Dünya üzerinde toplumsal cinsiyet rollerinde eşitsizlik yaşanan ülkelerde kadınların ruh sağlığının bozulduğu görülüyor. Bunun sonucunda depresyon ve kaygı bozukluğu yaşayan kadınlarla daha sık karşılaşılıyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin göstergeleri arasında kadının eğitim düzeyi önemli rol oynuyor. Ücretli ve güvenceli işlerde çalışmaya katılım, doğum kontrol yöntemlerine ulaşım ve ortalama evlilik yaşları gibi konularda karnesi kırıklarla dolu ülkelerde yaşayan kadınlarda ruhsal hastalıklar daha çok görülüyor. Başka çarpıcı bilgiler de var; gelişmiş ülkelerde evlenmemiş ve tek ebeveyn olarak çocuk büyüten kadınların ruh sağlıklarının bozuk olduğunu gösteren araştırmalar da bulunuyor.
Eğitim düzeyi düştükçe hastalık düzeyi artıyor
Kadınlarda eğitim ve gelir düzeyi düştükçe ruhsal hastalıklarla daha sık karşılaşılıyor. Düşük eğitim düzeyi ile çocuk yaşta yapılan evlilikler arasında da ilişki bulunuyor. Türkiye Psikiyatri Derneği Kadın Ruh Sağlığı Çalışma Birimi Koordinatörü ve Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, “Okula gitmek sadece bilişsel açıdan bir gelişim ve daha nitelikli mesleklere erişim sağlamıyor, aynı zamanda kişilerin sosyalleşmesine, sorun çözme becerileri geliştirmelerine ve kendilerini daha iyi ifade etmelerine de yarıyor” diyor.
Büyük şehirler kadın ruhuna düşman
Kadın ruh sağlığını olumsuz etkileyenler arasında şehir yaşamı da var. Gürültü kirliliği, ulaşım için harcanan zamanın fazlalığı, güven sorunları, yalnızlaşma, şiddete maruz kalma ve işyerinde mobbingle daha çok karşılaşma gibi nedenler şehirli kadını psikolojik yönden yıpratıyor.
Veli toplantısına katılanların çoğu kadın
Şehirli kadınların evlenip anne olmaları iş yaşamındaki başarılarını olumsuz etkileyebiliyor. Çoğunluk çocuğu hasta olduğunda bir babanın işini aksatmasını beklemezken hasta çocuğuyla ilgilenmek annenin doğal görevi sayılıyor ve kadınlardan çocuklarının her ihtiyacına yetişmeleri bekleniyor. Veli toplantılarına katılanların çoğunlukla anneler olması bile kadınların çocuk bakımındaki yalnızlığına işaret ediyor.
Birden çok çocuk depresyonu artırıyor
Her 10 12 kadından birinde gebelik döneminde şiddetli depresyon gözleniyor. Doğacak çocuğun bakımına dair endişeleri olan kadınlarda depresyona daha fazla rastlanıyor. Depresyon artışı sosyal desteği yetersiz, yoksul ve birden çok çocuğu olan kadınlarda da gözlemleniyor. Gebelik depresyonunun doğum sonrasında da devam etmesi anne ile bebek arasında güvenli bir bağ kurulmasına engel olabiliyor.
Üniversite mezunu kadınların işsizlik oranı çok yüksek
Ülkemizde üniversite mezunu kadınlar arasında işsizlik oranının çok yüksek olduğunu söyleyen Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, işe alımlarda askerliğini yapmış, seyahat engeli olmayan erkeklerin önceliği olduğuna dikkat çekiyor. Birçok sektörde yöneticiler evli ve çocuklu kadınların iş seyahatlerine çıkmalarının önünde engeller bulunduğunu düşünüyor. Bu noktada babaların çocuklarının bakımını üstlenme yetisinden yoksun oldukları algısı kadınların akıllarının evlerinde kalmasına neden oluyor. Cinsiyetçi iş bölümünün azaldığı ailelerde ise kadın ruh sağlığının yükseldiği görülüyor.
Çılgın alışverişin altında yatan gerçek
Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, kadın bedeninin iki şekilde denetlendiğini, bunlardan ilkinin toplumsal ve siyasi, ikincisinin ise zayıflık konusunda baskı kaynaklı olduğunu söylüyor. Başterzi, “Kadınlarda seks hormonlarına bağlı olarak ortaya çıkan ve çok doğal bir görünüm olarak değerlendirilmesi gereken ‘selülit’ bile günümüzde hastalık ya da kusur haline getirilmiş durumda. Tıbbi açıdan olağan sınırdaki kadınlar bile daha zayıf olmak ve kilo vermek istiyor. Yeme bozukluklarının artma nedeni de bu. Bu noktada obezite sanki kadınların başarısızlığı olarak görülüp, olağan kilonun üzerindeki kadınların ‘çirkin’ oldukları, çocuklarına iyi örnek olamayacakları, iş hayatında başarı elde edemeyecekleri gibi olumsuz düşüncelerle kendilerine güvenleri azaltılıyor ve kadınlar bedenlerini beğenmez hale getiriliyor” diyor. Yapılan araştırma ve klinik gözlemler de kadınların özellikle 30’lu yaşlardan itibaren bedenlerinde oluşan doğal değişimler ile kontür değişikliklerini çirkinleşme olarak algıladıklarını, güzel görünmek adına sürekli bedenleriyle ilgilenip çokça alışveriş yaptıklarını gösteriyor. Günümüz ilişkilerinin; bedeni ve görüntüyü öncelikli kılan doğası, kadınları göze hoş görünmek adına kiloları, bedenlerinin görünümü ve giysileri için aşırı zaman ve para harcamaya itiyor.
