Tam 60 sene evveline, 1958’e gidiyoruz. Yıllar sonra dünyanın en uzun süre sahnelenen oyunu unvanını kazanacak olan The Mousetrap, o zaman 2 bin 239 performansla Birleşik Krallık’ın en uzun soluklu prodüksiyonu olmuştu. Bir hayli heyecanlı olan prodüktörü başarıyı kutlamak için Savoy Hotel’de şaşaalı bir parti düzenledi. Gardırobundaki en havalı parçalar olan yeşil şifon elbisesi ve beyaz saten eldivenleriyle adına gece düzenlenen o kadın, soluğu otelde aldı. Tüm zarafetiyle otele varmıştı ki belki de başına gelebilecek en kötü şey oldu. Kapıda tanınmadı ve içeri alınmadı. 67 yaşındaki kadın hiddetlenerek “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” demedi, utandı. Arkasını dönüp uzaklaştı. Kim olduğunu merak ettiğiniz bu kadın, tam da o an ne hissettiğini şöyle özetliyor: “Zavallı, korkunç, çaresiz ve utangaç.” Sözünü ettiğimiz o kadın, polisiye edebiyatının kraliçesi Agatha Christie’den başkası değildi...
Patronunuzun esip gürlediğine bakmayın, onun da kalabalık ortamlarda midesine kramp giriyor, soğuk soğuk terliyor olabilir. Kim bilir, binlerce kişiyi parmağının ucunda döndüren holdingin patroniçesi, reyting rekorları kıran dizinin yıldızı da aslında bir avuç insan gördüğünde dizlerini titretecek kadar utanıyor olabilir ama bozuntuya vermiyordur. Mesela Oscarlı oyuncu Salma Hayek “Kameralar yerine izleyicileri karşıma koysanız, ölürüm” diyor. Benzer bir itiraf Johnny Depp’den de gelmişti. 24 saatini kameralar önünde geçiren skandallar kraliçesi Kim Kardashian West geri kalır mı? “Gerçek Kim aslında aşırı utangaç!” diyor. Bir de utangaç olmasa neler yapacak, kim bilir. Neyse.
İlkokulda size kendinizi uzaylı gibi hissettiren o “Biraz daha yüksek sesle konuşur musun, seni duyamıyoruz” cümlesini, lisede ve üniversitede bir elin parmağını geçmeyecek sayıda arkadaşlarla yetinmeyi, profesyonel hayata adım atınca işyerinden koşar adımlarla eve dönemenin ne demek olduğunu bilir misiniz? Merkezi Birleşik Krallık’ta bulunan Medical Research Council’e göre depresyon ve alkolizmden sonra en sık görülen 3’üncü psikiyatrik bozukluk olan sosyal anksiyete ve utangaçlık sadece ABD’de 15 milyon kişiyi vuruyor. Bırakın toplantıda söz almayı, 3 kişiyi görünce ne yapacağını şaşıranların sayısı her geçen gün artıyor. Prof. Bernardo J. Carducci, “Çevrenizde gördüklerinizin yüzde 45’i utangaç!” diyor.
% 30’u evlenmiyor
Gelin önce bir utangacı sahneye alalım. Kendisinde yeni insanlarla tanışma gücünü ve cesaretini asla bulamaz, her daim bir bahanesi vardır. Her plan da reddedilir mi canım? O eder! Bugün başı ağrır, yarın midesi bulanır, haftaya işi çıkar. Çevresinde sadece kemikleşmiş arkadaş çevresi olsun ister. Kılı kırk yarar, bir yere gelmelerine ikna ederseniz donup kalır. Mahcup olacağı, aşağılanacağı veya eleştirileceği korkusuyla kalbi yerinden çıkacak gibi atar, terler, midesi bulanır, ağzı kurur, kekeler, yüzü kızarır. Daha sayalım mı? Sanki binlerce göz hiç işi yok gibi onun üzerindedir, aptal ya da sıkıcı görüneceği kaygısı peşini bırakmaz. Biriyle tanışma anında ne yapacağını, bir sohbeti nasıl başlatağını ve sürdüreceğini bilmez yani sosyal beceri eksikliği vardır. Göz göze gelmekten kaçınır, çok alçak sesle konuşur, konuyu bir yere bağlayamaz. Sizinle konuşmaktan keyif aldığına dair en ufak bir belirti göstermez. Bu donuk halleri sizin de hevesinizi kursağınızda bırakır. Dr. Marla Gottschalk, “Utangaçlar idare edilmesi en zor olan insan tipi olabilir ama aslında onlar hakkındaki önyargılar daha kötü sonuçları doğurabilir” diyor. Prof. Tomas Furmark ise meseleyi “Sosyalleşme motivasyonun düşük olması” olarak özetliyor ama mesele arkadaş çevresinin kısıtlı olmasında ya da durumdan özel hayatın olumsuz etkilenmesinden çok daha öte. Sağlığınızı, kariyerinizi, cebinize giren parayı, kısaca hayat kalitenizi belirleyen her şeyi etkiliyor. Bu kişilerin yüzde 30’u evlenmiyor ve tek başına yaşıyor.
