Kadınımız cinsellikte de sorunlu. Yaşanan olumsuzluklar karamsarlık ve kaygı yaratınca problemler yatağa da taşınıyorKaygılı kadının cinsel isteği azalıyor, ortalama sevişme süresi 5 dakika olunca 100 kadından 20’si hiç orgazm yaşayamıyor. Kadınların yarıya yakını ise nadiren orgazm oluyor. Her 3 kadından birinde istek ve uyarılma sorunu olduğunu da söylemeden geçmeyelim. İşte gerçekler…
Tüm kadınlar için geçerli olmasa da çoğu kadın ilişkilerini hayatlarının merkezine alacak şekilde yetiştiriliyor. Kadınlar en çok sahip oldukları ilişkiyi, erkekler ise güçlerini kaybetmekten korkuyor. Erkeklerin korkularının temelinde birine fazla bağlanma endişesi, kadınların korkularının temelinde ise bağlarının yeterince güçlü olmamasından duydukları kaygı yatıyor.
Kız çocuklarına aileleri tarafından insanlarla iyi geçinmeleri, uyumlu olmaları ve onları hoşnut tutmalarının en önemli şey olduğu öğretilince böyle olduğuna inanan kadın kendisini değerli ve anlamlı hissettirecek şeyin ilişkileri ve insanların kendisiyle ilgili düşünceleri olduğuna inanıyor. Evlenen kadından kendisini kocasına ve çocuklarına adaması bekleniyor. İlişkisinde yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunda bu ilişkiyi kaybetmekten korkan kadınlar hatayı kendilerinde arayıp ilişkilerini tamir etmeye çalışıyorlar.
Evlilikte beklenen yakınlık neden kurulamıyor?
Evlilikte beklenen yakınlığın kurulamaması çiftleri birbirinden uzaklaştıran en önemli neden. Çoğu insan eş seçerken, iyi bir hayat arkadaşı, dert ortağı ve bir dost seçmeyi hedeflemesine rağmen bu beklentileri karşılayan çok az çift gerçek bir yakınlık yaşayabiliyor.
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Sosyal Psikiyatri Servisi ve Cinsel Yaşam Sorunları ve Tedavileri Programı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Şahin, “Çiftlerin birbirlerinden karşılanmayan beklentileri olması, kendi beklentilerini eşlerinin ihtiyaçlarından daha çok önemsemeleri, olgunluktan uzak tutumları ve birbirleriyle rekabete girmeleri bu dostluğu kuramamalarının en önemli nedenleri arasında” diyor. Tüm bu nedenler, ilişkilerin büyük bölümüne; kırgınlık, kızgınlık ve hayal kırıklıklarının egemen olmasına yol açıyor. Bunun sonucunda ise birbirlerinden uzaklaşan, dünyaları ayrı ama yaşamları ortak çiftlerin sayısı her geçen gün artıyor. Evlilikte çiftleri birbirinden uzaklaştıran ikinci neden (özellikle uzun süreli ilişkilerde) çoğu çiftin birbirlerini ebeveyn gibi algılamaları oluyor. Tükenmeyen eleştiriler, akıl vermeler, öğütler, partnerinin davranışlarını düzeltmeye çalışma gibi tutumlar ilişkiyi tüketip geri dönüşü olmayan hasarlara yol açabiliyor.
Kadın en çok erkeğe güvenmek istiyor
İkili ilişkilerde farklı kadınların farklı istekleri oluyor. Kadınların ilişkiden bekledikleri şeyler kişilik özelliklerine, sosyo kültürel farklılıklara, eğitim ve iş hayatları ile ekonomik durumlarına göre değişim gösteriyor. Kişisel farklılıkları olsa da çan eğrisinin ortasında yer alan kadınların bazı ortak özellikleri de bulunuyor. Prof. Dr. Doğan Şahin, günümüz orta sınıf ailelerinde kadınların en önemsediği şeyin “güven duygusu” olduğunu söylüyor ve “Kadınlar eşlerinin açık sözlü ve dürüst olmasını, sorumluluk üstlenmesini, evlerinin ve çocuklarının ihtiyaçlarının karşılanması konusunda üzerlerine düşeni yapmalarını, kendilerine değer verildiğini ve sevildiklerini de hissetmek istiyorlar” diyor.
