Konunun başlığına bakınca bu yazının ne ile ilgili olduğuna anlam vermek zor olabilir. Bunu kabul ediyorum. Aslında konu başlığı olarak Covid 19 günlüğü gibi bir başlık seçmek daha anlaşılabilir olurdu, yine de aradaki nüans farkını ortaya çıkarmak için bu gerekliydi. Yazım pandemi dönemi hakkında gibi görünse de, odaklandığı nokta tam olarak bu dönemin bizdeki etkileri ve uyandırdıkları üzerine!
“Peki, biz ne yaşadık?“ Bu cümleyi bir iç ses olarak duyduğumda herş eyin serbest olmaya başladığı ilk günlerdi. Birden tüm önlemler gevşemiş, sanki hiçbir şey yaşamamış gibi normalleşmeye adım atmıştık. İlk zamanlardaki o çılgın hijyenik hallerimize, marketten gelen poşetleri köpükle yıkama ritüellerine ne olmuştu? Buraya nasıl hızlıca adapte olabilmiştik yada olamamıştık, sadece FARKINDA değildik!
Ne pandemi başladığı döneme, ne de serbestliğin arttığı döneme kolay adapte olabilenlerdenim. Diğer taraftan tek bir şeyi hayatıma entegre etmiş olmak, bu zor dönemin hediyelerini getirdi diyebilirim. O neydi kısmını bir cümlede anlatamayacağım, bunu yazı boyunca okudukça sizin de içinizde bir yere dokunacağına inanıyorum.
Evlere kapandığımız ilk günlerde belirsizliğin ve bilinmezliğin getirdiği bir korku vardı. Başta yaşamımız, sevdiklerimizin yaşamı, işimiz, gücümüz, kazancımız ile ilgili belirsizlerin yarattığı bir kaos ortamı vardı. Uzun süredir korkularımla yüzleşebilme deneyimleri yaşıyordum ancak en derindeki korkularımın açığa çıkması için bu tarz bir tetiklenmeyi daha önce yaşamadım ve sanıyorum ki hiçbirimiz yaşamadık. İlk farkındalığım, evden birkaç hafta çıkmadığım dönemin sonunda bir market alışverişinde oldu. İnsanların birbirinden çekinir bir halde, yüzlerinde maskeler, gözlerinde endişe ve ellerinde eldivenlerle dolaşıyor olduklarını deneyimlemek, derinde bir yerde canımı acıttı. O ana kadar sahip olduğumuz bağın elimizden alınması gerçeği ile bu kadar derin bir şekilde yüzleşmemiştim. Bu normalde farkına varabildiğim bir içsel tepki de değildi. Fakat mindfulness çalışmaları sayesinde, yaşadığımız zor deneyimlerde dissosiyasyon (zihnin travmatik bir olay sırasında çok fazla stresle baş etmesinin bir yolu) kendimizden ve çevremizdeki dünyadan kopuk hissedebileceğimizi öğrenmiştim. Örneğin; o an ki yaşadığınız stres veya korku ile başa çıkabilmek için bedeninizden kopuk hissedebilir veya etrafınızdaki dünyayı gerçek dışı gibi hissedebilirsiniz. Bu defa dissosiyasyon yaşadığımı fark edip, derinde yatan duyguların açığa çıkmasına izin verdim. Bu durumun bende yarattığı etkiyi yargısızca gözlemleyerek, kabul ettim ve gelip geçmesine izin verdim. Sonrasında gözlerimden süzülen birkaç damla göz yaş ile bunu sinir sistemimden sağlıklı bir şekilde boşaltmayı sağlayabilmiştim. Diğer taraftan bu deneyimin pek çok kişi tarafından bilinçaltında yaşandığını ve yeterli farkındalık alanı geliştirilmediğinde bu andan kopma deneyiminin duyguları bastırmak ve görmemek için başka farklı arayışlara sebep olduğunun farkındayım. Çünkü bunları okullarda, ailede, kültürün içerisinde gündelik ortamlarda öğrenmiyoruz. Bu yazının sebebi de kendi deneyimimden yola çıkarak bize iyi gelecek yaklaşımlardan bahsetmek.
Yazdıklarımla yaşadıklarımızın hepsini kapsamam mümkün değil, diğer taraftan hepimizin ortak yaşadığı duygulara bir dokunmak istedim. Kültürümüz içerisinde duygularımızı fark etmek, tanımak, anlamak ve kucaklamak bulunmuyor. O yüzden bu duyguların üzerimizde bıraktığı etkiyi biraz da olsun dönüştürmek sizi farkındalıkla bu alanınızla çalışmaya yönlendirebilir. Pandemi, ilk ortaya çıktığında bilinmezliğin ortasındayken hepimiz ortak duygularda buluştuk; panik, korku, endişe...
