Adalet arayışının simgelerinden biri haline gelen Mattia Ahmet Minguzzi’nin davası bugün görülüyor. Ancak ne yazık ki bu önemli gün, yürek burkan bir haberle gölgelendi: Minguzzi’nin mezarı duruşma öncesinde tahrip edildi. Bu, yalnızca bir kabir değil. Orası, bir ailenin evladına, bir toplumun bir bireye veda ettiği yer. Orası, sessizliğin, yasın ve belki de bir nebze huzurun mekânıydı. Ve şimdi o mekân, kimliği belirsiz ellerin karanlık bir mesajına sahne oldu.

Adaletin tecelli etmesini isteyen herkes için bu saldırı yalnızca fiziksel bir tahribat değil; aynı zamanda manevi bir yaradır. Bir mezarı hedef almak, hayatını kaybetmiş birine ve onu sevenlere karşı işlenmiş büyük bir saygısızlıktır. Sessizliğin çiğnenmesidir. Minguzzi’nin davası, toplumun vicdanında derin izler bırakmışken bu olay, yalnızca bir saldırı değil, aynı zamanda bir hafıza silme girişimidir. Çünkü anılarla dolu bir mezarı yok etmek, hatırlanmasını istememektir. Ancak bilmeliyiz ki, gerçekler toprağa gömülemez.

Şimdi ne yapmalı?

Yetkililer, bu saldırıyı tüm ciddiyetiyle soruşturmalı; toplum ise adalet talebinde daha da kenetlenmelidir. Söz konusu olan sadece bir dava değil, aynı zamanda bir insanlık sınavıdır.

Sessizliğe yeniden saygı duyulmasını sağlamak hepimizin görevi. Çünkü bir mezara uzanan el, sadece bir taş yığınına değil, hepimizin vicdanına zarar verir.