Cinsel sorunlarla ruh sağlığı arasında da ilişki bulunuyor. Bu, ruhsal sorunların cinsel sorunlara, cinsel sorunların da ruhsal sorunlara yol açması anlamına geliyor. Kederli, depresif ve kaygılı kadınların cinsel isteği azalıyor, uyarılmaları zorlaşıyor ve orgazm sorunu yaşama olasılıkları artıyor. Bu durum çiftin mutluluğunu da azaltıyor. Bu sorunu yaşayan çiftlerin daha depresif ve kaygılı oldukları belirtiliyor. Eğitim kurumlarında cinsellik eğitiminin yetersizliği ve cinsel anatomi ile ilgili eksik bilgiler de cinsel sorunlara yol açabiliyor. Bunun yanında seksin günümüzde çoğu aile için hâlâ tabu olarak görülüp konuşulmaması da önemli nedenler arasında bulunuyor. Kimi ailelerde ise cinsellik açıkça kötüleniyor ve çocuk tarafından “utanç verici” olarak algılanıyor. Bu durumda bu konu sadece aynı cins ve yaş grubundaki arkadaşlarla konuşuluyor. Bu konuşmalar sırasında öğrenilen cinsel mitler, cinsellikle ilgili abartılı ve yanlış bilgiler de cinsel sorunların en önemli davetçileri arasında bulunuyor.
Kadının cinsellikte tecrübeli olması istenmiyor
Prof. Dr. Doğan Şahin, kültürümüzün kadının cinsellikte daha pasif ve daha az tecrübeli olmasını desteklediğini söylüyor. Erkeklerden ise sekste daha aktif olup kadının her ihtiyacını tahmin edebilen tecrübeli taraf olması bekleniyor. Her iki taraf da sevişmeye dair bazı taleplerini eşlerinin yanlış anlaması endişesiyle yeterince ifade edemiyor.
Türk toplumunda çiftler sevişme sırasında hoşlanmadıkları ya da istemedikleri şeyleri dile getiremediği için bu durum öfke ya da engellenmişlik duygusuna neden oluyor ve beraberinde cinsel işlev bozuklukları oluşuyor. Prof. Dr. Şahin, “Bu konuda en önemli sorun, erkeklerin eşlerini cinsel açıdan yeterince tutkulu ve rahat bulmamaları” diyor ve devam ediyor: “Birçok erkek eşinin hiçbir zaman sevişmeyi başlatan taraf olmadığını ve bunu hep kendilerinin yaptığını söylüyor. Ayrıca sevişirken eşinin sekse katılımı çok az olduğu için uyarılıp uyarılmadığını hatta orgazm olup olmadığını anlayamadığını söyleyen erkek sayısı da oldukça fazla. Bazı erkekler eşleriyle cinsel ilişki kurmanın şişme bebekle ilişki kurmaktan farklı olmadığını anlatıyor.”
100 kadının 20’si hiç orgazm olamıyor
Ülkemizde cinsel sorunların başında, çoğu kadının (evlilik ya da ilişkinin başlangıcında) cinsel birleşme konusunda yaşadığı zorluklar geliyor. Türkiye’de kadınların yaklaşık yüzde 20’si, ilk cinsel ilişkilerini ilk denemelerinden çok sonra gerçekleştiriyor. Bu sorun çoğunlukla kadınların korku ve kasılmalarından kaynaklanıyor ve sorunu yaşayan kadınlar uzun süre veya tedavi görmeksizin cinsel birleşme gerçekleştiremiyor. Bu kişilerde cinsel yaşam cinsel ilişki başladıktan sonra bile hemen yoluna girmeyebiliyor. Birçok kadın cinsel hayatına başladıktan çok sonra orgazm olabiliyor.
Cinsel yaşamı uzun yıllar korku, suç ve ayıp duyguları ile örtüştüren kadının, evlendiği ilk an bu hislerini kaldırıp atamadığı için sağlıklı bir cinsel yaşama kavuşması bazen mümkün olmuyor. Batı ülkelerinde hayatları boyunca hiç orgazm olmayan kadınların oranı yaklaşık yüzde 5-10 iken bizim toplumumuzdaki oranın bunun en az iki katı olduğu belirtiliyor. Doğan Şahin, ülkemizde kadınların yüzde 20’sinin hiç orgazm olamadığını, bu orandan daha fazlasının ise nadiren orgazm olduğunu söylüyor. (Türkiye’de bu konuda yapılmış bir saha araştırması olmamakla birlikte klinik gözlemler kadınların yaklaşık yüzde 40’ının çok az veya nadiren orgazm olduklarını gösteriyor.)
İstek ve uyarılma sorunu yaşayan kadın oranı yüzde 30
Toplumumuzda ortalama sevişme süresinin 5 dakika civarında olduğunu söyleyen Doğan Şahin, “Bu süre içinde bir kadının yeterli düzeyde uyarılması ve orgazma ulaşması çok zordur, kadın bir süre sonra bu keyifsiz ve doyumsuz cinsel yaşamdan sıkıldığı için cinsel isteksizlik geliştirir” diyor. Batı’da kadınların yüzde 20-30’unda cinsel istek azalması görüldüğünü söyleyen Şahin, Türkiye’de istek ve uyarılma sorunları yaşayan kadın oranının yüzde 30’un üzerinde olduğuna dikkat çekiyor.
