Birden çok çocuğunuz olduğunda, anne baba olarak her birine eşit şartlar, ilgi ve sevgi göstermek kolay değil. Özel gereksinimli bir çocuk sahibi olduğunuzda, kardeşler arasındaki bu denge daha da zor olabiliyor. İlk arkadaşımız, en yakınımız, kan bağımız, dert ortağımız, hayal ve hayat ortağımız, model aldığımız, yeri geldiğinde taklit ettiğimiz, kıskandığımız, rakip olarak gördüğümüz, göremeyince gözümüzün gönlümüzün aradığı… “Kardeş” ağızdan çıkınca bile yüreği ısıtan, yüzü gülümseten bir kelime…
Normal şartlar altında ilk çocukta ebeveynliğin çıraklık evresi olur. İkinci çocukta tecrübeleriniz artar. Kardeşler arasındaki ilişkileri yönetmekte uzmanlaşmaya başlarsınız. Tarafları dengede tutmaya çalışırsınız. Benim anneliğe başlangıcım pek standart şartlarda olmadı. İkiz annesi olarak çıraklığa başladım ve iki yaşına geldiklerinde Garen’e yaygın gelişimsel bozukluk teşhisi kondu. Üstelik ikizine göre 18. aya kadar önde giden Garen’di! Tam bir sapma söz konusuydu bizim hikâyede…
Annelik yolunda emekleme dönemi sayılabilecek ilk yıllarda bu tür bir başlangıç zor olabiliyor. Çünkü bir çocuğunuzu hayata dahil etmeye tüm gücünüzle yoğunlaşmışken, diğer çocuğunuzu hayattan, sizden koparmamanız gerekiyor. Cidden dengede tutulması çok zor olan bir terazi bu. İkisine de vakit ayırmanız gerekiyor. Sonuçta çocuk bu, düşünce yapısı biz yetişkinlerden farklı olabiliyor. Çok hassas ve kırılgan olduğu dönemler. Yaşamın temelini attığı yıllarda, her çocuğun en doğal isteği; anne ve babasıyla olabildiğince çok vakit geçirmek. Mesela ben Garen’i eğitime götürdüğümde, Sayat derslere girebilmek ve dikkat çekmek için bayılma numarası bile yaptı! Büyüdüğünde bana “Sen Garen’le gezmeye gittin, beni anneanneme bıraktın” diyerek de suçladı. Siz ne kadar “Ayrım yapmıyorum, ikisinin arasında fark yok” deseniz de, bu davranış şekliyle çabalasanız da, çocukların fark görebilecekleri, alınganlık gösterebilecekleri noktalar olabiliyor. Aileye yeni bir birey geldiğinde çocukların zihninde hemen “kardeş” kavramı oluşuyor. Temkinli yaklaşıyor. Çocuk, ebeveynlerinin yeni gelen bireye karşı olan davranışlarını sürekli olarak kontrol altında tutuyor ve edindiği ve gözlemlediği bilgiler ışığında kardeşine karşı bir davranış şekli geliştiriyor. Ya kabulleniyor ya da reddediyor.
Çocuklar bizlerden gelen uyaranlar neticesinde kardeşlik ilişkilerini oluşturuyor. Sizleri uyanık olduğu her vakitte izleyen bir çift göz olduğunu unutmayın. Kıskandığını gösteren çocuk bana göre her zaman ehven-i şer’dir. Zira bu kıskançlığı içten içe yaşadığında, ileriki dönemlerde karşınıza hiç çözemeyeceğiniz kişilik düğümleri, travmalar çıkabilir. Dolayısıyla aileler sevgi anlamında gerçekten hiçbir şekilde çocuklarını ayırmasa da, davranış ve zaman açısından da ayırmamalı, “Sen büyüksün, o otizmli, onun ihtiyacı var” demeden kardeşe de ilgiyi eşit vermek zorundadır.