Utangaçlıkla iç içe yaşanan rahatsız edici duygu olan sosyal kaygıya gelince... Çevredeki insanların gözünde aptal durumuna düşme, dışlanma, yetersiz görülme, eleştirilme korkusu olan bu kaygı, kişiyi daha büyük bir girdaba sokar. Utangaçlık sorunu olan kişi bir ortamda kendini nasıl kontrol altına alabileceğine değil, kaygısına odaklanır; böylelikle sendrom daha da tetiklenir.
Peki kim suçlu?
Gelin daha da ayrıntıya girelim. Aslında mesele sandığınızdan daha derin, öyle bir gecede ortaya çıkan bir fobi değil. Genetik mi? Kimilerine göre kesinlikle evet. Harvard Üniversitesi’nden Prof. Jerome Kagan, utangaçlığın genetik olduğunu savunan isimlerden. Yani Kagan’a göre aslında kalıtsal olarak utangacız. Henüz anne karnındayken bu özellik kalp atışımızın daha hızlı olmasına sebep olabiliyor. Dünyaya gözümüzü açtığımızda yeni olana karşı alarma geçiyoruz. Ancak Prof. Kagan yine de sadece genleri sorumlu tutmak için fazla erken olabileceğini söylüyor. The American Psychiatric Association da utangaçlık konusunda genetik faktörlerin etkisine dikkat çekiyor.
Bir başka iddiası asıl utangaç olanın genlerimiz değil beynimiz olduğu. Yine Harvard Üniversitesi’nden Carl Schwartz’ın araştırması utangaç bir beyne sahip olabileceğimizi öne sürüyor. Utangaç olan yetişkin bireylerin beyin tomografileri üzerinden yapılan araştırmada, deneye katılanlara alışık olmadıkları simalar gösterildi ve bu kişilerin beyinlerinin amigdala bölümünde çok sert tepki olduğu gözlemlendi. Yeni olana aşırı hassas beynin amigdala bölümünde, kontrolü dışında yabancı olan potansiyel bir tehdit olarak algılandı.
Elbette meseleyi genler ve beynimizle açıklamak kısıtlı kalır. Utangaçlığın yıllar içinde öğrenilen bir davranış olduğunu söyleyen uzmanlar da var. Özellikle de vücutta ciddi değişimlerin, cinsel dürtülerin baş gösterdiği, kendine odaklanmanın ve içe kapanıklığın arttığı ergenlik yıllarında tavan yapıyor. Prof. Bernardo J. Carducci, kendine aşırı şekilde odaklanma hali olan utangaçlıkta kendi düşünceleri, hissi, fiziksel tepkileriyle meşgul olmayı zamanla öğrenmek, kişisel farkındalık işini abartmakla bu hale gelindiğine dikkat çekiyor. Psikolog Steve Bressert da “Yeni doğan bebeklerde utangaçlık oranı yüzde 10-15 iken zamanla oran 40-60’lara çıkar” diyor. Dahası utangaçlık üzerine çalışan uzman Philip Zimbardo, kültürel faktörlerin de utangaçlık seviyesi üzerinde etkili olduğunu söylüyor. Zimbardo, yaptığı araştırmada dünyada en çok yüzde 60’lık oranla Japon ve Tayvanlı öğrencilerin utangaçlıktan mustarip olduğunu, bu oranın yüzde 30 ile en az İsrailli öğrencilerde görüldüğünü öne sürüyor.
