İnsanlar neden yalan söyler?
İnsan bazen istediklerini yaptırmak, bazen sevdiklerini üzmemek, bazen ilişkisini bozmamak için yalana başvurur. Peki, bizi yalan söylemeye gerçekten iten faktörler nelerdir? Psikiyatri Uzmanı Dr. Orhan Karaca anlattı.
Gerçeğin açığa çıkmasından ve umduğu sonucun tersiyle karşılaşmaktan korkan herkesin yalan söyleme eğiliminin bulunduğunu ifade eden Psikiyatri Uzmanı Dr. Orhan Karaca, yalan söyleyen kişilerin kendilerine “Neden yalan söyledim?” sorusunu sormaları gerektiğini belirtti. Doğrunun kötü sonuçlar doğuracağından korkan insanların çoğu bedeli aslında doğru, dürüst ve dobra olamayışları ile öderler diyen Dr. Orhan Karaca, yalanların üzerine kurulu bir dünyanın yapay huzuru, doğruların sağladığı hazzın yerini tutamaz dedi. Dr. Karaca, doyumlarını yalanla sağlamak isteyen kişilerin etraflarına ödettikleri bedelin boyutunu düşünerek hareket etmelerini gerektiğini tavsiye etti.
Dr. Orhan Karaca, kişileri yalana iten 9 önemli nedeni açıkladı:
Başkalarının kendisi hakkında olumsuz düşünmesine aşırı duyarlı olma ve eleştiriye tahammülsüzlük kişiyi yalana itebilir. Bir nevi kişinin içten içe zaten bildiği yetersizlik ve başarısızlık düşüncelerinin yüzüne vurulmasından korkması, hep başkasının doğrusunu yapma çabası kişiye yalan söyletebilir. Bu kişilerin başkalarının düşüncelerine neden bu kadar duyarlı olduklarının anlaşılması, gerekli çözümlemenin yapılıp kişinin otomatikleşmiş olan yanlış inanışlarının düzenlenmesi gerekir.
Ön planda olma arzusu, ikinci plana düşme korkusu, hırsları doğrultusunda hedeflerine ulaşmak için her yolu kendine mübah görmek de kişiyi yalana sevk edebilir. Burada yalan, kişinin kibri için kullandığı bir maymuncuktur. Bu kişilerin sınır sorunları tespit edilip, diğerleri ile daha eşitlikçi bir çerçevede yaşamaları konusunda görüşmeler yapmak gerekir.
Güçlü olanın zayıf olanı alt ettiğine, dünyanın güvensiz bir yer olduğuna ve ezilen olmak yerine ezen olmayı tercih etmek de kişiyi yalana itebilir. Bu kişilerin zihinleri sömürmek ve sömürülmek ekseninde çalışır. Kendileri için güvenli ve avantajlı olana ulaşmak için kolayca yalana başvurabilirler. Bu kişiler için yapılması gereken içine düştükleri “vahşi doğa” algısını rehabilite etmektir.
Bazı kişiler ise içinde bulundukları konforlu, her şeye kolayca ulaşabildikleri yaşam tarzının kaybolmasından endişe ederek yalana yönelirler. Bir prens ya da prenses gibi büyütülen, zoru sevmeyen kişiler, içinde bulundukları rüyanın devamı için yalana başvurabilirler. Bu kişiler için yapılabilecek en iyi şey emek vermenin, zoru başarmanın ve kendi başına becerebilmenin hazzını yaşayabilmelerini sağlamaktır.
Sevilen kişilerle bağın sarsılması endişesi de kişiyi yalana sevk edebilir. Kişi gerçekler ortaya çıktığında sevdiği kişilerle arasındaki bağın kopacağını düşünerek, bu terk edilme riskini ortadan kaldırmak için bir şeyler yapmaya çalışır. İlk yapacağı şey süreci, korkularını dindirecek şekilde manipüle etmek ve kendini rahatlatacak şekilde kontrolü sağlamaktır. Bu durum kimi zaman karşıdakini hoşnut etmek için her türlü ödünü verebilme düzeyine kadar ulaşabilir. Bu kişiler için yapılabilecek şeyler korkularının gerçek olup olmadığının çözümlemesini yapabilmesini sağlamak, kendini ifade etmenin, düşüncelerini açık açık söylemenin, gerektiğinde kendini savunmanın, hakkını korumanın yanlış olduğu algısını kırmaktır.
Başkası olmadan hayatını yönetemeyeceğine, kendi başına kalmanın bir felaket olduğuna inananlar da diğerleriyle kurdukları bağımlı ilişki biçimi tehlikeye girdiğinde sıkıntı yaşayabilirler. Kendilerini vagon gibi hisseden bu kişiler için hayattaki en önemli şey bir lokomotifin ardına takılmaktır. Bu kişiler ihtiyaç duydukları lokomotifi kaybetmemek ya da kaybettilerse yenisini bulmak için yalana başvurabilirler. Bu kişilere felaket olarak algıladıkları bağımsızlığın güzelliklerini hissettirmek, kendi başına bir duruş sergilemesi konusunda yardımcı olmak yararlı olacaktır.
Gerçeklerin ortaya çıkması durumunda yalnız kalacağını düşünmek de kişiyi yalan söylemeye itebilir. Çünkü kişi içten içe zaten dışlanmaya meyilli, diğerleriyle kaynaşma sorunu olan biri olduğunu hisseder. Kendine ait ufak bir farklılığın bile toplumda ciddi tepkiler oluşturacağını düşünüp, diğerlerinin tepkilerinden korkup bu farklılıkları gizlemek ister. Kalabalığın içinde kendilerini yalnız hissedebilirler, kendilerini ikinci planda hissederler. Sosyal temasın olduğu her yerde savunmaya geçme eğilimi vardır. Bu kişilerde yeterince tatmadıkları aidiyet hissi ve duygu paylaşımı üzerine çalışmak yararlı olur.
Özellikle aşırı iç içe olan ailelerde yetişen fedakâr kişiler, ailenin diğer fertlerinin üzüntülerine aşırı duyarlı olabilirler. Aşırı iç içe olunan kişinin üzülmesini felaket gibi algılayabilirler. Bu kişilerle diğerlerinin acısına neden bu kadar duyarlı oldukları ve ufak üzüntüleri bile önlemek için neden bu kadar çaba sarf ettikleri çalışılmalıdır.
Eğer gerçekle yüzleşmek kişiye ağır gelecekse kişi gerçekle yüzleşmek yerine gerçeğin uzağında yapay bir noktada durup, hali hazırda bulunduğu duruma mantıklı açıklamalar getirmeye çalışabilir. Bu durum dışarıdan yalan söylemek gibi görünse de aslında kişinin incinebilirliğinin göstergesidir. Çünkü kişinin gerçekle yüzleşebilecek kendiliği, karşı karşıya olduğu sorundan daha zayıftır. Bu kişilerin incinmişliğine ulaşmak için ilk önce dışarıdaki kabuğu kırmak gereklidir. Kabuğu kırarken oldukça hassas davranmak kişinin incinmişliğine giden en kısa yoldur.