Proteinler: Vücudun tüm hücrelerinin yapısında rol alan proteinlerin en ufak birimi aminoasitlerdir. Aminoasitlerin bir kısmı vücutta üretilemez ve dışarıdan alınmak zorundadır. Bu önemli maddelerin yeterli miktarlarda alınması gebelikte daha ayrı bir önem kazanır. Bebek, plasenta, uterus, memeler, kan hacmi artışı ve amnios sıvısının dengesinin korunması açısından yeterli miktarda protein alınması çok önemlidir.
Şekerler ve yağlar: Tüm şekerli besinler vücutta glikoz, frukoz ve galaktoz olmak üzere üç ayrı yapıtaşından birine parçalanır. Şekerli besinlerin temel işlevi vücuda enerji sağlamaktır. Vücutta şeker depoları başta karaciğerde depolanmış olmak üzere yaygın bir şekilde bulunur. Şekerler gıdalarda yaygın olarak bulunduklarından şeker eksikliği belirtileri görülmesi çok enderdir ve gebelik döneminde şekerli besinlerin fazla miktarlarda alınmasının size ve bebeğinize yararı yoktur.
Tüm yağlar parçalandıklarında yağ asitleri adı verilen maddelere dönüşürler. Bu yağ asitleri enerji deposu oluşturma işlevleri yanında hücre zarı yapısında da önemli rol alırlar. Yağlar da besin maddelerinde yaygın olarak bulunduklarından gebelik döneminde eksiklik belirtilerine pek rastlanmaz.
Kalsiyum: Kalsiyum kemik ve dişlerin sağlamlığın oluşturulmasında ve korunmasında temel maddedir. Ayrıca kas dokularının kasılma işlevlerinin yerine getirilmesinde önemli rolü vardır. Kan pıhtılaşmasının sağlanmasında da önemli görevler üstlenir.
Kanda her zaman belli sınırlar içerisinde serbest kalsiyum bulunur. İhtiyaç olduğunda gerekli olan kalsiyum kemiklerdeki depolardan sağlanır.
Karnınızdaki bebeğin iskelet sistemi ve dişlerinin gelişimi açısından yeterli derecede kalsiyum almanız önemlidir. Bu ihtiyacı karşılamak için düzenli beslenmeye ek olarak günde en az bir bardak süt içmeniz gerekir. Süt içemeyen anne adayları kalsiyumu peynir, yoğurt ya da diğer süt ürünlerinden karşılayabilirler.
Özellikle üçüncü trimesterde bebeğin iskelet sistemi ve dişlerinin gelişimi en hızlı aşamasındadır ve kalsiyum ihtiyacı önemli derecede artar. Bu dönemde kalsiyum ayrıca anne adayının kemiklerinde loğusalıkta süt yapımında kullanılmak üzere depolanır.
Dengeli beslenen bir anne adayında kalsiyum eksikliği belirtileri ender olarak gözlenir. Gebeliğin son dönemlerinde bacaklarda görülen kasılmalar bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmamış olmasına karşın kalsiyum içeren ilaçlarla tedavi edilebilmektedir.
Güneş ışınlarından faydalanma fırsatı fazla olmayan (kapalı yerlerde çalışan), D vitamini ve kalsiyumu alamayan anne adaylarında ağır hipokalsemi (kanda kalsiyum düşüklüğü) ve buna bağlı olarak vücutta istemsiz tetanik kasılmaların ortaya çıkması mümkündür. Ancak günümüzde bu olgulara çok ender rastlamaktayız.
Demir: Demir, alyuvarların içinde bulunan ve oksijenin bağlanmasından sorumlu hemoglobin (hem=demir) molekülünün temel yapıtaşlarından biridir. Gebelik esnasında kan hacminin %50 arttığı göz önünde bulundurulursa düzenli demir alımının ne derece önemli olduğu anlaşılır. Özellikle gebeliğin son 6 haftasında bebek, karaciğerinde yaşamının ilk 6 ayında ihtiyacı olan demiri depolar. Bu depoların önemi büyüktür zira anne sütü ya da mamalar bebeğin tüm demir ihtiyacını karşılayamazlar.
