Uzm. Dr. Hülya Yanbay, kanser tedavisinde tanıdan başlayarak her evrede görülen psikolojik reaksiyonlar farklılık gösterdiğini belirtti.
Uzm. Dr. Hülya Yanbay, kanser olan kişiye hastalığını söyleme, hastaların geçtiği psikolojik süreç, hastalarda görülen psikayrit hastalıklar ve çocuk hastalarda yaşanan durumlar hakkında açıklamalar yaptı. Psiko-onkolojik hizmetin ne olduğunu açıklayan Dr. Hülya Yanbay “Kanserli hastanın, ailenin ve tedavi ekibinin üzerinde psikolojik etkileriyle ilgilenir, psikolojik ve davranışsal faktörlerin kanser risk ve gidişindeki etkilerini araştırır. Kanser multidisipliner bir ekip çalışması ile tedavi edilir yani cerrahi-kemoterapi-radyoterapi veya diğer medikal tedavilerle eşgüdümlü olarak psikiyatrik yaklaşım gerekir. Amaç, tanı ve tedavi sürecinde, hastalığı ile birlikte yaşayabilen ve hastalık sonrasında yaşamını keyifle sürdüren bireyler olmasıdır” dedi.
Psikolojik stresör faktörler beyin kimyasında değişikliklere neden olur, böylece bağışıklık sistemi ve hormonel sistem etkilenmiş olur diyen Dr. Yanbay “Hastalığın kendisinin getirdiği psikolojik yükler vardır, buna tedavi yöntemlerinin neden olduğu psikiyatrik komplikasyonlar eklenebilir. Bunlar kişinin uyumunu, yaşam kalitesini, kişiler arası ilişkilerini bozar, ayrıca hastalığın gidişini ve tedaviye yanıtı da olumsuz etkiler. Kanser ciddi ve kronik bir hastalıktır, ancak hastaların üzerinde bunun ötesinde anlamları vardır. Kanserle tanışmak kişinin yaşamında bir deprem etkisi yapar, kriz yaşanır. Ölümü çağrıştırır ve varoluşsal kaygıları tetikler. Korku, umutsuzluk, suçluluk, çaresizlik, terk edilme kaygıları oluşabilir. Yaşam memnuniyeti azalır ve özgüven kaybı olabilir” şeklinde konuştu.
Kanser olan kişiye hastalığı nasıl söylenir?
Hastaya kanser olduğunu söyleme yolunu anlatan Dr. Yanbay, “Kanser tanısı bazı kültürlerde örneğin bizim gibi doğulu kültürde hastalara söylenmemesi, gizlenmesi yaklaşımı var, batılı toplumlar da ise bireyselleşme ön planda olduğundan tanıyı net olarak bilme ihtiyacı ön plandadır. Ancak bilinmelidir ki kendisi hakkında gerçeği tam olarak bilmek kişinin en doğal hakkıdır, yasal ve tıbbi düzenlemeler de söylenmesi yönündedir. Tanı kişiyi tanıyan, takip eden doktoru tarafından söylenmeli. Tetkik sonuçlarının beklendiği tanının doktoru tarafından da net olarak bilinmediği dönemde hastaya açık ve anlaşılır bilgi verilmeli. Olasılıklar anlatılmalı. Ayaküstü, aceleyle, uygun olmayan ortamda konuşulmamalı. Doktor bu işe vakit ayırmalı. Doktor empatik yaklaşmalı ve hastanın kişilik özellikleri göz önünde bulundurulmalı. Haberin iyi olmadığı önce belirtilmeli ve sonrasında net olarak tanı söylenmeli. Daha fazla bilgi almak isteyip istemediği sorulmalı, hastaya umutsuzluk oluşturmadan durumu anlatmak gerekir. Tanı söylendiğinde tedavi seçenekleri de birlikte söylenmeli, tanı söylendiğinde hastalardaki ilk şok etkisiyle söylenenlerin önemli kısmı unutulur, yazılı bilgi de verilmeli'' ifadelerini kullandı.
Kanser tanısı alan kişinin geçtiği psikolojik süreçler nelerdir?
