HT Hayat Anasayfa Şehirler neden bu kadar yalnız hissettiriyor? | Yaşam

Şehirde yaşamak bazen daha konforlu, daha sosyal ve daha “iç içe” bir hayat gibi yansıtılsa da, aslında giderek daha fazla insan kalabalık şehirlerde yalnız hissediyor. Komşularla sohbetler azaldı, sokakta selamlaşmak nadirleşti, çoğumuz gündelik hayatı telefon ekranından takip ediyoruz.


Yeni bir araştırma, bu yalnızlık hissinin kişisel zayıflıktan değil, çevresel faktörlerden kaynaklandığını söylüyor. İngiltere’deki Exeter Üniversitesi’nden araştırmacıların yürüttüğü ve Scientific Reports dergisinde yayımlanan çalışmada, 800’den fazla katılımcının yaşadığı çevre, yalnızlık düzeyi ve doğaya erişim sıklığı gibi veriler analiz edildi. Çalışma, hem mekânsal analiz hem de anket yöntemleriyle yürütüldü.


İngiltere merkezli araştırma ekibi, doğadan uzak, gri ve yapay ortamların “yalnızlık üreten çevreler” (lonelygenic environments) olarak tanımlanabileceğini savunuyor. Şehir yaşamının ‘doğası’, yalnızlık hissini net bir şekilde körüklüyor.


Beton bloklar arasında görünmeyen duvarlar

Araştırmacılar, yalnızlığı bireyin ruh hâline bağlayan geleneksel bakışı sorguluyor. Yalnızlık çoğu zaman kişinin kendi tercihlerinden değil, yaşadığı çevreden kaynaklanıyor. Asfalt, bina, otopark ve reklam tabelalarıyla dolu ortamlarda bireylerin sosyal etkileşim ihtiyacı sekteye uğruyor. Göz göze gelmeden geçip giden hayatlar, aslında birbirimize ne kadar yabancılaştığımızı gösteriyor. Bu adeta, "Kalabalık dünyada yalnızlık".


Evine yakınında yeşil alan olan bireyler, zamanla kendilerini daha az yalnız hissediyor. Ama asıl mesele bu yeşil alanlara erişimi olmayan, doğayla teması kısıtlı insanların durumu. Uzmanlar, doğaya yakın yaşamanın bir “lüks” haline gelmesinin de yeni bir eşitsizlik yarattığını vurguluyor.


Yalnızlık bir şehir planlama sorunu olabilir mi?

Araştırmada öne çıkan başka bir nokta da yalnızlıkla mücadele için sadece bireysel terapilerin yeterli olmadığı. Yalnızlık artık bir halk sağlığı sorunu ve çözüm şehirlerin nasıl tasarlandığında gizli. Yürünebilir sokaklar, parklar, kamusal alanlar — bunlar insanları tesadüfi ama anlamlı karşılaşmalara açık hâle getiriyor. Giderek azalan bu “küçük temaslar” bile yalnızlık duygusunu azaltabiliyor.


Sosyal reçete uygulamaları da bu ihtiyacı karşılamaya yönelik yeni yöntemler sunuyor. Özellikle İngiltere ve Kanada’da, depresyon veya sosyal izolasyon yaşayan bireyler doğa yürüyüşlerine, grup etkinliklerine veya bahçecilik atölyelerine yönlendiriliyor. Bu küçük değişiklikler, şehirlerde kaybolmuş sosyal bağları yeniden kurabiliyor.


Doğaya uzak, yalnızlığa yakın

Araştırma, evinin çevresinde park, su kenarı, ağaçlık alan olmayan bireylerin daha yalnız hissettiğini açıkça gösteriyor. Bu da doğayla temasın sadece huzur vermekle kalmadığını, aynı zamanda sosyal bağların kurulmasını kolaylaştırdığını kanıtlıyor.


Ancak bu erişim herkes için eşit değil. Özellikle düşük gelirli semtlerde yaşayan bireyler için doğa hâlâ bir “ayrıcalık”. Bu da yalnızlığın sadece bireysel bir his değil, mekânsal ve sınıfsal bir mesele olduğunu gözler önüne seriyor.


Yayınlanan yeni araştırma, yalnızlığın sadece kişisel bir duygu olmadığını; yaşadığımız çevrenin şekliyle doğrudan ilişkili olduğunu gösteriyor. Şehirlerimizi nasıl inşa ettiğimiz, sadece trafik ya da estetik meselesi değil; aynı zamanda ruh sağlığı ve sosyal bağlılık açısından da önemli.



Meeri Kim. "Do you live in a ‘lonelygenic environment’? Being in nature may help." (2025) Şuradan alındı: https://www.washingtonpost.com/wellness/2025/06/17/nature-reduces-loneliness/



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.