19. yüzyılın ortalarında, Alman Nörolog Dr. Leopold Auerbach tarafından ortaya çıkarılan bir konu beyin – bağırsak ilişkisi... Süreç şöyle ilerliyor: Dr. Leopold Auerbach, bir bağırsaktan parçacık alıyor ve inceliyor. Bu inceleme sonucunda bağırsakların duvarında, iki katmanlı, sinir hücrelerinden oluşan bir iletişim ağı saptıyor. Sonrasında İngiliz doktorlar William Bayliss ve Ernest Starling, Auerbach’ın bu çalışmasından haberdar olup bunu daha detaylı bir şekilde araştırmaya başlıyorlar... Günümüze kadar devam eden araştırmalar akla bir soru getiriyor: Bağırsak ikinci beyin mi?
Biz de konunun uzmanlarına beyin ve bağırsak ilişkisi hakkında merak ettiklerimizi sorduk. İşte aldığımız yanıtlar...
Beyin ile bağırsak arasında nasıl bir ilişki vardır? Bağırsak ikinci beyin midir?
Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Şafak Kızıltaş beyin-bağırsak ilişkisi hakkında şu bilgileri verdi.
Bağırsakların merkez sinir sistemiyle ilişkisini sağlayan sinir sistemine “Enterik Sinir Sistemi” denir. Bu sistemde yaklaşık 500 milyon nöron bulunmaktadır. Enterik sinir sistemi, aynı beyin gibi davranışlarımız ve ruhsal dengemiz üzerinde etkisi bulunan, ikinci beyin olarak kabul edilen bir sistemdir. Beyinle benzer özellikler taşıyan enterik sinir sistemi hem bağımsız çalışabilir hem de vagus siniriyle beyne gönderdiği sinyallerle davranışlarımız üzerinde etkili olur. Enterik sinir sisteminin başlangıcı yemek borusu, bitişi anüstür. Enterik sinir sistemi ve beyin işbirliği içinde çalışır.
Beyin ve gastrointestinal sistem arasında iki yönlü bir yolakla* iletişim vardır. Bağırsaklarda yaşayan mikroorganizmaların bağırsak epitel ve bağışıklık sistemi hücreleri ile iletişim içinde olduğu, bu iletişimin; başta otoimmün hastalıklar olmak üzere nöropsikiyatrik ve metabolik pek çok bozukluğun oluşmasında rolü olduğu düşünülmektedir. Bağırsakta 40.000 çeşit bakteri türü ve yaklaşık 100 trilyon mikroorganizma yaşamaktadır. Bu insan vücudundaki toplam hücre sayısından 10 kat fazladır. Bağırsaktaki bu mikroorganizma topluluğuna kısaca “Mikrobiota” denilmektedir. Mikrobiotanın çeşitli mekanizmalarla beyinle iletişim kurduğu ileri sürülmekte ve bunu destekleyen çeşitli çalışmalar bulunmaktadır.
Çift yönlü olan beyin-bağırsak iletişiminin; motilite, salgılar, kan akımı, bağırsak geçirgenliği, immün aktivite ve ağrı duyumsanması gibi gastrointestinal fonksiyonların düzenlenmesinde önemli rolü vardır. Beyin bağırsak iletişiminde bağırsak mikrobiotası önemli rol oynamaktadır.
Sindirim sistemi beyne nasıl hükmeder?
Medicana International Ankara Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü'nden Prof. Dr. Sefa Güliter yanıtladı.