Kadınımıza yönelik gerçekler
Dünya Ekonomik Forumu’nun 2013 için yayınladığı ‘Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu’ Raporu’nda Türkiye 134 ülke arasında 120. sırada yer alıyor. Bu rapor hazırlanırken; ekonomik katılım, eğitime erişim, sağlık ve politik yetki alanlarında ülkelerdeki kadın-erkek eşitliği değerlendiriliyor. Bu noktada Türkiye kendi coğrafyasında cinsiyet eşitsizliği açısından en kötü, kendi gelir grubundaki ülkeler arasında ise cinsiyet eşitsizliği açısından sondan 2. sırada bulunuyor.
Türkiye’de her 10 çalışandan 7’si erkek iken 3’ünün kadın olduğu belirtiliyor. Kadınlar ömürleri boyunca niteliksiz, güvencesiz işlerde düşük ücretle çalışıyor, ev işleri, hasta ve çocuk bakımı gibi işleri herhangi bir karşılık almadan yapıyor. Türkiye’de yoksulların çoğunluğunu kadınlar, en çok da dul, boşanmış, tek ebeveyn olarak çocuklarıyla yaşayan kadınlar oluşturuyor.
Tükenmişlik sendromu nedensiz değil
Yapılan araştırma ve klinik gözlemler annesi çalışmayan ama kendisi çalışan kadınların çocuk büyütme döneminde daha yoğun stres yaşadıklarını gösteriyor. Kadınlar anneliğin başlangıç döneminde (özellikle evlerinin ve çocuklarının bakımını yoğun şekilde üstlenmişlerse) ruhsal hastalıklara daha sık yakalanıyor. İş yaşamları dışında evde kendilerini bekleyen rutin işlerin fazlalığı da kadınların yaşamları boyunca erkeklerden daha az uyumalarına ve geceleri daha sık uyanmalarına yol açıyor. Uzun çalışma saatlerinin kadınları ve erkekleri işyerinde nasıl etkilediğine bakan geniş tabanlı bir toplum tarama çalışmasında; uzun saatler çalışan erkeklerde hem fiziksel hem de ruhsal hastalıklar artarken, kadınlarda sadece içilen sigara sayısı artış gösterip uyku süresi azalıyor. Bu durum kadınların hem evde hem de işte çalışma alışkanlığından kaynaklanıyor. Özellikle okul öncesi yaşta birden çok çocuğu bulunan ve çocuklarının arasındaki yaş farkı 4’ten az olan çalışan kadınlarda “tükenmişlik sendromu” daha fazla görülüyor.
Menopozu ‘kadınlığın sonu’ olarak algılayanların ruh sağlığı bozuluyor
Şehirli kadında ruhsal sorunları artıran nedenler arasında menopoz da bulunuyor. Bazı kadınlar menopozu olumlu bir işaret olarak nitelendirirken, bu dönem bazı kadınlar için yaşlılık sürecine giriş anlamına gelebiliyor. Menopoz döneminde daha önce depresyonu olan kadınların depresif belirtilerinin şiddetlenebileceği, daha önce hiç depresyon geçirmemiş bazı kadınlarda ise depresyon görülebileceği belirtiliyor. Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, cinsel yaşamın menopoz sonrasında da benzer şekilde devam edebileceğinin unutulmaması gerektiğine dikkat çekerek, “bu dönemde terlemelerin, sıcak basmalarının ve menopozla ilgili fiziksel değişikliklerin de ruh sağlığı ile ilgili sorunlara işaret ettiği unutulmamalıdır” diyor.
"Kısırlık mutluluğa engel" inanışı çok yaygın
Ülkemizde yapılan araştırmalar son yıllarda kadın kimliğinin en ayrılmaz parçasının ‘annelik’ olduğunu gösteriyor. Anne olamayan kadınların çoğu kendilerini yaşamın her alanında; başarısız, eksik, değersiz ve kusurlu hissediyor. Bu sorunu yaşayan çiftlerin yaşlılığa dair bazı endişeleri olduğuna da dikkat çekiliyor. Kısırlık sorunu kendilerinden kaynaklanan kadınlar, eşlerine karşı suçluluk hissediyor ve beraberlikleri çocuksuz devam edemeyecekmiş duygusuna kapılıyor.
30’lu yaşlar
Kadınlar özellikle 30’lu yaşlardan itibaren bedenlerinde oluşan doğal değişimleri kabullenemiyor ve bunu çirkinleşme olarak algılayıp güzel görünmek adına sürekli bedenleriyle ilgilenip çokça alışveriş yapıyor.
Daha az uyuyor daha uyanıyorlar
İş yaşamları dışında evde kendilerini bekleyen rutin işlerin ve çocukların sorumluluğu kadınların yaşamları boyunca erkeklerden daha az uyumalarına ve geceleri daha sık uyanmalarına yol açıyor.
Yazı: Ceyda Erenoğlu
YORUMLAR