X

Göğüste sıkışma hissi, yanma, hazımsızlık, nefes darlığı, solgunluk, terleme ve yorgunluk kalp krizinin ilk belirtileri olarak göze çarpıyor. Ancak kalp krizlerinin dörtte biri, herhangi bir belirti vermeden ortaya çıkabiliyor ve bazı hastalarda ilk belirti kalp krizi olabiliyor. Sonuç ne olursa olsun, kalp krizine benzer şikayetlerin ise ciddiye alınması gerekiyor.


Memorial Dicle Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nden Uzm. Dr. Cegerğun Polat, kalp krizi belirtileri yaşandığı sırada alınması gereken 8 önlem hakkında bilgi verdi.


Kalp krizini işaret eden ağrıya dikkat!

Kalp krizini işaret eden ağrı; göğüste ağrı, yanma, sıkışma şeklinde başlayıp sol kola ve serçe parmağına doğru inen, boyun bölgesine doğru yayılan bir ağrıdır. Alında soğuk terler birikir. Bazen kalp krizi çok ani ve şiddetli bulgular ile başlar ve kolayca tanı konabilir. Ancak pek çok kişide olay yavaş ve hafif bir ağrı veya rahatsızlık hissi ile başlar, ne olduğu anlaşıldığında ise hasta için geç kalınmış olabilir. Ağrı hareket etmekle artar, dinlenirken azalır fakat geçmez ve yarım saatten uzun sürer. Ağrıyla birlikte soğuk soğuk terleme ve mide bulantısı da olabilir. Bazı kişilerde belirtiler çok gizli olabilir. Özelikle ileri yaşlı hastalar, diyabet hastaları hemen hemen hiç ağrı duymayabilir, sadece nefes darlığı ve soğuk terleme şikayetleri ile kalp krizi geçirebilir. Bazı hastalarda da mide ülseri veya pankreatit ağrısıyla kalp krizi ağrısı karıştırılabilir.


Kriz esnasında yapılması gerekenler nelerdir?

Kriz esnasında zaman çok önemlidir. En kısa zamanda mutlaka bir sağlık kuruluşuna ulaşılmalıdır. Hasta, kendi başına hastaneye gitmeye ve kesinlikle yürümeye, merdiven çıkmaya devam etmemelidir. Çünkü aktiviteye devam etmek zaten oksijen alamayan kalbin, oksijen talebini daha da artırması demektir. Bu nedenle kriz durumu ortaya çıktığı anda bazı önlemler alınmalıdır. Bunlar:


İkinci bir kalp krizi yaşamamak için yapılması gerekenler nelerdir?


Anadolu Sağlık Merkezi Kardiyoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Enis Oğuz, kalp krizine acil müdahale yapılırken dikkat edilmesi gerekenleri anlatıyor.


Kalp krizi durumunda kullanılan damar açıcı ilaçların ilk etapta etkin olabildiğini belirten Doç. Dr. Oğuz şu bilgileri veriyor: “Hasta göğüs ağrısı başladıktan sonra ilk üç saat içinde kliniğe ulaşmadıysa acil anjiyonun etkinliği çok daha yüksek oluyor. Çünkü verilecek ilacın işe yaraması için en az 1 saat ya da 90 dakika geçmesi gerekiyor. Bu süre içinde kalp kası hücreleri ölmeye devam ediyor. Pıhtı erise bile buradaki darlık nedeniyle beslenme az olabiliyor. Oysa direkt stent yaptığımız zaman darlığa kısa sürede çözüm buluyoruz. Böylece o hücrelerin canlı kalmasını sağlıyoruz. Çünkü hücreler bir kez ölürse bir daha canlanamazlar. Dolayısıyla kalp krizinin getireceği riski minimuma indirebilmek amacıyla, kalp krizi tanısı koyduğumuz hastaya hemen anjiyo yaparak tıkalı damarı buluyor ve uygunsa açıyoruz.”


