduğunu savunuyor.
Ancak bu değişen algının, destek sistemlerini ortadan kaldırmaması gerektiği de vurgulanıyor. Otizmli bireyler için uygun eğitim ortamı, sosyal uyum desteği ve toplumsal kabul hâlâ hayati önem taşıyor.
Kaynak: Alison Escalante. "Why Autism Diagnoses Are Increasing: What Changed In 2013". Şuradan alındı: https://www.forbes.com/sites/alisonescalante/2025/06/19/why-autism-diagnoses-are-increasing-what-changed-in-2013/. (19.06.2025).
YORUMLAR