Kanserde kişinin geçirdiği psikolojik süreç genel olarak 5 aşamada tanımlandığını ifade eden Dr. Yanbay “Bu aşamalar aynı zamanda yas reaksiyonuna da uyar. Aşamalar; inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenmedir. Aslında bu aşamalar kişiden kişiye farklılıklar gösterebilir. Önce bir şok etkisi olur, kişi inanmaz. Bu dönemde gerçeği reddetme aslında benliği koruma amaçlı bir reaksiyondur. Kişi yaşadığı panik, çaresizlik duygusuyla başka türlü baş etme yollarını bulamaz, kendini korumaya alır. Ardından öfke gelir, 'niye ben, neyi yanlış yaptım' diyebilir. Kendisine, çevresine, tedavi ekibine öfkeli olabilir ve suçlayıcı olabilir. Pazarlık döneminde örneğin Allah ile pazarlık yapabilir; 'madem bu hastalığı bana verdin bari acı çektirme' gibi. Ardından çökkünlük dönemi ve nihayet yeni dönemi kabulleniş gelir. Tanıdan başlayarak her evrede görülen psikolojik reaksiyonlar farklılık gösterir, bunların bir kısmı normaldir. Hatta kişinin uyumunu sağlarlar, bu tepkiler anlayışla karşılanmalıdır. Fakat uyumu bozucu tepkiler genellikle psikiyatrik değerlendirme ve tedavi gerektirir” diye konuştu. Dr. Yanbay, kişinin hastalığına vereceği reaksiyonu etkileyen faktörleri şu şekilde sıraladı: “Kişinin önceden geçirdiği psikiyatrik hastalıklar, kişilik özellikleri, problem çözme kapasitesi, sosyal destek varlığı, hastalığın kişi için ne anlama geldiği, yaş, cinsiyet, dini inançlar ve kanserin tipi, yerleşimi.”
Kanserli hastalarda sık görülen psikiyatri hastalıklar nelerdir?
Kanserli hastalarda yüksek oranda eşlik eden psikiyatrik hastalıklara değinen Dr. Yanbay “Yaklaşık olarak hastaların yarısı duygusal güçlükler yaşamaktadırlar. Eşlik eden psikiyatrik hastalıklar; uyum bozuklukları, depresif sendromlar, anksiyete bozuklukları, organik beyin sendromları (deliryum, demans ve diğer organik psikiyatrik sendromlar, kemoterapötik ajanların nöropsikiyatrik yan etkileri), kişilik-tutum değişiklikleri ve ağrılı sendromlara eşlik eden psikiyatrik sendromlardır” dedi.
"Çocukluk çağı kanseri aileyi en fazla etkileyen kanserlerdir"
Bilgi almak hem hastalıkla ilgili olarak tedavi sürecinin iyi yönetilmesini sağlar hem de çocuğun ve ailenin kaygısını azaltır diyen Dr. Yanbay, “Psikolojik destek almak için çok büyük sıkıntılar beklenmemeli, danışmanlık her aşamada yararlıdır. Çocuğa hastalığı ile ilgili bilgi verilmeli ancak yaşına, bilişsel ve psikolojik düzeyine uygun olmalıdır. Uzmana danışmak gerekebilir. Ancak bilgiyi aktaran çocuğun tanıdığı, güvendiği birisi-ebeveyni olmalıdır, bir yabancı olmamalıdır. Çocuğun soruları uygun şekilde cevaplanmalı, geçiştirilmemeli, göz teması çok önemli, içten davranılmalıdır. Bilmiyorum demekten çekinilmemelidir. Benzer hastalığı olan ailelerin deneyimleri sürecin daha kolay anlaşılmasını sağlayabilir. Akraba ve arkadaşlardan yardım istenebilir” şeklinde konuştu.