Göğüs ağrısı en önemli belirti

Hastanın hastaneye başvurmasını sağlayan tipik belirti genellikle göğüs ağrısı oluyor. Kalp krizi geçiren hastalar baskı tarzında, genellikle ölüm korkusu ile birlikte gelen, beraberinde terlemenin de olduğu, bazen kusmanın eklendiği oldukça şiddetli, sanki göğüs kafesi bir mengene ile sıkıştırılıyormuş gibi bir ağrıyı tarif ediyorlar. Daha önceden kalple ilgili sorunları olan kişilerin bu ağrıyı iyi bildiklerini söyleyen Doç. Dr. Enis Oğuz, “Yürürken ya da son birkaç haftadır kısa süreli dinlenme esnasında ağrısı olan hastalar ağrının karakterini zaten tanıyorlar. Bu kişiler ağrının çok daha şiddetlendiğini fark edebiliyorlar. Ancak burada asıl önemli olan olayın farkında olmayan daha genç ya da öncesinde yürürken ya da istirahat anında kısa süreli ağrılar yaşamamış hastalar. Bunlar ağrıyı bilmiyorlar, bu yüzden de o gelen ağrıyı bazen kas ağrısı olarak yorumlayabiliyorlar. Bu da bu kişilerin hastaneye başvurma süresini uzatıyor. Ağrıyı kalp krizi olarak yorumlamadıkları için hastaneye zamanında başvurmuyorlar. Kalp krizinin geç döneminde hastaneye geldiklerinde ise yapılacak girişimden yeterli faydayı sağlayamıyorlar” diye konuşuyor.


Doç. Dr. Oğuz, kalp krizinin temel bulgusunun göğüs ağrısı olmasına karşın, hastayı hastaneye gitmeye iten şikayetin her zaman göğüs ağrısı olmadığını da vurguluyor. Özellikle ileri yaştaki hastalarda ya da diyabetiklerde ağrıyı algılamadaki bozukluklar nedeniyle kalp krizi sırasında sadece nefes darlığı şikayetinin geliştiğini bildiren Doç. Dr. Oğuz, ağrının yerinin de değişebildiğine dikkat çekiyor. Doç. Dr. Oğuz bu konuda “Çene ile göbek arasındaki ağrı kalp krizinin belirtisi olabiliyor ama sıklıkla görülen halk arasında iman tahtası denilen kemiğin arkasında hissedilen, basınç tarzında ağrı. Bazen göğüs ağrısı hiç olmadan kolda ağrı olabiliyor. Ayrıca ağrı göğüs ağrısı hissedilemeden veya göğüs ağrısına ek olarak omuzlarda, sırtta ve bazen çene, bazen de alt çenedeki dişlerde ağrı şeklinde görülebiliyor. Dolayısıyla ağrının karakteri, görüldüğü yerler çok değişken oluyor. Ama genel olarak rastladığımız göğsün ortasında, ikinci olarak kollarda ve sırtta görülen ağrıdır” diyor.


Hücre ölümü 20 dakikada başlıyor

Kalp krizi sırasında ağrı başladıktan sonra ilk 20 dakikadan itibaren hücre ölümünün başladığını tekrarlayan Doç. Dr. Enis Oğuz, “Eğer hemen müdahale edilemezse, ilk saatlerde o dokunun önemli bir kısmını kaybediyorsunuz. 6. saate geldiğiniz zaman kaybettiğiniz canlı doku miktarı yaklaşık yüzde 90’ın üzerine çıkıyor. Dolayısıyla ağrının başlangıcı ile damarın açılması arasında geçen süre çok kritik bir süre. Önemli olan bu sürede en kısa zamanda müdahale etmek. Dolayısıyla hastanın ağrısı başladıktan sonra eğer daha önce kalp problemi olduğu bilinen bir hastada 20 dakikayı geçen bir ağrı olduğunda mutlaka bir hekime başvurması bir kalp elektrokardiyografisi (EKG) çektirmesini tavsiye ediyoruz” ifadelerini kullanıyor.


Hastanın şikayetleri ve EKG sonucu ile kalp krizi teşhisinin kolaylıkla yapılabildiğini ifade eden Doç. Dr. Oğuz, şüpheli durumlarda laboratuvar tetkiklerine başvurulduğunu söylüyor Troponin ve kreatin kinaz M bandı gibi kalp dokusuna spesifik testler, kalp krizini kesinleştiriyor. Kalp dokusunda bir hücre ölümü başladıysa bu enzimler kana salındığı için kanda normalin çok daha üzerinde olduğunun tespit edilmesi ile kesin tanı konulabiliyor. Hasta hikayesi ve EKG ya da gerekli görüldüğü durumlarda laboratuvar testleri ile kalp krizi tanısı konulan hastalar en kısa zamanda kateter laboratuarına yönlendirilerek burada acil anjiyografi ile kapalı olan damarı tesbit edilip oraya yönelik müdahale yapılıyor, balon ya da stent uygulaması ile kapalı olan kısım açılıyor.