Anne adaylarının gebeliğin ilk yarısından sonra düzenli olarak günde 30-60 mg elementer demir almaları önerilir.
Gebelik esnasında kullanılan demir ilaçları bazı anne adaylarında bulantı, mide yanması, ishal ya da kabızlığa neden olabilir. Bu yan etkilerin daha hafif yaşanması için demir ilaçlarını yatarken almak gerekir. Demir ilaçları bazı anne adaylarında dışkının siyaha boyanmasına neden olabilir.
C vitamininden zengin gıdalar (domates, turunçgiller) ya da süt ürünü olmayan, kalsiyumdan zengin gıdalar (brokkoli, badem gibi) demirin emilimini artırır. Antiasitler ise aksine emilimi olumsuz etkilerler.
Demirden zengin gıdalar karaciğer ve diğer sakatatlar, kırmızı et, yumurta sarısı, kuru meyveler, elma suyu, bezelye, ıspanak (Temel Reis'i hatırlayınız), fasulye, mercimek, istiridye, badem, ceviz gibi gıdalardır. Ancak yine de bu gıdalar gebelikteki günlük demir ihtiyacını tam olarak karşılayamadıklarından gebelikte demir tedavisi önerilir.
Vitaminler: Vitaminler hücresel düzeyde oluşan birçok tepkimede enzimlere yardımcı roller üstlenirler.
Bu maddeler suda çözünenler (B grubu vitaminler ve C vitamini) ve yağda çözünenler (A, D, E ve K vitamini) olmak üzere iki ana gruba ayrılır.
Suda çözünen vitaminlerin çoğu ısıya duyarlı olduklarından pişirilen ya da kaynatılan gıdalarda miktarları önemli derecede azalır. Bu yüzden bu vitaminlerden zengin sebzeler iyice yıkandıktan sonra mümkünse kaynatılmadan yenmeli ya da az miktarda kaynatıldıktan sonra suyu süzülmeden yenmelidir.
Tüm vitamin ve mineralleri dengeli olarak almanın en emin yolu dengeli ve tüm besin gruplarından oluşan karışık bir beslenme tarzı benimsemektir.
Vitamin preparataları tek başına insan vücudunun tüm vitamin ve mineral ihtiyacını karşılamaktan uzaktır. Zira şu ana kadar keşfedilmiş olan vitamin ve eser elementlerin dışında keşfedilmemiş ve vücutta çok az miktarlarda bulunan ancak önemli işlevleri olan çok sayıda madde vardır. Bunlar ancak besin maddeleri alındığında vücuda girebilir. Dengeli beslenme için bazı besin maddelerini ihmal etmek ve bunları vitamin ilaçlarından karşıladığına inanmak büyük hatadır.
Normal beslenen bir anne adayı artmış olan ihtiyacını besinlerden rahatlıkla karşılayabildiğinden vitamin takviyesine gerek yoktur. Çoğul gebelik, aşırı kusmalar, bazı ağır hastalıklarda veya beslenmenin yetersiz olduğu düşünülen durumlarda ek vitamin tedavisi genellikle gerekir.
Folik asit: Folik asit vücutta yeni kan hücresi yapımında, aminoasit yapımında ve hücrelerin yenilenmesinde önemli görevler üstlenen bir vitamindir. Bu yüzden gebelikte folik asit ihtiyacı belirgin şekilde artar ve günlük ihtiyaç iki katına çıkar. Folik asit seviyesi yetersiz olduğunda yapısal olarak normalden büyük ancak işlevleri düşük alyuvar hücreleri meydana gelir ve kansızlık belirtileri ortaya çıkar.
Folik asit hakkında bilimsel olarak henüz kanıtlanmamasına karşın tıbbi çevrelerce kabul gören bir gerçek vardır: Gebeliğin erken dönemlerindeki folik asit eksikliği bebeklerde nöral tüp defektlerinin (NTD) oluşmasına neden olabilmektedir. Bu yüzden Amerikan Hastalık Kontrol Merkezi (Center for Disease Control) 1991 yılında yayınladığı bildirgede daha önce NTD'li bebek doğurmuş olan anne adaylarının gebe kalmadan en az bir ay önce başlayıp 3 ay boyunca günde 4 miligram folik asit kullanımını önermiştir. Bu öneri çoğu doktor tarafından halen uygulanmaya devam etmektedir.