Tanının diğer kardeşlere nasıl söylenmesi konusunda konuşan Dr. Yanbay, sözlerini şöyle tamamladı: “Gerekiyorsa bir uzmana danışılmalı. Hastalığın elverdiği ölçüde günlük hayat eskiden olduğu gibi sürdürülmeye çalışılmalıdır. Örneğin; doğum günleri kutlanmalı ve ailenin birlikte yapmayı alışkanlık haline getirdiği faaliyetler devam etmelidir. Hasta çocuğun kardeşi kendisini terk edilmiş, dışlanmış hissetmemeli. Kronik hastalığı olan çocuk ailede elbette daha fazla ilgi çeker ve bu durum kıskançlığa neden olabilir, sonrasında da suçluluk duygusuna yol açabilir. Duyguların gösterilmesine izin verilmelidir. Sağlıklı kardeş iyi olduğu için de suçluluk hissedebilir, onlara kendilerinin değerli olduğu hissettirilecek şekilde bakım ve ilgi gösterilmelidir. Sağlıklı kardeşte davranış problemleri ortaya çıkabilir. Üzülmesin diye bilgi verilmeyen kardeş kendisini dışlanmış hissedebilir. Bazen çocuklar kardeşinin ya da ana babalarının hastalıklarıyla ilgili olarak kendisini suçlayabilirler. Uygun şekilde sürece katılmalı, kardeşinde duygu dışa vurumu sağlanabilmelidir. Ana baba bu sürecin kendileri için de zorluğunu kabul edebilmeli, fiziksel ve zihinsel olarak yorulabilirler, verdikleri küçük molalar için suçluluk hissetmemelilerdir. Çocuğun oyun oynaması desteklenmeli, çocuklar duygularını oyunla ifade ederler, oyun aracılığıyla hastalıkla ilgili endişelerini gündeme taşımaları sağlanabilir. Oyun terapisi bu noktada çok önemlidir.”
Kanser hastaları koronavirüse karşı ne yapmalı?
Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Seda Bayraktar, kanserin fiziksel olduğu kadar psikolojiyi de olumsuz etkileyen bir hastalık olduğunu söyledi.
Doç. Dr. Seda Bayraktar, kanserle başa çıkmada psikolojik mücadele yollarını anlatan Doç. Dr. Seda Bayraktar “Hastalıklar karşısında her hastanın tepkisi farklı olabilir. Hastalıkla ilk karşılaşıldığında, korku, umutsuzluk, çaresizlik, suçluluk, terk edilme gibi duyguların yaşanması çok normaldir. Ancak, kanser teşhisi almak her şeyin bittiği anlamına gelmiyor. Hastalığın seyrini etkileyen pek çok faktör var. Bunlardan en önemlilerinden bir tanesi de morali yüksek tutmak. Birçok hastalıkta olduğu gibi kanserle başa çıkmada da olumlu düşünce vücudumuzun savunma sistemini destekleyerek hastalıkları yenmede büyük rol oynamaktadır” dedi.
Kanser hastalığını yenmede, olumlu başa çıkma yollarını anlatan Doç. Dr. Bayraktar “Bu hastalığı yenebilmek için her şeyden önce onu yenebileceğimizi en baştan kabul etmemiz gerekiyor. Bunun dışında hastalar doktorlarının izin verdiği kadarıyla ve sağlığı elverdiği ölçüde günlük hayatına devam etmeli. Hastalar kişisel rollerinden kopmadan anne ise anneliğe, öğrenci ise okuluna devam ederek hayatla bağını koparmamalı. Ayrıca bu süreçte sosyal destek ve umudun yitirilmemesi her zaman esastır” şeklinde konuştu. Doç. Dr. Seda Bayraktar, yapılan pek çok araştırmada da kanser hastalarında sosyal desteğin öneminin ortaya konduğunu, hastaların kendilerine sosyal açıdan destek olacak kişilerin yardımıyla bu süreci daha kolay atlatabildiğini ifade etti. Kanserle mücadele etmede kişinin geçmiş yaşamından örnekler alınabileceğini belirten Bayraktar, "Kişiler bu hastalıkla baş etmede zorluk yaşıyorlarsa, daha önceden baş ettikleri zorlu bir olayı düşünsünler. Geçmişte yaşadığı bu zorlu olaya karşı verdiği mücadele, kanser hastalığı ile de mücadelesinde yol gösterici olabilir” diye konuştu.
Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Murat Gürbüz, psikososyal desteğin neredeyse tüm kanser hastaları için çok önemli olduğunu söyledi ve kanser hastalarına önerilerde bulundu.
Yrd. Doç. Dr. Murat Gürbüz, kanser tedavisi gören hasta ve hasta yakınlarının psikolojik yol haritasına ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, kanserin modern tıptan daha eski bir hastalık olduğunu, yaygınlığının giderek arttığını aktardı. Kanserin tanı ve tedavisinde çok yol alındığını, artık birçok kanser türünün tamamen tedavi edilebildiğini vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Gürbüz bu hastalığın, 'hafızalarda hep korku verici, ağır bedensel kayıplara ve fiziksel acılara neden olan, ölümcül bir hastalık' olarak yer etmeye devam ettiğini bildirdi.