Acil girişimlerde stent ya da balon uygulamasının damarın yapısına ya da darlığın miktarına göre değiştiğini bildiren Doç. Dr. Oğuz “Vakaların neredeyse yüzde yüzüne yakın bir kısmında balonla darlığı açıyoruz ya da eğer vücut kendisi bir parça kan akımı geçecek şekilde damarı açtı ise o zaman oraya direkt stent yerleştirerek o bölgedeki darlığı açıyoruz” diye konuşuyor. Stent uygulamalarındaki en büyük sıkıntının ileriki dönemde stent içinde darlık oluşması olduğunu söyleyen Doç. Dr. Oğuz, “Çelik yapıdaki stentin üzerini bir süre sonra hücreler kaplar. Genelde on hastadan üçünde hücre çoğalması aşısı olur ve konulan stent ilk 6 ay içinde tıkanır. Tabii stentin tekrar daralması, koyduğunuz stentin uzunluğuna ve damarın çapına göre de değişiyor. Stentin çapı ne kadar büyük olursa daralma riski o kadar azdır. Daralma riskini azaltmak için genellikle içine polimer teknolojisi kullanılarak hücre çoğalmasını azaltan ilaçlar yerleştirilmiş olan ‘ilaçlı stentler’ kullanılıyor. İlaçlar sayesinde stentin daralma riski onda bire kadar iniyor” diyor.


Kalp krizinin her zaman EKG ile belirlenebilecek tipik bulgular içermediğini ancak bu hastalara da acil müdahale yapılması gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Enis Oğuz “Bir grup hastada kalp krizi elektro ile belirlenebiliyor ve hemen müdahale edilebiliyor. Bir diğer grup hasta var ki bunlarda elektroda yine değişiklikler oluyor ama bunlar kalp krizinin tipik bulgularını içermiyor. Elektro bulguları nisbeten daha farklı hastalarda biz öncelikle hastayı değerlendiriyoruz. Burada yüksek risk kriterlerine bakıyoruz. Yani hastanın MI (miyokard infarktüsü-kalp krizi) bulguları olmamasına rağmen ağrı ile beraber genel durumunun bozulması, tansiyon ve nabzında çok ciddi değişikliklerin ortaya çıkması, kalpte üfürüm dediğimiz kalp kapak fonksiyonlarının bozulması nisbeten durumun aciliyetini gösteriyor. Diğer hastalar kadar acil olmasa bile bu hastaların da mümkün olan en kısa zamanda alınıp acil müdahale edilmesi gerekiyor” diye konuşuyor.


Ani kalp ölümlerinin büyük bir kısmının kalp krizlerinden kaynaklandığını söyleyen Doç. Dr. Oğuz, konuyla ilgili şu bilgileri veriyor: “Ani kalp ölümünü kalp krizi ya da iskemik kalp hastalığı dediğimiz kalp damarlarındaki problemlerden kaynaklanan kalbin beslenmesi ile ilgili sorunlar başlatıyor. Dolayısıyla (eğer tabiî ki hasta geri döndürülebildiyse) bu hastaların bir an evvel gerçekten donanımlı bir merkeze getirilmesi çok önemli. Bu tip durumlarda hastayı kalp ölümünden geri çevirebilmek için kalp masajı uygulandığından dolayı bu pıhtı eritici ilaçları vermeniz daha tehlikeli bir hal alıyor çünkü pıhtı eritici ilaçların vücudun herhangi bir yerinden ciddi kanama yapma riski var. Bunlar beyin, mide barsak sisteminde hayati kanamalar olabilir. Kalp masajı yapılan hastaların genellikle göğüs kemiklerinde, göğüs kafesinde travmalar olur. Ayrıca yumuşak dokularda da küçük travmalar oluşabilir. O hastaya siz pıhtı eritici ilaç verdiğinizde bu travmaya uğramış bölgelerden iç kanamalara sebep olabilirsiniz. O nedenle böyle bir hastada özellikle damar tıkanıklığını ortadan kaldırmak için acil anjiyografiyi takiben balon ya da stent girişimi yapmak daha mantıklı.”