Böbrek dokusundan kaynaklanan habis bir tümör olan böbrek kanseri sıklığında son 20 yıl içinde belirgin bir artış gözlenmekle birlikte yükselişin nedeni tam olarak bilinmiyor. Hastalığa bağlı yaşam kayıpları da, tedavideki tüm yeniliklere ve gelişmelere rağmen, artmaya devam ediyor. Böbrek kanserlerinin, tüm kanserler içinde görülme sıklığının yüzde 2-3 oranında olduğunu belirten Acıbadem Taksim Hastanesi, Üroonkoloji Uzmanı Prof. Dr. Can Öbek, hastalığın çoğunlukla 60-70 yaşlarında ortaya çıktığını anlatıyor. Özellikle hipertansiyon varlığının böbrek kanseri sıklığında oldukça etkili bir parametre olduğunu söyleyen Prof. Can Öbek, hipertansiyon varlığının, kanserin evresine ve daha agresif bir seyir izlemesine de neden olduğunu belirtiyor.
Sigara ve obeziteye karşı önlem alınmalı
Yetişkinlerde böbrek kanserinin en yaygın görülen türünü “renal hücreli kanser” oluşturuyor, çocukluk çağında ortaya çıkan böbrek kanserleri ise genellikle farklı hücrelerden kaynak aldığı için tedavi yaklaşımı da değişiyor. Böbrek kanseri tedavi edilmediği taktirde çevre doku ve organlara yayılabildiği için erken evrede tanı alması tedavinin başarılı olması ve iyileşme şansının yükselmesinde de etkili oluyor. Sigara tüketimi, obezite ve yüksek tansiyonun böbrek kanserine yol açtığı saptanmış üç çevresel faktör olduğunu belirten Prof. Dr. Can Öbek, birinci dereceden yakınında böbrek kanseri hikayesi olmasının da etkili bir risk faktörü olduğunu anlatıyor. Prof. Dr. Can Öbek, bu nedenle, böbrek kanserinden korunma adına atılacak en önemli adımın sigara kullanmamak ve obeziteye karşı önlem almak olduğunu söylüyor.
Erken evrede belirti vermiyor
Böbrek kanserinin çok nadir olarak erken evrelerde belirti verdiğini belirten Prof. Dr. Can Öbek, hastaların dikkat etmesi gereken işaretler konusunda şu bilgileri veriyor: “İleri evrelerde, idrarda kanama, bel bölgesinde ağrı ve/veya şişlik belirtileri gözlenebiliyor. Ancak hastalık bazen vücutta yüksek tansiyon, kilo kaybı, ateş, kansızlık veya kan sayımında yükseklik, kan kalsiyum seviyesi yükselmesi gibi sistemik bazı bulgulara da yol açabilir. Her ne kadar bu bulgular birçok hastalıkta gözlenebilse de özellikle risk faktörlerine sahip kişilerin bu konuda daha uyanık olmasında yarar var.”
Tümörler tesadüfen saptanıyor
Prof. Dr. Can Öbek, belirtilerinin erken evrede görülmemesi nedeniyle günümüzde böbrek kanserinin yarısından fazlasının başka nedenlerle gerçekleştirilen ultrasonografi, tomografi veya MR gibi radyolojik görüntülemelerde tesadüfen saptanabildiğine dikkat çekiyor. Prof. Dr. Can Öbek, tesadüfen saptanan tümörlerin genellikle daha erken evrede olduğunu ve tedavi edilmesinin de daha kolay olduğuna da dikkat çekiyor. Böbreklerde ortaya çıkan tümörler benign (iyi huylu) ve malign (kötü huylu) olmak üzere iki şekilde görülüyor. Ancak günümüzdeki radyolojik görüntüleme yöntemleri ile tümörün ‘iyi huylu’ ya da ‘kötü huylu’ ayrımını yapabilmenin mümkün olmadığını söyleyen Prof. Dr. Can Öbek, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Tümör kitlesinin çapı küçüldükçe, iyi huylu olma olasılığının arttığını biliyoruz. Çapı dört santimin altında olan kitlelerin iyi huylu olma oranı ise yaklaşık yüzde 30 civarındadır.”
Böbrek kanserinin tanısını koyabilmek için, kontrastlı bilgisayarlı tomografi kullanıldığını ve bazı hastalarda ayrıca MR’da çekilebiliyor. Prof. Can Öbek, böbrekte kitle varlığında biyopsinin standart bir uygulama olmadığını, ancak hastanın durumuna bağlı olarak yapılabileceğini söylüyor.
Cerrahi, robotik ya da laparoskopik olarak yapılabiliyor
Böbrek kanserinde birincil tedavi yönteminin cerrahi olduğunu söyleyen Prof. Can Öbek, “Cerrahide amaç, hastanın durumuna göre, mümkün olduğunca kitlenin çıkarılıp böbrek dokusunun korunmasının sağlanmasıdır. Bu sayede hastanın uzun vadede kalp hastalıkları riski de azaltılmaktadır” diyor. Böbrek kanseri ameliyatlarının günümüzde robot yardımlı ve kapalı cerrahi yöntemleriyle güvenle gerçekleştirilebildiğini söyleyen Prof. Dr. Can Öbek, sözlerine şöyle devam ediyor: “Robotik cerrahi sonrası hastanın iyileşme süreci çok daha hızlı ve kolay oluyor. Ağrı ve kanamanın az olması nedeniyle hasta günlük aktivitesine daha hızlı dönebiliyor. Kitlenin büyük olduğu ve sadece kitlenin çıkartılmasının mümkün olamadığı durumlarda ise hastalıklı böbreğin tamamı çıkartılıyor. Bu durumdaki hastalar sağlam böbrekle yaşamına devam edebiliyor. Metastaz durumunda ise, tedaviye böbrekteki kitlenin ameliyatla çıkarılması ile başlanıyor ve hasta daha sonra sistemik bir tedavi almaya başlar.”
Yaşlı ve/veya genel durumu iyi olmayan hastalarda dört santimin altındaki tümörlerde ameliyat yapmadan belirli aralıklarla hastalığın seyrinin izlendiğini söyleyen Prof. Dr. Can Öbek, cerrahi gerçekleştirilen hastaların da düzenli aralıklarla hekim kontrolüne gitmesi gerektiğini belirtiyor.
YORUMLAR