Demir içeren preparatların bir kısmında ek olarak folik asit de bulunur. Şu anda folik asit konusunda yukarıda anlatılan NTD gerçeği göz önüne alındığında demirle birlikte folikasit takviyesi yapmanın gerekli olduğunu düşünen ve bunu uygulayan çok sayıda doktor vardır.
B12: Folik asitle benzer işlevlere sahip bir vitamindir. Yalnızca hayvansal kaynaklı besin maddelerinde bulunur. Katı vejetaryenlerin bebekleri bu nedenle B12 vitamin depoları eksik olarak dünyaya gelebilir.
C vitaminin aşırı miktarlarda alınması da işlevsel B12 vitamini eksikliğine neden olabilir.
C vitamini: Uygun diyet alanlarda eksiklik görülmesi nadirdir. Grip belirtilerini önlemek ya da gribe yakalanmamak için günde 1 gram C vitamini kullanımının etkinliği kanıtlanmamıştır ve gebelerde zararlı olabilir (B12 emilim ve metabolizmasına olumsuz etki yapabilir).
Diğer mineraller, temel ve eser elementler:
Fosfor: Besinlerin içinde yaygın olarak bulunan bir madde olduğundan ileri derecede beslenme yetersizliği olanlar hariç, eksikliği çok enderdir.
Çinko: Çinko besin maddelerinde bol bulunan bir madde olduğundan normal beslenen bir anne adayında takviyeye gerek yoktur. Ancak son çalışmalar çinko elementinin vücudun savunma ve bağışıklık mekanizmasında çok önemli bir yeri olduğunu gösterdiğinden sık sık soğuk algınlığı geçirenler başta olmak üzere çeşitli durumlarda çinko takviyesi uygulanmaktadır. Bu uygulamanın anne adayları üzerindeki etkileri konusunda yeterli bilimsel veri bulunmamaktadır.
İyot: Gebelikte böbreklerden iyot atılımı arttığından ve büyüyen bebeğin de iyot ihtiyacı olduğundan anne adaylarının beslenmelerinde iyotlu tuz kullanmaları gerekir. İleri derecede eksiklik durumlarında doğan bebeklerde guatr ve/veya hipotiroidi belirtileri gözlenebilir.
Magnezyum: Magnezyum da besin maddelerinde yaygın olarak bulunan bir maddedir ve normal beslenen bir anne adayında takviye edilmesine gerek yoktur.
Vücuttaki çeşitli kas spazmlarında ise etki mekanizması tam olarak açıklanamamış olmasına karşın düşük dozda magnezyum tedavisi etkili olabilmektedir.
Bakır: Oksidatif metabolizma enzimlerinin çoğu yapılarında bakır içerir. Bu nedenle bakır enerji üretiminde anahtar rol alan maddelerden biridir.
Gebelikte bakırı bağlayıcı seruloplazmin adlı madde fizyolojik olarak arttığından eksikliği nadir görülür.
Selenyum: Vücuttaki toksik (zehirli) serbest radikallerin uzaklaştırılmasında kullanılan enzimlerin yapısında yer alan bir maddedir. Çin'de ve diğer bazı coğrafi bölgelerde ağır selenyum eksikliği vakaları sık gözlenir. Ancak Türkiye'de böyle bir durum söz konusu olmadığından Türkiye'de yaşayan ve normal beslenen anne adaylarında takviyeye gerek yoktur.
Potasyum: Uzun süren bulantı ve kusmalarda potasyum eksikliği meydana gelebilir. Bu durumlarda serumla potasyum takviyesi gerekir.
Sodyum: Diüretik (idrar söktürücü) kullanılmadığı sürece eksiklik oluşması nadirdir.
Flor: Doğacak bebeklerin dişlerinin çürüksüz ve daha sağlam olması açısından diş hekimleri gebelikte günde 2.2 mg flor alınmasını tavsiye etmektedirler. Bu öneri henüz bilimsel bir zemin bulamadığından az sayıda doktor tarafından uygulanır.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
Jinekolog Operatör Dr. Kağan Kocatepe
YORUMLAR