Şahin’e göre keyifli ve doyumlu bir cinsel yaşam, kişilerin tek ve birlikte daha mutlu olmalarını sağlıyor. Tatminkâr ilişki yaşayan çiftlerin birbirlerine duydukları sevgi, tutku ve aşk gibi duygular hem daha yoğun oluyor hem de tükenmiyor. Orgazm sırasında salgılanan hormonlar çiftin birbirine bağlanmasını ve tutku hissi sağlarken yaşanan beraberlikten mutluluk duyulmasına da yol açıyor. Cinsel sorunları olan çiftlerde ise hem keyifsizlik hem de ruhsal ve bedensel birçok hastalık (özellikle de psikosomatik olanlar) görülüyor.
Hiç orgazm olamayan kadın oranı yüzde 20.
Türkiye’de kadınların yaklaşık yüzde 20’si, ilk cinsel ilişkilerini ilk denemelerinden çok sonra gerçekleştiriyor.
Nadiren orgazm olan kadın oranı yüzde 40.
Cinsel şiddete uğradığını söyleyenlerin yüzde 67’si aynı zamanda fiziksel şiddete de maruz kaldığını ifade ediyor.
3 kadından biri şiddet görüyor.
Yüksek öğrenim görmüş kadınlar arasında şiddete maruz kalanların oranı yüzde 12.
Kadınların yüzde 14’ü en az bir kez, istemediği zamanlarda cinsel ilişkiye zorlanıyor.
En çok kimler dövüyor?
Kadına yönelik şiddet uygulayanların sanıldığı gibi ruhsal hastalığı olan, toplum içinde psikopati olarak bilinen antisosyal kişilik özellikleri olanlar ya da alkol-madde bağımlısı olan erkekler olmadığı belirtiliyor. Her eğitim seviyesinden, her meslekten, her sosyokültürel yapıdan ve her gelir düzeyinden erkek, kız çocuklarına ve eşlerine şiddet uygulayabiliyor. Kendi çocukluk döneminde aile içi şiddete tanıklık eden (babası annesini döven) erkeklerin ise daha sık şiddet uyguladıkları belirtiliyor.
Boşanmış kadınların yüzde 78’i şiddet mağduru
Türkiye Psikiyatri Derneği Kadın ve Ruh Sağlığı Çalışma Birimi Koordinatörü ve Mersi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, “Türkiye’de 2007 yılında Ayşe Gül Altınay ve Yeşim Arat tarafından yapılan ‘Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet’ başlıklı geniş ölçekli araştırmanın çarpıcı sonuçları var” diyor. İşte o sonuçlardan bazıları:
Her üç kadından biri fiziksel şiddet görüyor.
Hayatı oyunca eşinden en az bir kez fiziksel şiddet görmüş kadınların oranı Türkiye genelinde yüzde 35.
Boşanmış veya ayrılmış kadınlarda fiziksel şiddet deneyimi yüzde 78 gibi çok yüksek bir oranda.
Eğitim düzeyi arttıkça fiziksel şiddet gördüğünü söyleyen kadınların oranı azalıyor. Okuma yazma bilmeyen kadınlar arasında en az bir kez fiziksel şiddete maruz kaldığını söyleyenlerin oranı yüzde 43 iken yüksek öğrenim görmüş kadınlar arasında bu oran yüzde 12.
Gelir düzeyi arttıkça fiziksel şiddet gördüğünü söyleyen kadınların oranı düşüyor.
Kadınların yüzde 14’ü en az bir kez istemediği zamanlarda cinsel ilişkiye zorlandığını belirtiyor
Cinsel şiddete uğradığını söyleyenlerin yüzde 67’si aynı zamanda fiziksel şiddete de maruz kaldığını ifade ediyor.
Eğitimli kadın dayak yediğini gizliyor
Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, “Eğitimli, iyi bir mesleki kariyeri olan kadınlar daha fazla şiddete maruz kalmasa da düşük eğitim seviyeli kadınlara göre bu durumu daha fazla gizleme eğiliminde oluyorlar” diyor. Ayrıca bazı çalışmalarda eşin eğitim ve gelir düzeyinin kadının gelir düzeyinin altında olması şiddeti artırıyor. Çarpıcı gerçeklerden biri de flört dönemiyle ilgili. Buna göre ülkemizde üniversite öğrencisi genç kadınlar arasında yapılan çalışmalar bu öğrencilerin yarıya yakınının flört döneminde şiddete maruz kaldığını ve bunun tek seferle sınırlı olmadığını gösteriyor.
YORUMLAR