Özel gereksinimli çocuğa sahip olan ailelerde sık görülen bir davranış şekli de normal gelişime sahip olan kardeş ya da kardeşlerden “büyümüşlük” beklentisidir. En sık yaptığımız hatalar:
- “Ama sen” diye başlayan cümleler kurarak onlara bir yetişkinmiş gibi davranmak,
- Yaşından ve gelişiminden büyük roller biçmek, davranışlar beklemek ve sonra bu beklentilerimiz altında ezilmelerini fark etmemek,
- Çocukluklarını yaşatmamak…
O da çocuk, o da ilgiye muhtaç
Her ne kadar dikkat ediyoruz desek de biz aileler olarak fark etmeden bunu yapıyoruz. “Sen ablasın”, “Sen abisin”, “O bilmiyor” diyoruz. Fark etmeden çocuğun bilinçaltına mesajlar yolluyoruz. Aslında kardeş model demek, avantaj demek, ona adım atmasını öğretebilecek, ona hayat yolunda kanat çırpmayı öğretebilecek en yakın örnek demek… Oyun arkadaşlığı için biçilmiş kaftan. Bilerek ya da bilmeyerek yaptığımız davranışlardan ötürü aksi durumlar yaşanabiliyor. Kardeşlik kavramı yerini rakiplik kavramına bırakabiliyor. Normal gelişime sahip çocuğumuzun ruhunda ve zihninde derin çatlaklar oluşturabiliyoruz. Bir yerleri onarmaya çalışırken öbür tarafta bozulmalar olabiliyor. Önemli olan süreci en zararsız biçimde atlatmak. Normal bir gelişime sahip olsa da onun da çocuk olduğunu unutmamalıyız. Onun da ilgiye aç, onun da sevilmeye en ihtiyaç duyduğu dönemde olduğunu göz ardı etmemeliyiz. Normal gelişime sahip çocuğu erken yaşta büyütmek, geleceği açısından felaket olabilir.
Yukarıda belirttiğim hususlar neticesinde özel gereksinimli ailelere naçizane birkaç tavsiyem olacak:
- Hayatınızda “Tecrübe her zaman yaşanılarak kazanılır.” diye bir kural olmamalı, başkalarının yaşantılarından da kendinize örnekler alabilirsiniz.
- Yaş aralıkları ve düzeyleri farklı olsa da “çocuk” oldukları gerçeğini unutmayın
- Çocukların her zaman sizin ilginize ve sevginize ihtiyacı olduğunu unutmayın. Bunu onlardan esirgemeyin. Sevginin kaynağını başka yerde aramalarına mani olun.
- Kıskançlık zemini hazırlayacak davranışlardan uzak durun, çocuklarınızın hayatında bulunan diğer kişilerden de bu hususa uymaları konusunda destek isteyin. Kardeşler arasında bu sebepten problem oluşmasına izin vermeyin.
- Ailece yapacağınız etkinliklerin yanı sıra normal gelişime sahip çocuğunuzla da “ona özel” zaman dilimleri oluşturun.
- Kardeşlerin birlikte yapabilecekleri aktivitelere zemin hazırlayın.
- Kıyastan kesinlikle kaçının. Kardeşler arasında veyahut bir başkası ile kesinlikle kıyaslamayın.
- Her birine özel olduklarını hissettirin.
- Çocukların gelecekte ebeveynleri başta olmak üzere aile bireylerini model alacaklarını unutmayın. Gelecekteki ilişki temellerini bugün attığınızı aklınızdan çıkarmayın.
- Gerektiğinde onlar için de profesyonel destek almaktan çekinmeyin.
Özel gereksinimli çocuk kardeşleri; zor bir sürece dahil olan kişiler olmuş olabilir. Her birimiz bulunduğumuz şartlar içinde çocuklarımızı geleceğe hazırlama gayretindeyiz. Gelecekte birbirlerinin destekçisi, koruyucusu, dertdaşı, yoldaşı olan “kardeşlik” bilinciyle yetişen, bunu özümseyen bireyler yetiştirmek aslında bizim elimizde. Hatalarımızı gözden geçirip, zamanın bizleri ve ailemizi savurmasına izin vermeden geleceğe yürümeliyiz.
YORUMLAR