Dişinde çürük olmayan kişi sayısı yok denecek kadar az!
Diş eti hastalıkları, 12 yaş grubunda nüfusun yüzde 50’sinde, 25-29 yaş grubundaysa yüzde 90’ında görülüyor. Sabit proteze başlama yaşımızın 18, hareketli proteze başlama yaşımızın 20-24, tümüyle dişsiz kalma yaşımızınsa 30-35 olduğu belirtiliyor. Tanfer Klinik’ten Ağız, Diş ve Çene Cerrahı Dr. Nihat Tanfer, “Bu kötü tabloyu değiştirmek için bireysel sorumluluklara yönelik bilinçlendirme çabalarına ve ağız-diş sağlığı konusunda toplumsal bilinçlenmeyi sağlayacak ulusal politikalara ağırlık verilmesi gerekiyor” diyor. İnsanların yaşamları süresince sahip olabilecekleri en büyük zenginliklerden birinin doğal ve sağlıklı dişlerle yaşamak olduğunu belirten Dr. Tanfer; ülkemizde diş hekimine sadece ağrı ve estetik kaygılar nedeniyle gidildiğini, diş fırçalama alışkanlığımızın olmadığını, diş ipi kullanan kişi sayısınınsa yok denecek kadar az olduğunu söylüyor.
Diş bakımı nasıl olmalı?
Ağızda bulunan bakterilerden oluşan bakteri plağı, şekerli ve unlu yiyeceklerin ağızda kalan artıkları nedeniyle asit oluşturabiliyor. Bu asitler, dişlerin mineral dokusunu çözerek diş minesinin bozulmasına ve çürük başlangıcına neden oluyor. Diş çürüğünün diş hekimine başvurmayı gerektiren en önemli belirtisinin ağrı olduğu görülüyor. Ağrının en çok; soğuk, sıcak, tatlı veya ekşi tüketiminden kaynaklandığı belirtiliyor. Tanfer, “Önlenebilir bir hastalık olmasına karşın dünyada diş çürüğü deneyimi yaşamayan çok az insan bulunuyor” diyor. Diş fırçalama ve diş aralarını temizleme, bakterileri ve yiyecek parçalarını temizlemenin en iyi yolu olarak görülüyor. Diş bakımına, diş aralarını günde en az 1 kez temizleyerek ve dişleri en az 2 kez (sabah ve gece yatmadan önce) fırçalayarak başlanması gerekiyor. Daha da iyisinin her öğün ya da atıştırmadan sonra 1 kez fırçalamak olduğu belirtiliyor. Florlu diş macunu, diş fırçası ve diş ipiyle yapılan tam bir temizliğin en az 3-5 dakika sürmesi gerekiyor.
Doğru fırça seçimi
Dişlerimizi korumanın en etkili yolunun onları düzenli olarak fırçalamak olduğu belirtiliyor. Diş fırçalamanın ilk adımı doğru fırça seçimiyken, en uygun fırça olarak naylon ve orta sertlikte olanlar öneriliyor. Fırçanın ağız içinde kolay hareket ettirilmesi ve arka dişlere rahat ulaşabilmesi açısından fazla büyük olmaması öneriliyor. Dr. Tanfer, “Uygun fırça seçildikten sonra dişlerin günde en az 2 kez düzenli olarak fırçalanması gerekiyor” diyor. Fırçalama işleminin en az 2-3 dakika sürmesi gerektiğinin altını çizen Tanfer, sağlıklı diş etlerinin fırçalama sırasında kanamadığına dikkat çekiyor.
Diş taşına karşı etkin ağız temizliği
Diş taşı (tartar), tükürükteki kalsiyum tuzlarının bakteri plağı vasıtasıyla dişe yapışması sonucu oluşuyor. Diş taşının hastalık oluşumundaki ana etkisi, diş etinin iritasyonuna neden olmasının yanı sıra, sürekli bakterilerle çevrili olmasından kaynaklanıyor. Diş taşı, plağın periodontal dokularla yakın temasta kalması ve plak temizliğinin mümkün olmadığı alanlar oluşması anlamına geliyor. Diş taşının diş yüzeylerinin yanı sıra protezler üzerinde de oluşabildiğine dikkat çekiliyor. Diş eti hastalıklarının oluşumunda ana etkenin bakteri plağı olduğu belirtiliyor. Dişler üzerinde bakteri plağı olmaması durumunda kalsiyum tuzları dişe yapışamıyor ve diş taşı oluşamıyor. Plağın içindeki bakterilerin yan ürünleri dişi kemiğe bağlayan periodontal ligamenti etkileyerek bağların harabiyetine neden oluyor. Diş eti dişten uzaklaşıyor, periodontal cep oluşuyor ve dişi çevreleyen kemikte harabiyet başlıyor. Diş taşı oluşumunu önlemek için mutlaka etkin ağız temizliği sağlanması gerekiyor.
Diş eti hastalığı ihmale gelmez!
Diş eti hastalıkları, dişleri saran periodontal dokularda oluşan, kronik, bakteriyel enfeksiyonlar olarak tanımlanıyor. Bu hastalıklar, kayda değer bir belirti vermeksizin ilerleyebiliyor ve tedavi edilmedikleri takdirde sağlıklı dişlerin bile sallanarak düşmesine neden olabiliyor. Bu hastalıklar, bakteri plağının diş etinde enflamasyon oluşturmasıyla başlıyor. Diş etindeki hastalığın biraz ilerlemesiyle ‘gingivitis’ olarak adlandırılan aşamaya geliniyor. Gingivitis aşamasında diş etlerinde iltihap olsa da iltihabın henüz dişi destekleyen kemiğe geçmemiş olduğu belirtiliyor.
Ağız kokusu yüzde 87 ağız boşluğu kaynaklı
Ağız kokusunun günümüzde oldukça yaygın olduğu belirtiliyor. Bu sorun sosyal bir incinme nedeni olarak da görüldüğü için psikolojik problemleri de beraberinde getiriyor. Dr. Nihat Tanfer, “Her sağlıklı bireyde sabahları sindirim kanalında biriken gazların veya dil sırtında üreyen bakterilerin neden olduğu ağız kokusu ortaya çıkabilir” diyor. Dil sırtını fırçalamak ve sürekli olmamak şartıyla çinko içeren ağız gargaraları kullanıp sakız çiğnemek ağız kokusunun çözümleri arasında yer alıyor. Beslenme sonrasında görülen, nefesteki çirkin kokununsa fizyolojik olduğu belirtiliyor. Kan gazlarının akciğerden atılımının sebep olduğu bu kokunun hastalık olarak değerlendirilmemesi gerekiyor. Ağız kokusu sebeplerinin yüzde 87’sinin ağız boşluğu kaynaklı olduğuna dikkat çekiliyor. Bu sorun kolayca tedavi edilebiliyor. Tanfer, diş beyazlatma ürünleriyle ilgiliyse, “Bu ürünler hem diş minesine hem de diş etlerine zarar veriyor. Diş beyazlatma işleminin uzman hekimler tarafından yapılması gerekiyor” diyor.
Haber: Ceyda Erenoğlu
YORUMLAR