Sindirim sistemimizde iki katman halinde yerleşmiş, yaklaşık yüz milyon sinir hücresi içeren bir sinir sistemi ağı bulunmaktadır. Enterik sinir sistemi denen bu sistemdeki sinir hücresi sayısı, beyindeki sinir hücresi sayısına yakındır. Enterik sinir sistemi tıpkı beyin gibi, duygu ve davranışlarımızı etkileyen nörotrasmitter denilen maddeleri salgılamaktadır. Yani sindirim sistemi için ikinci bir beyin diyebiliriz. Enterik sinir sisteminin asıl görevi sindirim sisteminin hareketlerini ve sindirim işleminde yer alan hormonlar, enzimler ve çeşitli salgıların salınmasını düzenlemektir. Bunu yapmak için beyine pek ihtiyaç duymaz ancak beyinle sürekli karşılıklı iletişim halindedir. Beyin ve sindirim sistemi arasındaki sinirsel iletişim yollarının yüzde 90’ı sindirim sisteminden uyarıları beyine götüren yollardır. Yani sindirim sistemimiz beynimizi adeta uyarı bombardımanına tutmaktadır. Bu uyarılar alt beyin kesimlerinde süzgeçten geçirilir ve biz bunların ancak bir kısmını hissederiz. Eğer filtre sistemi olmasaydı her bağırsak hareketini ağrı olarak algılardık.
Beyin ve sindirim sistemi arasında ayrıca kan ile taşınan iletişim sinyalleri de vardır. Beyin ve sindirim sistemi sinir ağı arasında hücre biyolojisi bakımından hayret verici bir benzerlik vardır. Sindirim sistemi sinir ağı içinde 30 farklı nörotransmitter bulunur. Bu maddelerin içinde düşünce organımız olan beynimize ve psikolojik durumumuza etki eden serotonin, dopamin, opiat gibi psiko-aktif maddeler yer alır. Mutluluk hormonu olarak bilinen serotoninin yüzde 90'ı sindirim sisteminde bulunmaktadır. İnsanların stresliyken veya mutsuzken belirli gıdalara yönelmesi bu şekilde açıklanmaktadır. Modern şehir yaşamında yüzde 25-30 sıklıkta görülen ve yaşam kalitesini önemli derecede bozan irritabl bağırsak veya halk arasındaki adı ile huzursuz bağırsak sendromundan beyin ve enterik sinir sistemi arasındaki iletişim bozukluğu sorumlu tutulmaktadır. İrritabl bağırsak sendromlu hastalar genelde huzursuz, mutsuz insanlardır. Son zamanlarda bağırsak mikrobiyotası bozukluklarının bazı davranış bozuklukları, multipl skleroz, otizm gibi hastalıklarla ilişkili olduğu gösterilmiştir. Bütün bunlar psikolojik durumumuzu tek başına beynimizin belirlemediğini, ikinci beyin gibi çalışan enterik sinir sisteminin de büyük rolü olduğunu düşündürmektedir.
Özetleyecek olursak; sindirim sistemi adeta ikinci beyindir. Sindirim sisteminin sağlıklı ve mutlu olması demek tüm vücudun sağlıklı ve mutlu olması demektir. Sindirim sisteminin sağlıklı olmasının yolu ise dengeli ve sağlıklı beslenmeden geçmektedir.
Medicana Kadıköy Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Remzi Dalay'ın konu hakkında verdiği bilgiler şöyle...
Beyin fonksiyonlarını sürdürmek için ihtiyacı olan kalori (yani şeker) sindirim sistemi tarafından emilip vücut tarafından kullanılabilir şekle getirilir. Ayrıca açlıkta beyin fonksiyonları için gerekli glukoz sindirim kanalı eklerinden olan karaciğer tarafından sentez edilir. Sindirim sistemi bozukluklarında oluşan şişkinlik ve gaz gibi yakınmalar verdiği rahatsızlıklardan dolayı merkez sinir sistemine (yani beyine) devamlı uyarı gönderir. Entelektüel fonksiyonlar açısından bağırsak, beyin değildir. Ancak sindirim sistemini çevreleyen nöron sayısı beyindeki gibidir, sindirim kanalının normal peristaltizmi (yani ağızdan makata doğru olan hareketleri) ve sindirim salgıları nöronların iletileri ile yapılır.