Yrd. Doç. Dr. Gürbüz, halihazırda kanser tedavisi denildiğinde sadece fiziksek değil psikolojik ve psikiyatrik desteğin sağlandığı ruhsal mücadelenin de tedavinin bir parçası olduğunu kaydederek, şu değerlendirmelerde bulundu: “Kanserde psikiyatrik hastalıkların yaygınlığı yüzde 50 civarında. Bunların çoğu kanserin kendisine ya da tedavilerine bağlı gelişiyor. Yani her iki kanser hastasından birinin aslında bir psikiyatrik desteğe ihtiyacı var. Halk arasında son dönemlerde sıkça rastlanılan depresyon, üzüntü ve kanser ilişkisinde yanlış inanışlar da var. Örneğin depresyon, üzüntü ve yoğun stres yaşamanın ya da bazı kişilik özelliklerinin kansere daha yatkın olduğu yönünde ancak yapılan bilimsel çalışmalarda bu gözlemlerin bilimsel bir dayanağı olmadığı tespit edilmiş. Kişilik özellikleri, bireyin başa çıkma becerisi, benlik gücü, kişinin kanser tanısı aldığı dönemdeki gelişimsel düzeyi ve o gelişimsel düzeyde kanser tanısı almanın o birey için anlamı algılanan sosyal destek ve sosyoekonomik düzey kansere uyum sağlamada rol oynayan bireysel faktörleri oluşturuyor. Mesela 20'li yaşlarda meme kanseri tanısı alma, 60 yaşından sonra meme kanseri tanısı almadan farklı anlamlar taşıyabilir.”
Yrd. Doç. Dr. Gürbüz, kanser hastasının tanısının, kanserin yerleşim yeri ve evresinin, hastalık belirtilerinin özelliğinin ve şiddetinin, hastalığın gidişinin, uygulanan tedavi ve yan etkilerin, hastalığın hastada yeti yitimine neden olup olmamasının kansere uyum yapmada hastalıkla ilişkili olduğunu bildirdi. Yrd. Doç. Dr. Gürbüz, psikososyal desteğin neredeyse tüm kanser hastaları için çok önemli olduğunu belirterek “Bu konuda hem Türkiye Psikiyatri Derneği, hem de Psiko-Onkoloji Derneği gibi önemli kurumların çalışmaları tüm ruh sağlığı profesyonellerine kılavuzluk ediyor. Hasta ve yakınlarını bilgilendirme, destekleme ve yönlendirme kanserle mücadelenin ruhsal ayağında çok önemli” ifadelerini kullandı.
Kanser tedavisi gören kişi kendisine nasıl davranmalı?
Yrd. Doç. Dr. Murat Gürbüz, kanser tedavisi gören kişinin kendisine nasıl davranması gerektiğine ilişkin şu bilgileri verdi: “Kendimi umursama hakkım var, bu bencillik değildir, hastama daha iyi bakabilmem için kendime iyi davranmam lazım. Diğer insanlardan yardım isteme hakkım var çünkü gücümün sınırlı olduğunu biliyorum. Hastamla ilgili olan kısım dışında kendi yaşamımın diğer bölümlerini de sürdürme hakkım var, bazı şeyleri sadece kendim için yapma hakkına sahibim. Kızgın olmaya, depresif olmaya, kızgınlığımı, zorlandığımı, duygularımı açıklamaya hakkım var.
Hastamın ya da çevremdekilerin bana kendimi suçlu ya da kızgın hissettirme girişimlerini reddetme hakkım var. Hastam için yaptıklarımla ilgili geribildirim istemeye, affedilmeye, kabullenilmeye, sevilmeye, bağlanmaya, önemsenmeye hakkım var. Yapabildiklerimle gurur duymaya, hastamın ihtiyaçlarını karşılayabildiğimde, kendimi alkışlamaya hakkım var. Hastamın benim tam gün yardımıma ihtiyaç duymadığı zamanlarda beni ayakta tutabilecek bir yaşama ve bireyselliğimi korumaya hakkım var.”
YORUMLAR