Bu arada son yıllarda utangaçlığı en çok tetikleyen faktörler, akıllı telefon ve sosyal medyada öldürülen zaman. Çünkü gerçek hayatta daha az insanla yüz yüze geliyoruz ve spontane olarak sohbet ediyoruz. Kafamızı kaldırıp gerçek dünyaya döndüğümüzde sudan çıkmış balığa dönüyoruz. Sosyal izolasyon ve utangaçlığı uzun çalışma saatleri, yorucu şehir yaşamı, trafikte geçirilen zaman ve stres de tetikliyor.
Neyse buraya kadar topa tutmuş gibi görünebiliriz ancak utangaçlığın faydalı yanlarını da görmezden gelmemek gerek... Siz onların sessiz olduklarına bakmayın, en iyi dinleyici ve gözlemci onlar. Öte yandan önce düşünüp sonra konuşmaları da onları avantajlı hale getirir. Stanford Üniversitesi’nden C. Barr Taylor, “Odadaki iyi gözlemci olarak gücü ele almak mümkün” diyor. Ani tepkiler, fevri davranışlardan uzak durur, kontrollü davranır, aksi halde utanma duygusu, kaygısı yoksa çevresi tarafından itici bulunma ve dışlanma ihtimali de artabilir.
Utanmama rehberi
Aşırı utangaçlığını bastırma arzusu en çok alkol ve madde kullanımına sürüklüyor. Zira aşırı utangaç kişilerde tüketim 2 kat artıyor ki bu uzmanlara göre yapılabilecek en kritik hata. Bir diğer hata utangaçlık krizine yol açabilecek her ihtimali reddederek, dış dünyaya kapalı bir yaşam tarzı benimsemek. Peki uzmanlara göre utangaçlıkla en iyi nasıl mücadele edilir?
Kamufle etmeyi öğrenin: Utangaçlık üzerine yaptığı araştırmalarıyla bilinen Philip Zimbardo, “Hollywood ikonlarının çoğu utangaç ama saklamayı biliyor” diyor. Yani siz siz olun, ortamlarda profesyonel utangaç olun.
Atletler de koşu pistinde gergin: ABD’de utangaçlık üzerine çalışmalar yapan The Shyness Institute’nün başkanı Lynne Henderson, yeni bir ortama girerken kendinize atletleri hatırlatmanız gerektiğini söylüyor. “Atletler de koşu pistinde kaygılı olur. Tek yaptıkları, istedikleri şeye odaklanmak. Yani gerginliğinize aldırış etmeyin, almak istediğinize odaklanın.”
Kendiniz inşa edin: Klinik Psikolog Lynne Henderson’a göre “Cesaretim yok” deyip kenara çekilmek yerine, utanmamayı ellerinizle inşa edin. Yani bunun sonradan edinilebilecek bir yetenek olduğunu unutmayın. Ancak olmadığınız biri gibi davranmayı reddedin.
Bodoslama başlayın: Florida Üniversitesi’nden Prof. Barry Schlenker, utangaçların asıl derdinin karşısındakinin üzerinde etki bırakamama endişesi olduğunu söylüyor: “Devamlı etki yaratmaya gerek yok. Manalı olmasa da sohbete bodoslama başlayın.”
Göz kontağı kurun: 2012’de Kanada’daki Queen’s University’de yapılan çalışmaya göre, göz kontağı kurmak şart. Anlattığınızın karşınızdakinin kafasında bir anlam oluşturmasından evvel gözlerinizle kişiyi kendinize bağlayın.
Sıkıcı olmaktan korkmayın: University of Central Florida’dan Prof. Deborah C. Beidel, “Sıkıcı görünmekten korkarız ama asıl bu korku sohbetin önüne taş koyar” diyor. Oysa kalabalık ortamlardaki rahatlığına hayran kaldıklarınız da bazen sıkıcı olabilir, saçmalayabilir.
Geç gitme, erken kalkma: Prof. Bernardo J. Carducci, “Yeni bir ortamda 10 dakika kalıp ayrılmayın. Daha da önemlisi sakın geç gitmeyin” diyor.
Ne yemeli?: Maryland Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma turşu, soya sütü, yoğurt ve bitter çikolatanın sosyal anksiyete ve utangaçlıkla savaşmada etkili olduğunu öne sürmüştü. Eh, denemekte fayda var.
Haber: Sema Ereren
YORUMLAR