Bağırsaklarımızın psikolojimiz üzerinde bir etkisi var mıdır?
Sindirim sistemi ve dolayısı ile bağırsaklar normal çalışmadığında oluşan şikayetler hayat kalitesini olumsuz etkilediği için 'kişinin psikolojisini' de etkileyebilir. Gerçekte vücudun tüm hastalıklarında (organik veya fonksiyonel) olağan dışı hislerden dolayı hayat kalitesi düşer.
Üsküdar Üniversitesi NP Etiler Tıp Merkezi Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Alper Evrensel, mikrobiyota psikoloji ilişkisi hakkında bilgiler verdi.
Yıllar boyu insan yavrusunun annesinin karnında steril yani mikropsuz bir ortamda yaşadığı düşünülmüştü. Halbuki son araştırmalara göre dost mikroorganizmalarla daha doğmadan karşılaşıyoruz. Mikroplar doğarken ve doğumun hemen ardından hızla insan bedeninin çeşitli bölgelerine yerleşir tüm yaşam boyunca insanla beraber orada yaşamaya devam eder. Bu normal bakteri florasının insan sağlığı üzerine çok sayıda faydalı etkisi bulunmaktadır ve bu faydalı etkilerden belki de en önemlisi psikolojik sağlıktır. İnsan bedeninde mikroorganizmaların en çok yerleştiği ve yaşadığı bölge bağırsaklarımızdır. Bağırsaklarda tüm insan beden hücre sayısının 10 katı kadar bakterinin yaşadığı tahmin edilmektedir. Bu bakteriler çok fazla çeşitliliktedir ve hem birbirleri ile hem de insan beden hücreleri ile iletişim halindedir. Bu mikroorganizmalar ayrıca aynen bizler gibi beslenmekte ve atık üretmektedir. Yani bizim yediklerimiz onların da besini olmakta, onların atıkları da bizim besinimiz gibi kan dolaşımımıza karışmaktadır.
Bağırsak bakteri dağılımında zaman içinde bozulmalar olabilmektedir. Başta sağlıksız beslenme olmak üzere antibiyotik kullanımı ve yaşlanmaya bağlı olarak bakteri dengesi değişmektedir. Faydalı bakterilerin sayısının azalması ve zararlı bakterilerin sayısının artması ile birlikte bedensel ve ruhsal sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Bağırsaklardan kana karışan bakteri kaynaklı zehirler (lipopolisakkarit yapısındaki endotoksinler) beyne ulaşarak nöronların çalışmasını çeşitli şekillerde bozmaktadır. Batı tipi (fast-food ve yüksek karbonhidratlı) beslenme sonucunda sadece obezite değil aynı zamanda depresyon, kaygı bozuklukları ve bunama riski artmaktadır. Psikiyatrik ilaçların etki mekanizmalarından biri de bağırsaklardaki bakteri dengesini olumlu yönde değiştirmesidir.
Mikrobiyota nakli psikolojik açıdan ne işe yarar?
Bozulmuş bakteri dengesini onarmanın bir yolu da mikrobiyota nakli. Mikrobiyota nakli, inflamatuvar bağırsak hastalıklarının tedavisinde etkin bir şekilde uygulanmaktadır. Nöropsikiyatrik bozuklukların tedavisinde ise henüz deneme aşamasında. Ancak ilk sonuçlar oldukça yüz güldürü. Sinem Kılıçaslan isimli yüksek lisans öğrencimiz tez çalışmasında mikrobiyota nakli yapılan hastaların psikolojik durumlarını inceledi. Hastaların depresyon, kaygı ve takıntı düzeylerinin 1 ay gibi kısa bir süre içinde belirgin şekilde azaldığı saptandı.
Uzmanların konu hakkındaki görüşleri bu şekilde... Ne dersiniz? Bu görüşlerin ardından bağırsak sizce ikinci beyin olabilir mi?
*yolak: Küçük geçit
Haber: Dilay Argün
YORUMLAR