Şimdi bu 3 duyguyu önümüze almak zor olabilir. Onların varlığını inkar etmek, onları bastırmak da bizim doğamızın bir eğilimi, yine de bu satırları okurken sizi biraz daha farklı yönden bakabilmeye çağırıyorum. Her duygunun aslında bir mesaj taşıdığını öğrendiğimde oldukça şaşırdım. Duyguyu tanımak, onunla kendimizle özdeşleşmeden kalabilmek, duyguya alan açmak ve gelip geçmesini izlemek, bilişsel olarak bizi destekliyor aynı zamanda bedenimizin içine yerleşmemizi sağlıyor. Pandemi döneminde yaşadığımız ortak ve yoğun duyguların, taşıdığı mesajlara bir bakalım.
Panik: Yaşamsal bir tehdit algıladığımızda, sinir sistemimizin kaç veya savaş tepkisini ortaya çıkarır. Yani hayati tehlike anında hayatta kalmamızı sağlar.
Korku: Bizim anda mevcut olmamız sağlayan, o anın gereğini kavramamızı sağlar.
Endişe/ Kaygı: Gelecek için plan yapmamızı sağlar.
Tüm bu duygular, kollektif ve bireysel olarak tetiklendi, bazılarımız belki de çok azımız nasıl regüle edeceğini biliyordu ve bir şekilde bu süreçte yaşadığı deneyimlerin, hayatında negatif çağrışımlar yaratmasını önleyebildi ve duygusunu bir eşik olarak kullanıp dönüştürebildi. Hissettiğimiz sıkışmalara, bedensel ağrılara sebep olan, bu duyguların açığa çıkması değil, onlara nasıl izin verebileceğimizi, nasıl alan açabileceğimizi ve nasıl regüle edebileceğimizi bilmemektir. Eğer yoğun ve zor duyguları görmemeyi veya bastırmayı seçersek, bunalmış ve içinden çıkamadığımız depresif bir haldeolmamız şaşırtıcı olmayacaktır.
Problemimiz Covid 19 idi ve kaçmak istediğimiz ve bizi zorlayan duygularımız aslında yardımcı olmak için oradaydı! Sadece onlarla arkadaş olmaya ve onları tanımaya ihtiyacımız vardı ki, bu sayede bizi özgürleştiren hafifleten bir hoşnutluk içinde hayatı yaşayabilelim. Diğer taraftan bu yöntemler birçoğumuz tarafından bilinmiyor olsa da, sürecin içerisinde kendimize iyi gelecek yöntemleri bulduğumuzu, onlara çekildiğimizi ve onlarla iyileşebildiğimizi gözlemlemek, hayatın şifasını her koşulda bize sunduğunu gösteriyordu adeta! Hepimiz evimize ve içimize döndük, ailemize çocuklarımıza hiç ayıramadığımız kadar vakit ayırdık, sevdiklerimizle buluşmanın onlara sarılmanın ne kadar değerli olduğunu, sahip olduklarımızı kaybetme ihtimali ile açığa çıkan korkularımızla yüzleşebilmeyi ve oradan yoğrulup daha fazla şükran duymayı, daha derinden anladık. Teknoloji sayesinde bağ kurmanın yeni yollarını keşfettik. Lezzetli ve doğal yemekler pişirmede ustalaştık, okuyamadığımız kitapları okuyup, alamadığımız eğitimleri aldık, unuttuğumuz hobilerimizi hatırladık ve yenilerini keşfettik. Değişimin kaçınılmaz olduğunu, aslında hayatın akışının bizim elimizde olmadığını ve tüm bu deneyimde birbirimize bağlı olduğumuzu derinden anladık. Her şeyin başının sağlık olduğunu, sağlıklı olduğumuzda her şeyin yine yeniden kurulabileceğini ve bizim sağlımıza hizmet eden çalışanların bunu sağlamadaki payının ne kadar büyük ve kıymetli olduğunu haykırdık.
Bu yazıda gökten 3 duygu düştü, peki sen bu duygularınla ne yapmayı tercih ediyorsun? Onları bastırmayı ve görmemek için sürekli başka arayışlara yönelmeyi mi yoksa görmek ve dönüştürmenin yollarını aramayı mı?
Sevgilerimle...
YORUMLAR